“Uzaklarda Arama”

04:0025/07/2018, Çarşamba
G: 25/07/2018, Çarşamba
Fatma Barbarosoğlu

- I -Geçtiğimiz Perşembe günü Habertürk Radyosu’nda Gaziantep Belediye Başkanı Sayın Fatma Şahin’in söyleşisini dinledim. THY ile birlikte Gaziantep’e turist çekmek üzere başlattıkları kampanyayı “Uzaklarda Arama” sloganı eşliğinde anlatıyordu Sayın Fatma Şahin.Bazı sloganlar hakikaten “her şey”i anlatıyor. Bu sloganın Gaziantep için neden bu kadar uygun olduğu meselesine tekrar döneceğim. Programda benim dikkatimi çeken ve bu yazıyı yazmaya sevk eden konu Gaziantep yemeklerinin hikâyesi. Sayın

- I -

Geçtiğimiz Perşembe günü Habertürk Radyosu’nda Gaziantep Belediye Başkanı Sayın Fatma Şahin’in söyleşisini dinledim. THY ile birlikte Gaziantep’e turist çekmek üzere başlattıkları kampanyayı “Uzaklarda Arama” sloganı eşliğinde anlatıyordu Sayın Fatma Şahin.



Bazı sloganlar hakikaten “her şey”i anlatıyor. Bu sloganın Gaziantep için neden bu kadar uygun olduğu meselesine tekrar döneceğim. Programda benim dikkatimi çeken ve bu yazıyı yazmaya sevk eden konu Gaziantep yemeklerinin hikâyesi. Sayın Şahin, Gaziantep Dünya Gastronomi Yarışması’nda birinci yıl başarılı olamayınca ikinci yıl yemeklerin hikâyesi ile katılmaya karar veriyor. Evet Gaziantep’te her yemeğin bir hikâyesi var. Ama sadece yemeklerin hikâyesi yok. Gaziantep, hayatı hikâye eşliğinde yaşayan bir şehir.

Nereden biliyorum?

Nazife Şişman ile birlikte Mart ayından bu yana her ay Gaziantep’e giderek 70 yaş üstü kadınlarla ve onların kızları ile görüşerek derinlemesine mülakatlar yapıyoruz. İlk mülakatı Aliye Öğücü Hanım ile gerçekleştik. Aliye Hanım ile söyleşirken gündelik hayatın bilgisini, değişimini, tanıklığını aramak için uzaklara gitmememiz gerektiğini fark ettik. Uzaklara yani kitapların dünyasına değil, önce hayatın içinden yol almamız gerektiğine...

Aliye Hanım henüz 16 yaşında bir enstitü öğrencisi iken, kendisinden 16 yaş büyük olan Dr. Ömer Tevfik Bey ile evleniyor.

Onun hayat hikâyesini dinlerken; bugün “çocuk gelin” olarak kabul edilen evlenme yaşının bundan 50 yıl önce nasıl değerlendirildiğinin izini sürmeye çalıştık. Elbette modernleşme ile birlikte olgunlaşma yaşının ilerlediğini bir önerme olarak biliyoruz, ama yine de gündelik hayatın teferruatı olmadan muhayyilenin tamamlayıcı tarafı eksik kalıyor. Bu eksiklik, ya geçmişin mükemmellikler ülkesi olarak inşa edilmesine vesile oluyor ya da “Biz zaten her zaman kötüydük” duygusu eşliğinde kabaran aşağılık kompleksine.

Henüz enstitü öğrencisi iken evlendirilen Aliye Hanımefendi, babasını ve eşini hürmetle anıyor. Her ikisinin ortak paydası merhamet ehli olmaları. Babası için önceliğin her zaman çocuklar olduğunu söylüyor. Çocuklar deyince sadece kendi çocuklarını kast etmiyor, akraba ve misafir çocuklarını da kast ediyor. 30 yıl önce vefat eden eşinin hastalara, özellikle fakir hastalara duyduğu merhamet ve şefkati anlatırken gözleri yaşarıyor Aliye Hanım’ın. Gecenin her saatinde evde hasta kabul eden, her hafta Çarşamba günleri Tekke Camii’nde ücretsiz hasta bakan bir doktor, merhum Ömer Tevfik Öğücü.

