Yılın davası olmaya aday olan eski kocanın çocuklarının annesini taciz iddiası ile mahkemeye vermesi; Acun Ilıcalı’nın birlikte yaşadığı Şeyma Subaşı’nın “çok meşhurum ama bir mesleğim yok” temalı çok ses getiren ve sosyal olduğu için artık namaz kılamadığını söylediği röportajı; her yıl 30 Haziran’da “kutlanan” “Dünya Emekliler Günü”…
Bunlar geçen haftanın “herkes” tarafından görülen haberleri oldu.
Mesleği olmayan ve fakat edindiği milyonlarca takipçi ile para basanlar, zevkini pazarlayan yeni bir sınıf olarak doğuyor.
Dünya Emekliler Günü'nde, bir TV kanalında emekli polis memuru 1500 TL maaş ile geçinemediği için (Emeklilik maaşı 1500, oturduğu evin kirası 1200 nasıl geçinsin!) gün boyu adım adım, sokak sokak mısır satmak zorunda kalışının hikayesini anlatıyordu... “Kariyeri bir meslekten mısır satıcılığına düştüğü için” mutsuz olduğunu söylüyordu güneşin altında seyyar arabasını sürerken.
Eskinin saygın meslekleri artık hiç de “saygın hayat standardı” sunmaz iken, hiç de meslek diyemeyeceğimiz “paylaşım durumları” içinde “bazı”ları milyonlar kazanıyor. “Yorumcu” olarak yeni bir elit sınıf doğuyor.
Yorumcular her şeyi yorumluyor. Yorumlaya yorumlaya para kazanıyor.
Nasıl mı?
Uçaklara binerek hem seyahat edip, hem dünyanın en seçkin yerlerini görüp lüks içinde yaşayan ve üstüne parasını alan bir “uçak yorumcusu”nun haberini yaptı bir kaç ay önce BBC. Zevkler ve renkler tartışılmaz sözünün yerine, “zevkini pazarlayan zevkine zevk katar” anlayışı yerleşmek üzere.
Haberin tamamını okumak isterseniz buyurun:
Her yeni çağ, beraberinde yeni meslekler getirir. Hem yeni meslekler getirir hem de bazı mesleklerin idam fermanını.
Ölen ve doğan meslekler bendenizin her zaman ilgisini çeker. Ama çoğunluk ölen meslekleri pek fark etmez.
Hayatımızda bir zamanlar var olan ama artık yokluğunu hiç hissetmediğimiz meslekleri birlikte gözden geçirelim mi?
PTT santral görevlileri mesela. Her ne kadar büyük şirketlerde bu konum devam etse de artık biri ile görüşmek için bir aracının telefonumuzu bağlamasına muhtaç değiliz. 1970’li yılları düşünün. Bir yerle görüşmek için santrali arıyor görüşmek istediğiniz numarayı yazdırıyor sonra da saatlerce bekliyordunuz. Ağız tadıyla görüşme yapmak ne mümkün. “Adana çık aradan” ikazları ile çoğu zaman üç kişinin arasında iletişim kurmaya çalışıyordunuz. Üstelik telefon görüşmeleri çok çok pahalı idi. Santral memurlarının kendi yaptığı görüşmeleri sizin faturanıza naklettikleri dedikoduları da elinizi telefondan uzak tutmanıza sebep olurdu. Zaten o tarihlerde çok az evde telefon bulunur, evinde telefon olan kişi, komşularının ihtiyacını karşılarken nafakasını yitirme korkusu ile telefonuna acele dakikalı jeton haznesi taktırırdı.
Amerika’ya ilk defa gidenlerin ilk dikkatini çeken şey insanların arabalarına benzinlerini kendilerinin doldurmasıydı. Amerika’da 1974 yılında benzin istasyonlarının sadece yüzde 8’i “kendi benzinini kendin koy” ilkesine göre çalışmaktaydı. Bugün neredeyse tamamı.
Bir zamanlar para yatırmak ve para çekmek için vezne önünde kuyruk beklerdik. Şimdi her türlü işlemi “elektronik bankacılık” yöntemi ile yapabiliyoruz.
Kendi işini kendi yapan mudileriz artık.
Kendin pişir kendin ye yöntemi sadece bankacılık için geçerli değil, hayat her birimizi marangoz olmaya zorluyor.
Demonte ürünleri düşünün. Marangoz liyakatiyle parçaları birleştirmek zorundasınız.
Tansiyonumuzu, şekerimizi artık kendimiz ölçüyoruz. Eskiden evlerde ecza dolabının içinde bir de “kendi kendinin doktoru” kitabı olurdu. Kendi kendinin doktoru kitabı yerini alternatif tıpçılara bırakırken ev tipi sağlık gereçleri ile artık hepimiz kendi kendimizin hemşiresi olduk.
Eskiden yayınevlerinde dizgiciler ve musahhihler olurdu. Ama şimdi yazarlar ve yazar adayları kitaplarını bilgisayar ortamında inşa ederek e-posta yoluyla doğrudan yayın evine gönderme imkânına sahip.
Yok olan mesleklerin yerine yeni meslekler doğuyor lakin. Yeni mesleklerin tamamı tüketim ekonomisinin “ihtiyaçlarından” doğuyor.
Tuhaf değil mi her şeyi kendimiz yaparken anneler en fıtri şeyi yani anne olmayı uzaktaki annelerden sanal medya yoluyla öğrenmeye kalktığı için “blogger anne” diye bir meslek çıktı ortaya.
“Blogger anne”ler ile kariyer mi meslek mi ikilemi, “Çocuk üzerinden kariyer yaparım” anlayışına evirilmiş durumda.
Çocuk üzerinden kariyer nasıl yapılıyor?
Çocuklarının her anını vidyoya çekerek, kendilerinin ne kadar “mükemmel, rahat, başarılı olduğu üzerinden takipçi topluyor blogger anneler. Takipçi sayısını arttıranlar topladıkları rakamları derhal paraya çeviriyor.
Böylece sadece çocuklarının hikâyesini değil, çocuklarının hikâyesinin içinde “firma hikâyelerini de paylaşmaya başlıyorlar.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.