“Ölümü profesyonelce karşılamak...” (I)

04:002/08/2017, Çarşamba
G: 17/09/2019, Salı
Fatma Barbarosoğlu

Ölümü tevekkül ile karşılamayı bilirdik. Ölümden ibret almayı. Ölümü teselli ve mükâfat bilmeyi de.Post modern zamanlarda ölüm ibret ya da tevekkül ile değil, “profesyonelce” karşılandığında haber konusu oluyor.Dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın ölümü “profesyonelce” karşılayanlar haberin teması oluyor bütün bir gezegende.Son tema Hindistan’dan geldi. Dünyanın dört bir tarafındaki güzel spikerlerin bol dekolteli ekran kazalarını “haber” diye sunan internet siteleri, bu defa Hindistan’daki bir

Ölümü tevekkül ile karşılamayı bilirdik. Ölümden ibret almayı. Ölümü teselli ve mükâfat bilmeyi de.

Post modern zamanlarda ölüm ibret ya da tevekkül ile değil, “profesyonelce” karşılandığında haber konusu oluyor.


Dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın ölümü “profesyonelce” karşılayanlar haberin teması oluyor bütün bir gezegende.

Son tema Hindistan’dan geldi. Dünyanın dört bir tarafındaki güzel spikerlerin bol dekolteli ekran kazalarını “haber” diye sunan internet siteleri, bu defa Hindistan’daki bir haberden haberdar etti takipçilerini.

Trafik kazası haberini okuyan spiker, o kazada eşinin de ölmüş olduğunu öğrendi tam haberi okurken. Sesi titredi, lakin bir profesyonel olarak acısının ertelemesi gerekiyordu. Erteledi. S. Sontag “Başkasının Acısına Bakmak” diyordu. Spiker başkasının acısına bakmadı bu defa, kendi acısına başkalarını baktırmamak için “profesyonelce okudu” haberini.

Haberin dilindeki “ölümü profesyonelce karşılamak” ifadesi yüzünden takıldım habere.

Eğer habere konu olan spiker, Hindistan’dan değil de Türkiye’den biri olsaydı haberin başlığı ölüm ile asla yan yana gelmeyecek profesyonel kelimesi ile sunulmazdı. Spikerin adı yazılır ve filanın acılı günü gibi bir başlık atılırdı.

Aristoteles her ölümde kendi ölümümüze ağladığımızı söylemişti binlerce yıl evvelinden. Ne ki onun bu tespiti post modern dönemin eşiğinden içeri pek kolaylıkla geçebileceğe benzemiyor.

Haberlerden haberdar edenlerin, “göklerden gelen haberi” örtmek üzere inşa ettikleri dil yüzünden, ölüm bizden her geçen gün biraz daha uzaklaşıyor. Ölümlü olduğumuzu unuttuğumuz için, ölüm her birimiz için ayrı bir fon olarak giriyor fotoğraf karelerine, vidyo görüntülerine.

Geçen haftanın iki haberi mesela...

Harun Kolçak’ın tabutuna şöyle duvara yaslanır gibi yaslanan 60’ını çoktan devirmiş fötr şapkalı, ak saçlı adam başkasının ölümü üzerinden “profesyonelce bir poz” kotarma derdinde değil miydi!

Diyelim ki saçını başını ağartmış o adam, meşhur birinin ölümünü “çekmeye” gelmiş kameraları karşısında görünce kendisini tutamayıp şöyle bir yaslandı merhumun tabutuna. Tabuta yaslanırken vermiş olduğu poz ile dünyaya kendisinden bir “iz” bırakacağını düşündü. “Ben de işte tam oradaydım” izi. Bir insan hata yapabilir ama bir kaç insanın birlikte hata yapmasının “örgütlü hata” kompozisyonu olarak devam etmesini nasıl değerlendireceğiz? Fötr şapkalı adam gayet profesyonelce “üzüntülü bir eda” ile verdiği pozu daha sonra kendisine eşlik eden başka bir arkadaşı ile bu defa tabutun üstünde ellerini birleştirerek vermeye devam ediyor. Sonra sıra kısa saçlı hanıma geliyor. O esnada imamın vakit namazını kıldıran sesi duyuluyor. Allahuekber! (
)

Yukarıdaki görüntülerden bizleri haberdar edenler başlığı “Harun Kolçak’ın cenazesinde selfie çekimi tepkilere neden oldu/selfie rezaleti” diye atmış. Oysa yukarıda linkini paylaştığım görüntülerde tepkiden ziyade acaba ben de böyle bir poz versem mi vermesem mi diyen ikircikli bir durum dikkati çekiyor.

Peki, aynı günlerde Zonguldak Ereğli’sinde mezarlık personeli olarak çalışan şalvarlı iki “yurdum kadını”nın mezarlıkta göbek atan hallerini nasıl değerlendireceğiz?

Kadınlardan biri göbek atıyor öteki, arkadaşının vidyo kaydını alıyor. Bir anlığına şeytana uyma hali değil. Şeytana uyma hali üzerinden kendi haberini inşa etme hastalığı var karşımızda.

O iki kadın da kendilerine sorulan “mezarlıkta çalışmak zor olmuyor mu? Korkmuyor musunuz?” sorularına kendilerince “profesyonelce” ve üstelik görüntülü bir cevap vermeye niyet etmişlerdi büyük ihtimal.

Saflık bu ya arkadaşlarına gösterecekleri “mezarlıkta göbek atma” görüntülerini, yetkililerin de görüp işlerine son verebileceğini hiç akıl edemediler.

Taziye

Yazıyı gazeteye göndereceğim sırada Ömer Erdem aradı. “Başımız sağ olsun” dedi. Ahmet Cemal ölmüş. Açık camlardan gelen gürültü ile sadece Ahmet kısmını algıladım. Kimden bahsettiğini anlamadığımı görünce, elinizdeki kitabın mütercimi dedi. Yaz boyunca elimde kalacak daha kim bilir ne kadar benimle kalacak kitabın mütercimi Ahmet Cemal.

Şairin kitabını şiiriyet içinde çevirmek için harcanmış olan 40 yıldan bahsetmiştim size daha önce.

Tam da bu sabah Vergilius’un Ölümü’nden iki sayfa okumuş sonra içime işleyen o ölüm cümleleri ile kitabı bırakmıştım.

İlginç bir tevafuk ile yazıyı tam gazeteye göndereceğim sıra bu defa Ankara Kurtuba Kitabevi’nden Ahmet Bey aradı. “Başınız sağ olsun” dedi.

Ahmet Cemal çevirilerinden nimetlenmiş bütün okuyucularının başı sağ olsun. Allah taksiratını affetsin.

Belki o iki cümleyi merak edersiniz:

“Ölümsüz olan tek şey, hakikatti, sadece hakikatin içindeki ölüm, ölümsüzdü. Her kim ki gözlerini kapatır, ancak o, görebilen körlüğün ve kaderin üstesinden gelmenin sezgisine varır.”

Tahmin ettiğiniz gibi Cuma günü, başkasının ölümünde kendi ölümümüzü görememe bahsine devam edeceğiz inşallah.

#Ahmet Cemal
#Harun Kolçak
#Türkiye