I- Günlük hayatta çok sık duyduğumuz bir cümle var: Bir şey değişir, her şey değişir. “Bir şey değişir, her şey değişir” önermesi, teknolojik gelişmelerin toplumsal yapı üzerindeki etkileri için de geçerli bir önermedir. Mesela buhar makinesinin icadı üretim süreçlerini değiştirdiği için toplumsal hiyerarşileri geri dönülmez bir şekilde dönüştürdü; yeni davranış kodlarının ortaya çıkmasına sebep oldu. Aynı şekilde televizyonun icadı, internetin hayatımıza dahil olması, akıllı telefonun gündelik
Günlük hayatta çok sık duyduğumuz bir cümle var: Bir şey değişir, her şey değişir.
“Bir şey değişir, her şey değişir” önermesi, teknolojik gelişmelerin toplumsal yapı üzerindeki etkileri için de geçerli bir önermedir. Mesela buhar makinesinin icadı üretim süreçlerini değiştirdiği için toplumsal hiyerarşileri geri dönülmez bir şekilde dönüştürdü; yeni davranış kodlarının ortaya çıkmasına sebep oldu. Aynı şekilde televizyonun icadı, internetin hayatımıza dahil olması, akıllı telefonun gündelik hayatın her safhasının en önemli taşıyıcısı haline gelmesi ve nihayet “yapay zeka”, “insanımsı robotlar” ile birlikte dünya “bildiğimiz yer” olmaktan çıkıyor.
İlk değişiklikler toplumun belli kesimlerinde tepki ile karşılanmıştı. Kas gücü ile çalışanlar, hayata dahil olan makinelerin kendi konumlarını sarstığını düşünerek makinelere saldırmıştı.
Günümüzdeyse “yeni” ve “yenilik” adeta aşk ile bekleniyor. Teknolojinin götürdüklerinden ziyade getirdiklerine odaklanmak, herkese iyi geliyor.
Geçen gün bir arkadaşım sohbet esnasında “Şu robotlar bir an önce hayatımıza girse de yaşlılığımızda ne olacağımızı düşünmekten kurtulsak” dedi. “Hem bakımımızı üstlenirler hem de iki çift lâf konuşacak biri olur.”
İletişim çağında iki çift lâf konuşmak için insansı robotların gelmesini bekleyen arkadaşımı şaşkınlıkla dinledim. Haklı mıydı? Esasında bu soru bile miadını doldurdu. Herkesin başka bir açıdan haklı olduğu zamanlara geldik.
Pandemi sonrası en çok duyduğum şikâyet: Kimse kimseyi dinlemiyor. Ya da telefonda birisiyle doğal bir sohbetin içindeyken muhatabınızın şöyle dediğine tanık olabiliyorsunuz: “Hep sen anlattın, şimdi ben anlatacağım, sen dinleyeceksin!”
“Ben seni çok dinledim, şimdi esas sen beni dinleyeceksin!” diyenler bir uçta; öbür uçta ise her daim “çevrimdışı” olanlar var. Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor. Bu sinyal gelmiyor her zaman, ama aradığımız kişiye ulaşamıyoruz sahiden. Bazen telefon açılıyor, bir sohbetin içinde olduğunuz vehmine bile kapılıyorsunuz hatta, ama birden sesinizin bir insan zihnine, kalbine değil, boşluğa düştüğünü ve boşluğa düşerken kelimelerin tenekeden olduğunu ve mermer zeminin üzerine tınlayarak çarptığını duyuyorsunuz.
Çoğu zaman yaptığımız konuşmaları doğal bir akış içinde gerçekleştiririz. Ama bazen bizim için “o konuşmayı” yapmanın önemli olduğu zamanlar olur. İşte o konuşmaları zihnimizde şöyle bir derler toplar, konuşma esnasında “Şimdi bunun sırası mı, ya da bunu şimdi söylemem anlamlı olmuş mudur?” diye düşünürüz. Muhatabımızın değer yargıları bizim için önemli ise söylediğimiz her kelimenin, her cümlenin onda yarattığı etkiyi, yüz ifadesinden, jest ve mimiklerinden yakalamak isteriz.
Yeni tanıştığımız ve üzerinde olumlu bir etki yaratmak istediğimiz bir kişi ile konuşurken nelere dikkat edeceğimizi, günümüzde kişisel gelişim kitapları belirleyip liste halinde sunuyor. “İş görüşmesinde dikkat edilecek hususlar” diye şöyle bir internete yazın, karşınıza birbirinin kopyası, suyunun suyu binlerce öneri çıkacaktır. Mesela şöyle bir öneri: “Muhatabınızı etkilemek istiyorsanız öz güvenli bir şekilde kendiniz gibi olun.”
Özgüven ve “Kendin gibi ol” emri, her vesile ile, her kademeden, her sınıftan, her meşrepten insanın tekrar ettiği reels vidyoları üzerinden dolaşımda. Reels vidyoları, farklı insanların hep aynı şeyi tekrarladığı, sündürülmüş cümlelerle yüklü.
Kadim kültür, mükellefi, insan-ı kâmil olmaya davet eder. Modern kültür “kendisi gibi olma”ya davet ediyor.
“Kendisi gibi olmak” etiketiyle pazarlanan, fotokopi usulü çoğaltılmış davranışlar ile insan-ı kâmil olmak arasında bir temas noktası bulmak mümkün olabilir mi?
Şunu sormaya çalışıyorum, negatif nasihatler üzerinden ele geçirilmiş sosyal medya insanına, sosyal medya üzerinden ulaşarak “insan-ı kâmil” olmaya davet etmek ne kadar mümkün?