Küresel dünyada sınırlar ortadan kalkıyor. Despot ülkeler istedikleri ülkenin sınırlarını yol geçen hanına çeviriyor.Bakınız Afganistan, bakınız Irak, bakınız Suriye.
Müslüman ülkelerin başına bela örenler, kendi ülkelerinin sınırlarını korumak için seferber.
Büyük hikaye ile küçük hikaye daima aynı yolda ilerler.
Küresel dünyada sınırlar belirsizleşirken, bireylerin küçük hayatlarında da içerisini ve dışarısını ayırmaya yarayan eşik yavaş yavaş ortadan kalkıyor.
“İçerisi” ve “dışarısı” arasındaki sınır ortadan kalkınca, kimin kime niçin kızdığı belli olmayan bir öfke iklimi ortaya çıkıyor.
Öfke iklimini engelleyecek olan en önemli bariyer adab-ı muaşerettir.
Fakat ne yazık ki,adab-ı muaşeret eksikliğini çoğu defa “ideolojik” bir durum olarak kabul etme yanılgısına düşüyoruz.
-
Medeni insan nerede, nasıl davranacağını bilir.Kimden ne isteyeceğini ve neyi istemeyeceğini, kime sitem edeceğini kime sitem edemeyeceğini bilir. Yani bilmesi gerekir. Lakin ülkeler arasındaki sınırların müphemleşmesi ile doğru orantılı bir şekilde kişiler özel hayatları ile kamusal hayat arasındaki sınırı, mesafeyi koruyamıyor; koruyamadığı gibi birbirine karıştırıyor.
Usul usul yağan rahmetin altında yaşadığım bir taksi tecrübesini anlatmıştım Çarşamba günü. Kendisine elinde şemsiyesi olmadığı için öncelik hakkı tanıyarak bindiğim taksiyi ikram etmemi bekleyen delikanlının tavrını yazmıştım. Delikanlının kamusal adabı kavrayamayan halini fark etmenizi istemiştim.
Fark etmeniz için benden sadece bir kaç saniye sonra metroya gelmiş olduğunu vurgulamak üzere henüz yürüyen merdivene binmiştim ki diye yazmıştım.
Fark edenler olmuştur muhakkak. Ne ki onlar görüşlerini yazmadı. Aşağıda Nihayet Dergi'nin facebook hesabına yapılmış yorumu dikkatinize sunuyorum.Buyurun:
“Beyefendinin, isyanının gerekçesini dile getirecek kelimeleri varmış. Bu önemli ve değerli bana göre. Sebepsiz, anlamsız şekilde tepki verip başka ortamda kötüleyerek anlatmak üzere orada bırakabilirdi. Sizinle karşılaştığında “kendince” sebeplerle haksızlık yaptığınızı söylemiş. Onun haksız olduğunu bilerek yazıyorum bunları. Kendi görüşünü belirli gerekçe ve düzgün kelimelerle ifade edecek insan göremiyorum çünkü. “Neden?” diye sorulduğunda, “Hiiiç. Öylesine. Canım öyle istedi” diyorlar genellikle. Kadın yazardan rahatsız olan bir okurun mektubunu paylaşmıştınız. Bir bayan olarak hiç rahatsız olmamıştım bundan. Çünkü gerekçesini açıklayacak kelimeleri vardı ve aynı zamanda fikriyle çelişen bir duruma girip Nihayet'i okuduğunu, bunu gizli yaptığını ve yapmaya devam edeceğini söylüyordu.
Hasılı, neyi neden yaptığını bilen adamdan zarar yok. Yanlışı varsa fark edecek feraseti de bulur inşallah. Selam ile.”/M.M.
Yukarıda okumuş olduğunuz yorum, meselelere bakış açımızda özel olan ile kamusal olanın sınırlarını ayırt edemeyişimize iyi bir örnek.
Değerli okuyucum delikanlının “tepki göstermesi”ni sağlık belirtisi olarak görüyor, kendini ifade edecek kelimelere sahip olduğu için anlayış kredisinin limitini üst perdeden açıyor.
Olayları böyle değerlendiremeyiz oysa.
Her hikaye sondan geriye doğru yazılır. Delikanlı elinde hiçbir haklı sebep olmadığı halde yürüyen merdivende “size bir şey söyleyeceğim “diyerek tartışma çıkarmaya çalışıyor. Karşısında, her olayı “sosyal bilim diline çevirmeye hevesli” orta yaşlı bir kadın değil de, kendi yaşlarında biri olabilirdi. Ve delikanlının “had bildirme” girişimi ayak üstü kavgaya dönüşebilirdi.
Çünkü delikanlı her bakımdan haksız.
Kullandığı dil kamusal alana ait bir dil değil. Sitem dili. Kendisini arabaya almayarak yürümeye zorlamış olan ailesine ya da arkadaşlarına verebileceği tepkiyi hiç tanımadığı bir kadına yönlendiriyor. Bu yönlendirmeyi yaparken incitmek kastını taşıyor. “Çok bencilsiniz” diye söze başlıyor.
Sabah sabah hangimiz hiç tanımadığımız biri tarafından durdurulup “Çok bencilsiniz” diye başlayan bir konuşmaya muhatap olmak isteriz?
Fark etmenizi istediğim husus şuydu: Delikanlının “sistem dili”ne karşılık ben olabildiğince rasyonel bir dil kullandım. Sen bana ne hakla bencil diyorsun diye lafa başlamadım.
Bunun altını bu kadar çizecek ne var diye düşünüyor olabilirsiniz.
Eğer ben rasyonel bir dil kullanmasaydım metronun güvenlik görevlilerin dahil olmasını gerektirecek bir durum ortaya çıkabilirdi.
Kamusal alanda “duygusal dil” ile iletişim kuramayız.
Fakat ekran dilinden siyasetin diline varıncaya kadar kamusal alana hastalıklı bir duygusal dil hakim.
Mesela CHP'nin “duygusal şiddet”i örgütleyen bir argüman olarak sürekli laiklik ilkesini ortaya getirmesini, CHP'li vekillerin kamusal hayatı rasyonel bir dil tasvir edememelerinden kaynaklandığını düşünüyorum.
Duygusal şiddet dili üzerine Pazartesi günü devam edeceğim inşallah. Bu defa metrobüste bir kadın ile bir erkek arasında yaşanan bir tartışmayı getireceğim huzurunuza.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.