“İyi ki yazdınız” ve biz iyi ki tekrar tekrar okuyoruz

04:0022/11/2017, Çarşamba
G: 18/09/2019, Çarşamba
Fatma Barbarosoğlu

Yeni Şafak Kitap Ekinin Kasım sayısında “İyi ki yazdınız” başlığı ile akademisyen ve yazarlara 5 roman ve beş öykü adı soruldu.Romanda Peyami Safa ve Tanpınar, hikayede ise açık ara Mustafa Kutlu öndeydi.Kitap listeleri çiçek dürbünlerine benzer. Her soru ile liste değişebilir. Ya da soruya verilen cevap zamana göre, soruya cevap verenin haleti ruhiyesine göre değişir. Ömrün kitabı beş ile sınırlandırılınca bu değişiklik çoğu zaman kaçınılmaz olacaktır.Beş roman sıralamasında bendenizin listesi

Yeni Şafak Kitap Ekinin Kasım sayısında “İyi ki yazdınız” başlığı ile akademisyen ve yazarlara 5 roman ve beş öykü adı soruldu.

Romanda Peyami Safa ve Tanpınar, hikayede ise açık ara Mustafa Kutlu öndeydi.

Kitap listeleri çiçek dürbünlerine benzer. Her soru ile liste değişebilir. Ya da soruya verilen cevap zamana göre, soruya cevap verenin haleti ruhiyesine göre değişir. Ömrün kitabı beş ile sınırlandırılınca bu değişiklik çoğu zaman kaçınılmaz olacaktır.


Beş roman sıralamasında bendenizin listesi şöyle idi:

Sıralamamı kitapların yayınlandığı tarihe göre yaptım: Refet, Kavak Yelleri, Sürgün, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Tehlikeli Oyunlar.

Soruşturmalara verilen cevaplar çiçek dürbünündeki desenler gibidir dedim, başka bir zaman başka bir halet-i ruhiyede olsam ilk beşim değişebilme ihtimalini düşündüğüm için. Gerçekten kitap listemin ilk beşi değişir miydi? Uzun uzun düşündüm, galiba değişmezdi.

Bu beş kitabı, kitap zevkimin bir hayli olgunlaştığı bir zamanda okudum. Size tuhaf gelecek ama aralarında en erken yaşta tanıştığım kitap Saatleri Ayarlama Enstitüsü. Lise yıllarında, annemin hiç kaçırmadığı Arkası Yarın saatinde radyo oyunu olarak dinledim Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü. Hafızam ihanet etmiyorsa galiba Hayri İrdal’ı seslendiren Pekçan Koşar’dı.

Pek çok genç gibi ben de ilk olarak Tanpınar’ın Huzur’unu okudum. İlk defa üniversite öğrencisi iken okudum sonra ara ara tekrar okudum. Sonuncu Huzur okuyuşum geçen yıl. Bu defa e-kitap olarak okudum. Sonuncu okuyuşuma, ilk okuyuşumun psikolojisi de eşlik etti. İlk okuyuşumda romanı roman olarak okumadığımı idrak ettim. Arafta duran bir felsefe öğrencisi olarak, basacağım ayak izini aramıştım. Bulmuştum. Bir müddet o izi muhafaza ettim.

Huzur’u ikinci okuyuşumu da hatırlıyorum. En yakın arkadaşım aşıktı. Ve aşkına mihmandar Tanpınar’ın Huzur’u idi. O ikinci okuyuşta arkadaşımın kendisini fazlasıyla Nuran ile özleştirmiş olmasından olsa gerek, romanı Nuran merkezli okumuştum. Arkadaşım E.’nin yaşadığı halet-i ruhiye için, Tanpınar ondan önce davranmış anlatılamayacak olanı anlatmıştı işte. O yaz E.’nin aşkının izini sürdük Huzur’un satırlarından. Yanlış anlamayın E. benimle aşkı üzerine hiç konuşmadı. Ne ben bir şey sordum ne o bir şey anlattı aşkının kaynağına dair. Önemli olan kimin kime aşık olduğu değildi zaten, aşkın kişiyi ne kadar değiştirdiği idi.

