-I-
Toplumsal diyalog giderek zayıflıyor. Bu zayıflama sadece ülkemize mahsus bir durum değil. İnsanların birbiriyle doğal karşılaşma anları ve mekanları giderek yok oluyor. Bauman’dan Sennet’e pek çok sosyolog, kamusal alanın çöküşüne yıllardır ağıt yakıyor.
Biz birbirimizi kamusal mekanlarda değil, daha ziyade “özel günler”in bagajı altında görüyoruz.
Özel günlerin bagajı altındaki benliklerimiz ne kadar bize ait?
-II-
7 Mart günü Manisa Celal Bayar Üniversitesi’nde “Kadın Yazarlar Ne Yazar” başlığı ile önce Fatma Aliye Hanım’ı anlattım. Salondan gelecek sorularla kadın yazarların neler yazdığını kendimden yola çıkarak anlatmak niyetindeydim. 1890’larda yazmaya başlayan Fatma Aliye Hanım ile 1990’larda yazmaya başlayan Fatma Barbarosoğlu’nun hangi hayatın içinden metin inşa ettiklerini katılımcıların anlaması için Fatma Aliye Hanım’ın döneminde dünyanın “genelleştiği” oysa içinde yaşadığımız dünyada her şeyin bireyselleştiğini anlatarak başladım.
Katılımcılar kendi hayatlarında karşılaştıkları sorunları aktararak, bu vesile ile konuşmacının bu sorunları çözmesini bekleyen sorular sordular. Soruların tamamı ne yapmalıyız izleğinde bütünlenebilecek sorular.
Konuştuğum salonlar, hitap ettiğim dinleyiciler, konuştuğum şehirler, üzerinde konuştuğum konular değişiyor ama o soru asla değişmiyor.
Ne yapmalıyız?
Sosyal bilimlerde ne yapmalıyız sorusu yanlış bir sorudur. Sosyal bilimler ne olduğunu anlamaya, olmakta olanı anlamlandırmaya, olabileceklere karşı projeksiyon yapmaya taliptir.
Fakat siyasetçisinden ev kadınına, üniversite öğrencisinden Kur’ân kursu öğreticisine, YouTube kanalından fetva yayınlayan “hocaefendi”lere kadar herkes sadece tek bir sorunun peşinde, “Ne yapmalıyız/ Ne yapmalısınız?”
“Ne yapmalıyız/Ne yapmalısınız” sorusunu yemek tarifi gibi, bir binayı inşa eder gibi, somut bir düzlemde, akşamdan sabaha yanlış mevcudu imha edip, yerine doğru olanı kuruvermek gibi anlıyorlar.
Hiç kimse nasıl olmalıyız ya da neden böyle oluyor sorusunu sormuyor. Neden böyle oluyor sorusuna cevap bulmadan, “nasıl olmalıyız”ı cevaplayamayız. Nasıl olmalıyız sorusuna cevap bulmadan ne yapacağımızı bilemeyiz.
-III-
8 Mart saat 14.30’da İzmir Hava Limanı'ndayım. Bir kahve içip Manisa izlenimlerimi zihnime yerleştireceğim. Herkesin yaşadıklarını temize geçtiği yer farklıdır. Bazısı not defterinden temize çeker, bazısı bir başkasına anlatırken. Ben imkanım varsa bulutlara bakarak temize çekerim zihnimi.
Bulutları görebileceğim bir yer olarak Teras Kafe'yi seçiyorum. Kahve istiyorum. Kahvenin yanına yulaf kepeğinden kurabiye aldım. Kasadaki görevli, “Kadınlar Günü” dolayısıyla kahve bizim ikramımız, nasıl kahve isterisiniz diye soruyor. Türk kahvesi, sade. Türk kahvesi ikram edemiyoruz diyor. Ben de ikram istemiyorum zaten. Tüketim kültürünün tahakkümü altına iyice yerleşmiş olan Kadınlar Günü'ne KARŞIYIM.
Kadınlar Günü dolayısıyla Mart ayından başlayan indirimler hala bitmedi. Cep telefonları hiç susmadı, “bize/kadınlara özel” indirimleri sunmak için.
Her Kadınlar Günü'nde şov yıldızlarının rol çalmasına, Kadınlar Günü'nü vesile kılıp, lök gibi gündeme oturuşuna şahit olmaktan Türkiye yoruldu. Kadınlar çalışmasın diyen, ama kendisi ne iş olsa yaparım abi modunda hem şarkı söyleyip hem tv programı yapıp hem film çekip ama yaptığı her işi çok kötü yapan, sadece gündemde durma performansı gösteren artistten... Rol arkadaşı ile aşk yaşayıp ben karımı çalıştırmam diyen türkücü söyleminden... bezdi Türkiye.
Kadınlar çalışmasın diyen, bunu bir meziyet gibi diline dolayanlar kadınların evde vakit geçirmek konusunda nasıl sıkıntılı olduğunu hiç düşündü mü?
Ev kadınları ruhlarına iyi gelecek meşguliyet bulma konusunda her geçen gün daha çok dibe vuruyor. Dip dediğim sosyal medya bağımlılığı.
Türk kahvesi eşliğinde zihnimi temize çekerken Giritligil Otel’den ayrılmadan önce Taşfabrika Restaurant’ın bahçesinde oturan kadınlarla yaptığım söyleşi geldi ilkin. Bir masanın etrafında her yaştan kadınlar. İçlerinden birinin başı örtülü. Kadınlar Günü kutlaması mı diye soruyorum. Bazıları evet diyor bazıları bize her gün kadınlar günü diye gülüyor. Akraba mısınız, diyorum. Hayır. Aynı iş yerinden mi? Hayır. Komşu musunuz? Hayır. Kadınların yaşı birbirine yakın olsa aynı okulda veli misiniz, diye sorardım. Ama 60 ila 30 yaş arasında seyrediyor masadaki dokuz kadının yaşı. Anladım siz kurs arkadaşınız diyorum. Evet sonunda bildim.
Ev kadınları o kurstan bu kursa koşuyor. Bir şeyler öğrenmek bahane. Maksat bir iş üzerinden tabii karşılaşma mekanlarına dahil olmak.
Velhasıl Kadınlar Günü dolayısıyla altını çizmiş olayım, bilmediğiniz hayatlar üzerinden ahkam kesmekten vazgeçin.
Evdeki zaman sizin bildiğiniz zaman değil artık.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.