Türkiye’de kişi başına düşen “okuma zamanı” (bu nasıl ölçümdür o da ayrı bir tartışma konusu elbet) iki dakika olarak “belirlendi”. Bu “belirleme” sapma payı ölçümü yapanların hanesine kaydedilsin.
“Seninle bir dakika” adlı Semiha Yankı şarkısıyla ilk örovizyon yarışmasının sonunculuğunu hatırımızda tutarak, seninle iki dakika performansını nasıl yakaladığımız üzerinde duralım.
Sosyal medya hayatımıza girmeden evvel milyonlarca kişinin günde bir dakika bile “okuma”dığını iddia edebilirdik elbet lakin sosyal medya sayesinde ahali başını ekrandan kaldırmadan “okuyor, okuyor, okuyor.” Okuduğundan ne anladığı elbette ayrı bir konu.
Latife bir yana araştırma konusu olan okuma, bir kitabın sayfaları arasında yapılan okuma.
Çarşamba günü yayınladığım yazıda eğitim dünyasının “okuma performansı” üzerinde durmuştum. Bugün de ebeveyn ve çocuk ilişkisini okuma izleği üzerinden sürelim.
Kitap ile buluşmanın en uzun ve rahat zamanı yaz tatilleridir.
Yaz tatili başlarken Hürriyet’ten Selçuk Şirin yaz tatilinde dar gelirli ailelerin çocuklarının okuma yazma becerilerinin zayıflayacağına dikkat çekmişti. Pek kimse üzerinde durmadı. Oysa yıllar önce bir dost meclisinde Tokat doğumlu bir arkadaşım birinci sınıftan ikinci sınıfa geçtiği yaz okulları açılınca dehşet içinde okuma yazmayı unuttuğunu fark ettiğini söylemişti.
Yaz tatili paranın katili olarak seyrediyor. Zenginler birkaç türlü tatil yapıyor, onların tatili özel havayolu reklamında olduğu gibi yaprakların düşüşünü Paris’te görmekten başlayarak, Nisan ayında Alpler'in tadını çıkarmaya, bir karpuz yemek için Diyarbakır’a gitmeye kadar uzanıyor.
Orta gelirli aileler çocuklarına tatil beğendiremiyor. Günümüzde ana-baba olmak çok zor. Eskiden ebeveynler çocuklarına rahat vermezdi. Ferdi Beylerin oğlu Necla Hanımların kızı her evin vazgeçilmez konuğu ve mukayese malzemesi olarak sohbetlerde hazır ve nazır bulunurdu (Tanıdıklar arasında hiç adı Ferdi ve Necla olan olmadığı için o isimleri uygun gördüm çocukluğumun örneğine).
Şimdi çocuklar, başka ana-babaları kendi ana-babaları ile mukayese ediyor. Sosyal medya böyle bir mukayese için inanılmaz veri sunuyor.
İnsanlar yaşamak, zevk almak için değil eşe-dosta fotoğraf kareleri ile fark atmaya -hava mı deseydim?- gayret ettiğinden; ahali bütün o tatil masraflarına sadece fotoğraf çekmek uğruna katlanıp kendi tatilinden aklında bir şey kalmadığından, 11 ay başkalarının tatiline fesat ediyor...
Fesatlanmak sadece tatil noktasında değil elbet.
Fuarda onca kalabalığın içinde bir karıkocanın kavgasına şahit oldum. Adam, “Alacaksan kendin için al, geçen sene aldığımız kitapların kaçını okudu ki sanki” diye öfkeleniyor, kadın, “El âlemde ne babalar var çocuklarına on ayda bin kitap okutmuş bir de vidyosunu çekmiş. Bir görsen bir görsen!” diye adama isyan ediyordu.
“On ayda bin kitap okuyan çocuğun hikâyesi” bir kütüphane hikâyesi esasında.
TÜYAP Kitap Fuarı’ndaki ziyaretçi sayısının çokluğunu “yaşayan kütüphane yokluğu”na bağlamak mümkün.
Bir yılda binlerce ziyaretçinin gezdiği “fuar etkinliği” ile övünmek yerine, milyonlarca kişinin ödünç kitap aldığı “kütüphane” gerçeğini inşa etmek için canla başla çalışalım lütfen.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.