Seçimler, analizler, rakamlar, kaybedenler, kazananlar...
Bir şey olur ve o olandan sonra her şey değerini, yerini-yurdunu kaybeder.
Bu satırları yazmadan evvel, ben bambaşka bir şeyin peşinde idim.
Analiz yazısı kotaracaktım.
17 yıllık AK Parti iktidarında neden ortaya “yeni özne”ler çıkmamış olduğunu anlatacaktım.
Günlük hesaplar için uzun vadede en hakiki müttefik olan tecrübe sahibi “eleştiren özne”lerin nasıl parantez içine alındığını anlatacaktım.
Erol Olçok’un şehadeti ile birlikte AK Parti’nin halk psikolojisi konusunda ne kadar yetersiz kaldığını yazacaktım. Hikâye anlatamayan reklamları, başarısız seçim sloganlarını yazacaktım. Örnek vere vere.
Sonra Üsküdar Meydanı’nda stant açmış olan AK Parti ile CHP’nin “eğlenme biçimi” üzerinden bir fotoğraf okuması yapacaktım.
AK Parti standının önünde bir eliyle kurt işareti yapan başörtülü genç bir kadın tek başına ne olduğu belli olmayan bir oyun sergiliyor, beyaz tişörtlü bir delikanlı zenne gibi dans ediyor, ayakları yalın ayak yaşlı bir kadın eliyle bayrak sallıyor. Çeşitli ama birbirinden kopuk bir performans... Dans bir hikâye anlatma biçimidir. Ama bu üç farklı kişinin sergilediği performans hiçbir şey anlatmıyor... Manayı imha eden bir silgi gibi dolaşıyor her birinin performansı.
Birkaç metre ileride CHP standının önünde, kadın, erkek soluksuz halay çekenlerin yekpare bütünlüğü...
Ekrem İmamoğlu 1990’ların Erdoğan’ını kendine örnek alırken, AK Parti’nin 1940 CHP refleksi içine düşme nedenleri üzerinde duracaktım.
Bütün bunları yazmak için bilgisayarımın başına oturduğumda Eren Bülbül’ün annesinin görüntüsü düştü ekranıma. Ayşe Bülbül.
Oğlunun şehit olduğuna değil bu dünyadan hiç murat almadan yitip gittiğine kederlenen Ayşe Bülbül. Bu dünyada bir şey yaşatamadım orada rahat mı acaba diye gözyaşı döken Ayşe Bülbül.
Büyük adam yelekleri içinde gururla objektiflere bakan masum çocuk Eren Bülbül.
Küçük cüssesi ile anacığının verdiği her işi eksiksiz yapan Eren Bülbül.
PKK’lı teröristler şehit etmemiş olsa idi, o şimdi yaz tatilinde anacığının en büyük yardımcısı olacaktı. Hiç şikâyetsiz iş tutacak bir gün bu vatan için şehit olmayı dileyecekti.
Bin yokluğun içinden alın teriyle biriktirdiği erzakı çalmıştı teröristler. Hırsızlık yaptıkları yetmemiş evin küçük oğlunun, Eren’in canına da kastetmişlerdi.
İçişleri Bakanı, Eren Bülbül’ün ve aynı saldırıda şehit düşen astsubay kıdemli başçavuş Ferhat Gedik’in katillerinin yakalandığını söylemişti.
Kaç vakit önceydi!
Hani içimiz serinler gibi olmuştu...
İşte o serinliğin içine kocaman bir ateş düştü.
YANİ!
Her şey öyle böyle şöyle filan da.
Öcalan’ın mektubundan medet ummayacaktınız.
Şehit ailelerinin canını yeniden yakmayacaktınız.
“Bebek katili” dediğiniz adamı seçimi kazandıracak stratejik özne yapmanıza, kardeşini TRT ekranında kendinize “destekçi” kılmanıza değdi mi?
Oğuldan yetim ana-babaların, babadan yetim evlatların, hayat arkadaşını yitirmiş kadınların acısına kezzap dökmeyecektiniz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.