Duygusal güvensizlik üzerinden ürün pazarlamak...

04:005/04/2017, Çarşamba
G: 17/09/2019, Salı
Fatma Barbarosoğlu

Bir konuyu sabah tartışıp akşam unutanlardan değilim. Dolayısıyla Ülker'in reklamına kamuoyunun vermiş olduğu tepkiyi sorular üzerinden analiz etmeye devam edeceğim. Zira bu reklam ve reklama verilen tepki psikolojik ve sosyolojik açıdan önemli.



“Şiddetle” tepki göstermek ya da “hararetle” savunmak meseleyi anlamamızı değil, tam tersine anlaşılmaz kılınmasını sağlar.



Ülker'in “müphem” reklamına kamuoyu niye bu kadar tepki gösterdi?



15 Temmuz yaşanmamış olsaydı, bu “müphem” reklam bu kadar tepki alacak mıydı?



Büyük ihtimal bir reklamın nasıl yapılmaması gerektiğine dair anlamsızlığın anlamı bağlamında konuşulur, sosyal medyada da bir kaç caps yapılır, konu orada kalırdı.



Bu defa niye kalmadı?



16 Nisan referandumu olmasaydı, bu reklama yine aynı tepki verilir miydi?



Niye 16 Nisan referandumunu, diğer referandumlardan ayıran en temel özellik subliminal mesaj “hassasiyeti” oldu?



Bir taraftan kamuoyu “subliminal mesaj” konusunda aşırı duyarlı davranıyor, fakat diğer taraftan bu aşırı duyarlılıkla bağdaşmayacak kadar aşikâr bir şekilde mesajı kötü olan “tema”ları görmemezlikten geliyor.



Kendi emeğine hürmet eden, okuyucusuna saygı duyan yazarlar bir roman yazdıklarında en az bir kaç kişiye gösterirler, aksayan taraflarını yayınlanmadan önce düzeltmeye çalışırlar.



Ülker'in reklamı, hiç kimselere “gösterilmeden” Marslılar tarafından mı yayına sokulmuş?



Yıldız Holding gibi devasa bir kurumun reklam filmi “aşırı deneysel” bir üslubun neticesi mi, yoksa kes yapıştır bir anlayışın kopyalanmış hali mi?



Şirketler kâr ve zarar hanesini iyi kontrol etmek zorundadır. İmaj çağında kaybedilen itibarın değeri, maddi kapital ile ölçülemeyecek kadar önemlidir.



Ülker'in “müphem” 1 Nisan temalı reklamı; tanıtım, algı, komplo teorisi bağlamında değerlendirildiğinde sosyal medya ahalisinin heyecanını anlamak hiç zor değil.



Anlamakta zorlandığım kısım şu: Bebekler ve komplo teorisini, deterjan tanıtımı için buluşturan reklam niye hiç kimsenin ilgisini çekmedi?



Bebek masumiyeti ile komplo teorisi ürpertisi, ticari kazanç uğruna eşleştirilebildi ve hiç kimse buna ses çıkarmadı!



Bebekler ve komplo teorisi reklamı için Nihayet Dergi'nin Nisan sayısında Beyza Karakaya'nın yazısını buradan (

) okuyabilirsiniz.



Meselenin psikolojik boyutu, 15 Temmuz'dan bu yana zihinlerimizin “arama motoru” olarak devrede oluşuyla yakından alakalı. Haberlerin dilinden dolayı “ağabey ve abla” kelimeleri her birimizde aşırı hassasiyet oluşturdu. Seçici algı olarak derhal devreye girdi.



Meselenin sosyolojik boyutuna gelince...



Freud “Kaybetmeden kazanılmaz” der ve uygarlaşma sürecini de kaybederek kazanmak üzerinden okur. Konunun Freud ile ne alakası var diyenleriniz olduysa hemen bir parantez açayım; reklamın piri, Edward Bernays, Freud'un yeğenidir ve reklam sektörünün arka planı Freudyen felsefeden ziyadesiyle istifade eder. Edward Bernays, insanların ürün tercih ederken rasyonel tercihlerden ziyade güvensizlik kodları üzerinden tercihte bulunduğunu söyler.



Bebek ve komplo kelimelerini buluşturan deterjan reklamı da, 1 Nisan şakasını aşırı tekinsiz bir havada sunan Ülker reklamı da Bernays'ın “güvensizlik” inşasını kullanmaya kalkmış.



Oysa 1950'lerin ABD'si için işlevsel olan “güvensizlik” üzerinden ürün satma stratejisi, 2000'li yılların Türkiye'sinde kendi ayağına kurşun sıkan bir tuzağa dönüşebilir.



Ülker “müphem” reklamı ile çok şey kaybetti. Peki, kazandığı ne oldu?



Önümüzdeki günlerde tuhaf reklam filmlerine rastlamaya devam edeceğiz. Neden mi?



Çünkü bütün dünyada satışın ve pazarlamanın dili değişiyor ve dönüşüyor.



Gidişatın dilini yakalama sezgisine sahip olamayan reklamcılar çam devirmeye devam edecek.


#Ülker
#Reklam
#15 Temmuz
#Yıldız Holding