Dizilerde Türk bayrağı...

04:001/11/2024, Cuma
G: 1/11/2024, Cuma
Fatma Barbarosoğlu

Mahalle dizilerinden dizi mahallelerine geçiş yaptık. Bana dizini söyle sana değerlerini göstereyim temalı sanal workshop katılımları ile geçiyor günler, aylar, haftalar. Dizilerde, özel günleri “özel” kılmak, seyirciyi ikiye bölüp adrenalin yükseltmek için elden gelen arda konmuyor. Dizinin hikayesini gündelik hayat gerilimleri ile gergin tutma taktiği zihinlerde izler bırakıyor. Aynı yapım şirketinin aynı sıfatla başlayan iki dizisi var malumunuz. Şerbetli olan nabza göre şerbet vermiyor, daha

Mahalle dizilerinden dizi mahallelerine geçiş yaptık. Bana dizini söyle sana değerlerini göstereyim temalı sanal workshop katılımları ile geçiyor günler, aylar, haftalar. Dizilerde, özel günleri “özel” kılmak, seyirciyi ikiye bölüp adrenalin yükseltmek için elden gelen arda konmuyor. Dizinin hikayesini gündelik hayat gerilimleri ile gergin tutma taktiği zihinlerde izler bırakıyor.

Aynı yapım şirketinin aynı sıfatla başlayan iki dizisi var malumunuz. Şerbetli olan nabza göre şerbet vermiyor, daha ziyade had bildiriyor, had çiziyor. Bir Kıvılcım’la kırmızı çizgi belirliyor.

Öyle bir Kıvılcım ki çalıştığı sektörler değişiyor, evli olduğu adamlar değişiyor, ama değişmeyen tek şey, 1930’ların Kemalist refleksini itina ile sürdürmesi. Senarist, en Kemalist, en erdemli, en âşık olunan, en hayran olunan kadın karakterinden hiç ödün vermiyor. İyi bir evlat, iyi bir anne, evli kaldığı süre içinde muhakkak iyi bir eş, ama her şeyden önce “en makbul vatandaş” o. Cumhuriyetin rüyasını gördüğü kadın profili. Güçsüze karşı merhametli, hoyratlara karşı müdanasız. Senarist ne diyorsa o! Onun söylediklerine, inşa ettiği karakterlere dil uzatıp sanalın kutsiyetini bozmak kimin haddine!

Yani.

Senarist, Kıvılcım karakteri üzerinden kendisi için iyi bir kalkan inşa ettiğini düşünüyor olmalı. Nasıl olsa Türk dizilerinin geometrik yapısının toplumsal duyarlılığı gözetmesi gerekmiyor. Bazı karakterler için modern perspektif bazı karakterler için doğu tarzı nakkaş çizimi. Üstelik TV kadın kuşağı pornografik cinayet çözümlemeleriyle hukukun da ahlakın da sözcülük görevini devralmışken toplumsal duyarlılığı kim kimden bekleyebilir ki!  

Güçlü Kemalist Kıvılcım karakterinin karşısında yer alanlarsa, ataerkil yapı içinde kimliğini kaybetmiş, kişiliğini inşa edememiş Ünalların kadınları ya da kayınvalidesine yaranmak için dinci bir kimlik ortaya koyan dinin “suyunu çıkarıp” satışa çıkaran, cehaletin tombalak profili olarak kenar mahalle kimsesizi Nilay.

Bu arada Nilay’ın okunmuş su pazarlaması, sallama çay misali dualı su satma girişimi için belli ki senaristimiz dinci Instagram fenomenlerinden çok istifade ediyor. Eksik olmasın genç arkadaşlar bendenizi dm üzerinden bilgilendiriyor. Ne benim çevremde ne de çevremin çevresinde asla görmediğim, görmeyeceğim “dinci profiller” sosyal medyada her şeyi din üzerinden pazarlıyor. En son, haşa estağfurullah, ayet üzerinden termos pazarlayanın vidyosunu gönderdiler.

Şerbetli dizinin senaristi kadınlar arasında kurduğu eşitsiz yapıyı erkekler ile dengeliyor. Seküler kadınlar ile dindar erkeklerin evliliğinin çok iyi olabileceğini ve birbirlerine iyi gelebileceklerini alt metin olarak seyircisinin zihnine dikte ediyor. Diğer taraftan seküler erkek karakter için dini bütün Leman’ı uygun görerek bu evliliğin oportünist, pragmatist, riyakâr ve paragöz bir karakter olan Kıvılcım’ın eski kocası için ne kadar iyi olduğuna da seyircisini inandırmaya çalışıyor.

