Üslup meselesi!

04:0024/08/2016, Çarşamba
G: 13/09/2019, Cuma
Fatma Barbarosoğlu

I-



Her gün aynı yazıları aynı şekilde yazmaya devam eden, sadece cümlelerini takla attırarak okunur kılan, takla attırmak için ona buna sataşan gazeteciler, siyasileri üslubuna dikkat etmiyor diye eleştiriyor.



Köşe yazarlarını, provakatif yazılar yazmakla itham eden siyasiler, sosyal medya hesaplarından en bayağı küfürleri keyifle yazmaya devam ediyor.



Öğrencilerin kendisini ifade edecek kelime hazinesinin olmayışından şikayet eden edebiyat öğretmenleri, yaptıkları paylaşımlarla ne kadar sığ bir düşünce dünyasına sahip olduklarını, günde beş altı defa sosyal medya üzerinden ispat ediyor.



Anne-babalar çocukları ile, çocuklar anne babalarıyla her türlü ortamda “sen salak mısın ya” diye konuşmakta hiç sorun görmüyor.



Kapısında “burada fotoğraf çektirenler bir yıla kalmadan boşandı” yazan evin önünde, kavga gürültü “en mutlu gün karesi” yakalamaya çalışan gelin-damat birbirlerine en ağır hakaretleri yağdırdıktan sonra birbirlerine sıkı sıkıya sarılıp, 32 diş kontrolüyle, düşlerinin pozunu veriyor.



Amirinin kendisine mobing yaptığından şikayet eden “eleman”, görev tanımı içindeki sorumluluklarını yerine getirmemek için muhatabına psikolojik şiddet dilini en ehil şekilde uygulamaya saniye saniye, dakika dakika devam ediyor.



N'olacak bu memleketin hali diye kapı önünde dert yanan esnaf, kazara dükkanından içeri bir müşteri girerse, gelen müşteri bir haftalık nafakasını kazanmasına yetecek alış veriş yapmadı diye durduk yere kavga çıkarıyor.



Doktorlar hastalarını önce tahlile sonra ya diyetisyene ya da psikiyatriste gönderiyor. Eski dahiliye uzmanları gözlerimize ve tırnaklarımıza bakardı. Yeniler yüzümüze bakmadan elimizdeki tahlil neticelerine bakıyor, oradan bir sonuç çıkaramayınca hastalığımızı, psikolojimiz ve fazla kilolarımız üzerinden teşhis ediyor.



Diyetisyenlerin kötü muamelesi, internet siteleri üzerinden zararlı ilaçlar almaya yönlendirirken irade dışı ölümle nihayetlenebiliyor.



Psikiyatristlerin kötü muamelesi ise tercih edilmiş ölüm olarak intihara götürüyor.



Gidenler gidiyor, kalanlar ile hayat “üslup” üzerinden tartışılmaya devam ediyor.



II-



Son yıllarda en çok tartıştığımız konulardan biri üslup meselesi.



Üslup meselesine bugünden değil dünden bakalım.



El-Maverdi (974-1058), din ve dünya adabını anlatmaya niyet ettiği “Edeb'üd-Dünya ve'd-Din” adlı eserinin önsözünde üslubun ne olduğunu, ne olması gerektiğini çok çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor:



“Gerçeklerin kolay anlaşılmasına ve gizli kalmamasına vesile olur düşüncesiyle bu kitabımda fıkıh alimlerinin tespitlerini ve edebiyatçıların ustalıklı sözlerini bir araya getirdim. Bunlara Allah'ın Kitabı'ndan ve Resulullah'ın sünnetinden gereken mesnetleri gösterdikten sonra da filozofların misallerinden, belagatçıların edebiyatından ve şairlerin sözlerinden örnekler verdim. Çünkü insanların kalbi, bir üsluptan bıkar ve değişik üsluplara rağbet eder. Hz. Ali Ebu Talip buyuruyor ki:



Bedenler yorulduğu gibi kalpler de yorulur. Şu halde kalplere yeni yeni hikmet gerçeklerini hediye ediniz.”



“Gerçek” ve “hikmet” üzerinde tekrar tekrar duralım.



15 Temmuz'dan bu yana ekranlar bıktırıcı bir haber anlayışı ile tam gaz devam ediyor.



FETÖ çetesinin Türkiye'ye verdiği en büyük zarar “hikmet”i propaganda aracı haline getirerek gerçekleri yalanla değiş tokuş etmesi oldu.



Bu değiş-tokuş bütün Türkiye'ye hasar verdi. Ama uzun vadede dindarların sıkıntısının çok daha büyük olacağından tedirginim. Bu sıkıntının geometrik artış göstermemesi için haberlerin dilindeki üsluba azami dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum.



FETÖ çetesinin hücre birimlerinin başı için imam tabirinin kullanılmaya devam edilmesi büyük sıkıntı. En son gördüğüm haberin başlığı, “fuhuş imamı” ibaresini taşıyordu.



Haberin dilinin genç nesillerin din algısı üzerinde çok büyük bir etkisinin olduğunu dert etmeye ne zaman başlayacağız!




#FETÖ
#El-Maverdi