Deprem muhasebeleri...

04:0014/06/2017, Çarşamba
G: 17/09/2019, Salı
Fatma Barbarosoğlu

I-Pazartesi öğleden sonra. Bir sohbetin, bir muhasebenin içindeydik. Keşkelerin, amaların, vardır bunda da bir hayırların, sizi çok özleyeceğiz, sizden çok şey öğrendik cümlelerinin atmosferinde...Sallantı başladığında herkes sahurda keşke daha çok su içseydim diye düşündü. Hay Allah Akşama daha çok var. Bu baş dönmesi nasıl geçecek.Sonra içimizden biri bağırdı deprem oluyor. Bu deprem.Modern insan tavrı ile cep telefonlarına sarılındı. Depremin şiddeti öğrenilmeden rahat edilmedi. Ah rakamlar,

I-

Pazartesi öğleden sonra. Bir sohbetin, bir muhasebenin içindeydik. Keşkelerin, amaların, vardır bunda da bir hayırların, sizi çok özleyeceğiz, sizden çok şey öğrendik cümlelerinin atmosferinde...

Sallantı başladığında herkes sahurda keşke daha çok su içseydim diye düşündü. Hay Allah Akşama daha çok var. Bu baş dönmesi nasıl geçecek.


Sonra içimizden biri bağırdı deprem oluyor. Bu deprem.

Modern insan tavrı ile cep telefonlarına sarılındı. Depremin şiddeti öğrenilmeden rahat edilmedi. Ah rakamlar, rakamlar.

6.2 dendi. Allah muhafaza 6.2 değil de 7.5 olabilirdi. Dağlar üzerimize yürüyüp, gök üzerimize devrilebilirdi.

Bazıları için bir kaç saniye, ömürlük bir muhasebenin ebesi olabiliyor. Edilmemiş tövbelerin kapısını açan anahtar.

Ama çoğunluk “deprem ile yaşamayı öğrenmiş”. Uzmanların dediği gibi değil tabi. Türk tipi öğrenme. Sanki hiç yokmuş gibi. Sanki her şey bir tatbikattan ibaretmiş, sallanıp sallanıp, sallanırken kendimizi vidyoya çekip, sonra onu sosyal medyamıza yükleyip... Deprem oluyor, iki kişi çaylarını masadan kapıp kendilerini kapının dışına zor atıyor. Sonra biz onu çay önemli tabi etiketi ile seyrediyoruz. “Nasıl yaşadıysanız öyle öleceksiniz” diye yorum yazıyor biri. Öteki cevap veriyor “çay içe içe yaşayanlar çay içe içe ölmeyi hak eder elbet.”

Bir şey anlıyoruz olandan bitenden lakin her defasında yanlış anlıyoruz...

Yanlış anlamamızın vebali uzmanların boynuna deyip kurtulabilir miyiz?

1990’lardan beri büyük İstanbul depremi konuşmaları, TV programları, deprem profesörleri, deprem dedeler filan...

Sonra şehir içinde bir avuç toprak bırakmama aşkına gark olmuş şekilde inşaat, inşaat, inşaat...

Şehrin göbek adı: Denetimsiz

II-

Gecenin en koyu vaktinde çıkıyorlar ortaya, sanal alemde. Belki gecenin ipinin, kalbi kalbe daha iyi teyellediğini düşündüklerinden.

Can yakan cümlelerin ardına adımı iliştirip, neredesin diyorlar. Ses ver!!!

Bir gecede bütün hayatımı kaybettim diye yazanlar da var hakiki isimlerinin ardında, Dilsiz şeytan mı oldun diye hesap soranlar da var sanal kimliklerin kuytusunda.

Ses ver diyorlar KHK mağdurları için ses ver.

Başbakan bile ses vermişken sen niye bu kadar korkaksın, niye sesin soluğun çıkmıyor biz seni vicdanlı bilirdik diyorlar.