Sadece “mahalleler arası eş seçiminde” kimin kimi sevmesi gerektiğini dikte etmiyor senarist, aynı zamanda gündeme uygun siyasi pozisyon alarak seyirciye onlar/bunlar ayırımında ayar veriyor.

Mesela 29 Ekim’den beş gün önce yayınlanmış olan 73. bölümden bir sahne:

Ünalların iş yerine patronun sağ kolu Yusuf bayrak astırıyor. Asılan bayrakta hilal ve yıldızın bütünlüğü Atatürk posteri ile bölünmüş, parçalı bir görüntü hâkim. Yobaz bir kimlik içinde oldukça itici bir kişilik ola-rak sunulan Haluk karakteri bayrağı astıran Yusuf’a “Bu ne!?” diye soruyor.

-29 Ekim için.

-Onu anladık, başka bayrak mı bulamadın? Bula bula bunu mu buldun!

Derken ortama Ünalların modern amcası Ömer “giriş yapıyor”.

-Hayırdır Haluk, neden rahatsız oldun?

-Ömer Bey, sade bir bayrak olsa daha iyi olur bence.

-Sade bayrak nasıl oluyormuş? Bayrak bayraktır. Sen üzerinde Atatürk olmayan bir bayrak mı kastediyorsun! Bu milletin her ferdi Atatürk’e minnet borçludur. Atatürk olmasaydı biz şu an sömürgeydik. Sen de azınlık bir İngiliz ailenin yanında uşak olarak çalışıyordun. Tabii eğer şanslıysan. Geçmişi unutan gelecekte var olamaz. Bu bayrağın aynısından girişe de asın.

Dizilerdeki diyalogları hafife alıp geçemeyiz. Senaristi tarafından laf olsun diye konmamış olan diyaloğun gündelik hayatta muhakkak bir karşılığı oluyor.

Mesela, 29 Ekim hazırlıkları için kırtasiyeden bayrak alan anne kızın şu diyaloğu Türk bayrağının kanuna uygun olarak asılmasının ne kadar önemli olduğunu düşündürttü bana.

“On tane Türk bayrağı alabilir miyiz?”

Küçük kız annesine itiraz ediyor:

“HAYIR! Türk bayrağı değil, Atatürk bayrağı...”

“Kızım Atatürk bayrağı diye bir şey yok. Türk bayrağı.”

Genç kadın kızının zihnindeki Türk bayrağı imajını düzeltmeye çalışırken görevli Türk bayrağının üzerinde Atatürk portresi olan bayrakları uzatıyor.

Küçük kız neşe ile bağırıyor: “Evet işte bunlardan istiyor öğretmenimiz.”

Genç anne “O halde beşer adet alalım ikisinden de” diyor.

Küçük kız bağırıyor:

“Hayır sadece Atatürk bayrağı. Öğretmenimiz sadece Atatürk bayrağı istiyor.”

Genç annenin gayreti, küçük kızın inadı dikkatimi çekiyor. Ayaküstü muhabbet ediyoruz.

Adının Ceylin olduğunu öğrendiğim küçük kız beş yaşında imiş. Annesi, 37 yaşında, üniversite mezunu. Ceylin ikinci çocuğu imiş. Merak edenler için söylemiş olayım, annenin başı açık. Maltepe’nin köklü ailelerinden olduklarını öğrendim. Kızının ana sınıfında aldığı eğitimden şikâyetlerini dile getirince özel okulda okuduğunu düşünüp “Okulunu değiştirebilirsiniz” dedim. Hayır, küçük kız devlet okulunun ana sınıfına gidiyormuş.

Bayrağın Türk bayrağı/Atatürk bayrağı olarak küçük çocukların zihninde ikiye ayrılmış olması beni düşündürdü ve X’teki hesabımdan şu paylaşımı yaptım:

Türk bayrağının nasıl ve nerede kullanılacağı, ölçüleri kanun ile sabit. Türk bayrağının üzerine Atatürk portresinin ilave edilmesi kanuna muhalefet anlamına gelmiyor mu? Atatürk portreleri Türk bayraklarının üzerine 28 Şubat’ta ilave edildi diye hatırlıyorum. Yanlış mı hatırlıyorum?

Attığım bu post üzerinden herkes kendi eteğindeki taşı atmak için harekete geçti. Şimdi bunları konuşmanın sırası mı diyenden bunlar da her şeyden mağduriyet inşa ediyor diyenine. Çoğunluk, elbette Türk bayrağının kanuna uygun şekilde dalgalanmasını istiyor.

Dizideki bir sahne bazıları için küçük bir şey gibi görünebilir. Lâkin küçük şeyler büyük yapıları taşır.

#televizyon
#toplum
#Fatma Barbarosoğlu