Listeye Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü yazıp Huzur’dan bahsetmek de nedir? (Siz sormadan ben sordum. Cevabı ha deyince verilecek bir cevap değil galiba...)

Saatlari Ayarlama Enstitüsü hep benimle oldu, son yıllarda benimle olma sebebi akışkan modernite çağında zamanın dondurulup bitimsiz bir şimdiki zamana hapsedilmesiyle alakalı.

Listeye yazdığım romanlar benimle yaşayan bana eşlik eden, bir dönemin ruhunu derinden kavramamı sağlayan romanlar. Fatma Aliye Hanım’ın Refet romanı olmasaydı II. Abdülhamit dönemindeki eğitimin modernleşmesi ve demokratikleşmesi meselesini o kadar içerden kavrayamazdım. Dönemin toplumsal kodlarını, davranışlarını öğrenmek, gündelik hayatın yaşam pratiklerine, yoksul insanlar üzerinden bakmak noktasında Refet bendenize çok şey sundu.

Kavak Yelleri romanı ile çok geç tanıştım. Merhum Fethi Naci’nin yazdığı yazı olmasaydı belki de hiç tanışmazdım. Edebi kamuda Reşat Nuri’nin en az bilinen romanıdır Kavak Yelleri. O kadar az bilinir ki, birkaç yıl önce bir akademisyen aynı isme sahip diziden sebep, “dizinin romanı çıkmış” diye “bildirim”de bulunmuştu.

Refik Halit Karay’ın Gurbet Hikayeleri ve Memleket Hikayeleri ile henüz ilk okulda tanışmış olmama rağmen Sürgün romanını çok geç okudum. Çünkü hiç haberdar değildim. Okudum ve böyle bir romanın bilinmiyor olmasına çok şaşırdım. Yıllardır etrafımdaki herkese Sürgün’ü okutmak için adeta sivil toplum örgütü gibi hizmet verdiğimi de belirtmeden geçmeyeceğim. Neden mi? Söylemesi ayıp tek başına yemek yiyebilen ama asla tek başına kitap okuyamayan biriyim. Sevdiğim bütün kitapları sevdiklerime de okutmazsam içim rahat etmiyor.

Tehlikeli Oyunlar yukarıda saydığım dört romandan önce okuduğum bir roman. Tehlikeli Oyunlar dilin ve zihnin ne kadar esnek olduğunu keşfettiğim ilk kitaptır diyebilirim. Hatta, kendimi bir romanı okuyan roman yazarı olarak (hayır yayınlanmış tek bir kitabım yoktu henüz) idrak ettiğim ilk kitaptır.

Gelelim severek okuduğum ama listede yer vermediğim yazarlara...

Yeni Şafak Kitap için verdiğim listede Halide Edip yok. Oysa ilkokul yıllarım nasıl Kemalettin Tuğcu kokuyorsa ortaokul yıllarım Halide Edip’tir. Raik’in Annesi, Zeyno’nun oğlu, Sinekli Bakkal.

Sinekli Bakkal’ı kızım da benimle aynı yaşta okudu. Bir fark ile. Bana hiç kimse bu kitap senin için ağır dememişti. 6. sınıfta kızımın Türkçe öğretmeni telefonla aradı: “Kızınız çok ağır kitaplar okuyor. Sinekli Bakkal onun yaşı için çok erken.”

Sinekli Bakkal niye ağır olsun? 70’lerin terör atmosferinde, öğretmenler pek öğretmenler odasından çıkmaz, boş derslerde başımızda biri olur, sınıftan sadece üç beş kişi kitap okurdu. Sınıfın geri kalanı gürültü yapardı. Bazı öğretmenler gürültü yapmayı engellemekten bile korkardı. İşte o yıllarda Halide Edip’in bulduğum bütün kitaplarını okudum.