16 yaşında evlenip bir başka evde yaşamaya başlayan genç bir kadının hayatı nasıldı? Bu soruya “Ben mutlu bir insandım, her şeyi gördüm” diye cevap veriyor Aliye Hanım.

Bizim peşinde olduğumuz şey, tam da gündelik hayatın “her şey”i.

Kül ile bulaşık yıkarken, deterjan giriyor Aliye Hanım’ın hayatına. Sonra, bulaşık makinesi. Külden, bulaşık makinesine geçişin arasında sadece 25 yıl var.

Hayatımıza giren her teknoloji, zaman ve mekan algımızı değiştiriyor. Külden deterjana geçiş bile mekanı farklılaştırıyor. Bulaşıkların külle yıkandığı dönemde bulaşıklar muhakkak yerde yıkanıyor. Durulama suyu lavaboya dökülmüyor. Deterjan kullanımı ile birlikte lavabo kullanımı başlıyor.

Bulaşık makinesinin hayatımıza getirdiği değişiklikleri anlatmaya gerek var mı? Her ailenin kullandığı bardak tabak sayısı eskisinin en az dört katı.

Gelişimin ve değişimin izini ve hızını bireysel hikâyelerden takip etmek önemli.

Soru şu: Makinelerin bize bahşettiği zamanı biz nereye harcıyoruz?

Bu soruyu doğru cevaplayabilmemiz için bizden bir kuşak öncesinin gündelik hayatını bütün teferruatıyla kayıtlara geçirmemiz gerekiyor.

Anneler ve kızların hikâyesine yakından bakmak, zaman idrakinin nasıl değiştiğini bulmak için ilk başvurulacak duraklardan biri.

- II -

Gaziantep hikâyesi olan bir şehir ve hikâyesi ile yaşamayı seven bir şehir dedim ya... Mahallelere takılan isimler mesela... “Çık Sorut” Mahallesi. Şehrin çeperini bundan daha iyi tanımlayan bir ifade olabilir mi?

Ya da “Şehre Küstü.” “Çık Sorut” Mahallesi Gaziantep’in yoksul mahallelerinden biri, “Şehre Küstü”, varlıklı kesimin kendisini kale içinden ayırma girişimi olarak başlayan bir yerleşim yeri. “Şehre Küstü”nün bir değil, birbirinden farklı tam 8 hikâyesi var.

- III -

Mart ayından bu yana pazar günleri İstanbul’a dönüş yolunda Türkiye’nin dört bir tarafından Gaziantep’e gelenlerle sohbet etme imkanı buldum. Emekli öğretmenler, lise öğrencileri ve öğretmenleri... Bireysel olarak “Bir de ben göreyim, çok methettiler” diye yola çıkanlar da var. Herkesin aradığı ve dahi bulduğu Gaziantep başka.

Konuşma imkanı bulabildiğim öğretmenlere, öğrencilerin Milli Mücadele Müzesi’den etkilenip etkilenmediklerini soruyorum. Çünkü bendeniz İstanbul’a döndükten sonra günlerce anlattım, Gaziantep’in “Gazi” unvanını hak ettiği o açlık ve kuşatma günlerindeki direnişini, çağdaş müzecilik anlayışı ile çok canlı bir şekilde aktarıp hissettiren o tecrübeyi. Müzenin hediye ettiği kitabı eve gelen giden herkese gösterdim. Ama öğretmenlerden “Hayır oraya gitmedik” cevabını aldıkça gelecek kuşaklara tarih bilinci vermek konusunda öğretmenlerin pek de gayretli olmadığı gerçeği ile karşılaşmak beni her defasında ziyadesiyle üzdü.

Velhasıl Gaziantep, hikâyesini hikâyemize katacağımız bir şehir.

#Eğitim
#Konuşma