Başbakan’ın ses verdiği bir ortamda ben kime ses vereceğim? İşte onu bilemediğimden en çok güvendiğime sesimi ulaştırmaya çalışıyorum.

Onların benden hesap sorduğu saatlerde ben Allah’a yalvarıyorum. Masumların kalbini ferah eyle. Gece karanlığında karıncanın yürüyüşünü gören Rabbim masum kullarını tez zamanda feraha çıkar diye duayı duaya ekliyorum.

Dua ederken vazifemi yerine getirmişim gibi hafif miyim? Değilim.

Hamile kadınların resmini yolluyorlar, küçük bebeklerin, ters kelepçelenmiş kadınların, yaşlı adamların resmini yolluyorlar.

Kimisi hakaret ediyor kimisi biz seni insan sanırdık diyor.

İnsan olmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Ninemin dünyası kolaydı, annemin dünyası da. Tanıklıklarının yükünü çekmek zorunda kalmadı onlar. Kapılarına geleni boş çevirmediler, pişirdiklerinden yedirdiler, yetiştirdiklerinden ikram ettiler. Tarladaki mahsul için, ağaçtaki meyve için kurdun kuşun hakkını bile ayırdılar.

Hem onlar, günde kaç insanın hikâyesine tanık oluyorlardı ki!

Benim kuşağım tanıklıklarının yükü ile yorgun. Zor zamanlardayız. Hepimiz için zor. Bazen zoru daha zor hale getirmemek için susarsınız. Bazen ağzınızdan çıkan kelimenin derde deva olmayacağını bildiniz için susarsınız.

Bazen ibret bahsinde ilerlemediğiniz için susarsınız.

Bazen eskimiş kelimelere halinizden hal, canınızdan can koyamadığınız için susarsınız.

Biz ki memleketi masum bebek gibi sevenleriz. Üzerine titriyoruz.15 Temmuz’dan sonra memleket deyince gözümüzden yaş geliyor. Allah hiç kimseyi vatansız, hürriyetsiz bırakmasın.

Gece yatmadan önce ilk aklıma gelen şey Türkiye. Sabah uyandığımda çok şükür bu gün de sabah oldu vatanımızdayız diyorum. Şükrün ucuna keder yapışıyor her defasında. Benim evimde uyandığım bu sabah, milyonlarca insan evsiz, aç susuz, yarınsız ve umutsuz karıştı sabaha. Allah’ım umut ver hepimize, verdiğin umut ile hayata tutunalım diye dua ediyorum. Yoksulların, yaralıların, iftiraya uğramışların yüreğini genişlet ferahlat diye duayı duaya ekliyorum.

15 Temmuz’da üzerimizden neyin geçtiğini, hangi belayı def ettiğimizi ya da edemediğimizi bilmiyoruz. Bildiğimiz hepimiz ziyadesiyle yaralıyız. Kimimiz ahlaken yaralandı, kimimiz vicdanen, kimimiz iftiranın kömür karasıyla yaralandı.

Şu Ramazan ayında duayı duaya ekleyelim. Biz hüsnü zan ile hareket etmekten, dertlilerin derdini dinlemekten ve derman aramaktan mesulüz.

Ölümü unutarak yaşayamayız. Ölüm var. Ama depremin ucunda ama bir kalp krizi ile uykunun kucağında, ama amansız bir hastalığın pençesinde, ya da bir kaza anında. Bir gülü koklar gibi de ayrılabiliriz bu dünyadan bir kuyunun içine düşer gibi de.

Ama ölümü unutarak yaşayamayız.

Ölümü unutarak, hesap gününü unutarak yaşamaya kalkınca hem kendimizi hem de dünyayı çirkinleştiriyoruz. Dünyayı aydınlatacak ilk ışık adalet. Allah cümlemizi gayri adil olmaktan muhafaza etsin. Amin.

#Deprem
#Denetim
#15 Temmuz