Bu listede olmayan Mustafa Necati Sepetçioğlu dizisi var bir de. Dün ile günü birbirine bağlamayı temrin ettiğim dizidir. Köyde geçen uzun yaz tatillerinin mihmandarı. Kitabın okunduğu atmosfer ile kitapta geçen atmosferin uyumu, kitabın dikey olarak idrak edilmesine çok güçlü bir katkı sunuyor.

Lisenin son yılı. Afyon Lisesi matematik bölümündeyim. İstanbul’dan gelmişim. Sadece TRT’nin olduğu yıllar. Tarık Buğra’nın “Küçük Ağa”sı ekranlarda. Öğretmenlerim biraz da beni incitmek için “İstanbul’dan gelen kız” diye hitap ediyor. Adımı söylememekte ne kadar kararlılardı. Adım hiç söylenmedi. Hiç Fatma olmadım. “İstanbul’dan gelen kız”. Atsız’ın Ruh Adam’ı Peyami Safa’nın Yalnızız’ı, Tarık Buğra’nın Gençliğim Eyvah’ı, Emine Işınsu’nun Küçük Dünya’sı vardı “İstanbul’dan gelen kız”ın çantasında. Bütün sınıf test çözer “İstanbul’dan gelen kız” roman okurdu.

Bunlar benim çok erken yaşlarda okuduğum, romanların muhtevasını değil ama o romanları okuduğum sıralardaki “ben”i hatırlamamı sağlayan romanlar. Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun tarihi atmosferinde unutulmak bana iyi geldi. Ama erken okuduğum Peyami Safa’lar için aynı şeyi söylemem mümkün değil. Atsız’ın Ruh Adamından “fena” etkilenmiştim.

En iyi hikayelere gelince...

Soruşturma ne zaman yapılırsa yapılsın Mustafa Kutlu’nun dörtlemesi benim için daima listede olacaktır. Soruşturma için Yoksulluk İçimizde dedim ama siz o cevabın içine Ya Tahammül Ya Sefer, Bu Böyledir ve Sır’ı da ilave edin lütfen.

Dörtlemenin ilk kitabı olan Yoksulluk İçimizde’nin yayın tarihi Şubat 1981, dörtlemenin son kitabı Sır’ın yayın tarihi ise 1990. Benim sosyal bilimci bakışıma bu dört hikaye kitabının katkısı büyüktür. Akademik olarak çok sonraları karşılaşacağım Şikago ekolünün “toplumsal muhayyilede edebiyata verdiği değeri ben Mustafa Kutlu okuyucusu olarak teoriyi bilmeksizin idrak etmiştim. Felsefe eğitiminin çok net olarak kazandıramadığı “soru sorma bilinci”ni bu dört kitabın izleğinde kazandım diyebilirim.

Yoksulluk İçimizde’yi kaç defa okudum? Saymadığıma pişmanım. Çünkü ne zaman bir gence bu kitabı tavsiye etsem onunla bir defa daha okudum.

Türkiye’nin 24 Ocak Kararları ile nasıl bir değişim geçirdiğini, muhafazakar kesimin para ile mesafesinin nasıl eridiğini bu kadar kısa, net ve derin anlatan başka bir okumam olmadığı için listedeki yeri değişmez.

Liste vermek kolay ama listemizin kimyasını analiz etmek pek o kadar kolay değil. Kim neyi niçin beğenir sorusuna verilecek cevaptan muazzam bir sosyoloji çıkar. Nitekim Doç.Dr.Seval Şahin Ruşen Eşref’in Diyorlar Ki kitabından hareketle söyleşilerin yayınlandığı dönemin “beğeni haritası”nı çıkardı:

Linke tıklayın, okuyun üzerinde konuşalım.

#Kitap Eki
#Kitap
#Roman
#Akademisyen