Tefrika roman: Bölüm 14Babaannemin devasa tablolar eşliğinde “ninemin nişan kıyafeti” sunumunu hatırlıyorsunuz değil mi? Hani evde çekim yapılmıştı. Biz o çekimlerden bir hayli tedirgin olmuş hop oturup hop kalkmış sonra kendimize bir teselli noktası bulmuştuk. Altın kızların çekimini kaç kişi görmüş olabilir ki seyircisi son derece sınırlı bir kanal, sonra da abone sayısı son derece sınırlı bir youtube kanalında görünecek nasıl olsa diye aile bireyleri olarak kendimize bir ferahlık alanı oluşturmuştuk
Tefrika roman: Bölüm 14
Babaannemin devasa tablolar eşliğinde “ninemin nişan kıyafeti” sunumunu hatırlıyorsunuz değil mi? Hani evde çekim yapılmıştı. Biz o çekimlerden bir hayli tedirgin olmuş hop oturup hop kalkmış sonra kendimize bir teselli noktası bulmuştuk. Altın kızların çekimini kaç kişi görmüş olabilir ki seyircisi son derece sınırlı bir kanal, sonra da abone sayısı son derece sınırlı bir youtube kanalında görünecek nasıl olsa diye aile bireyleri olarak kendimize bir ferahlık alanı oluşturmuştuk ki, “abone sayısı sınırlı” dediğimiz youtube kanalının çekimi iki hafta sonra bir kaç ulusal kanal tarafından haber yapıldı.
“Altın kızlar’dan dikkat çeken eylem! 76 yaşındaki genç beyinlerden çarpıcı hamle!”
Akşam yemeğini yemiş, çay mı kahve mi, hadi kahve olsun Türk kahvesi mi neskafe mi derken; babam “Bu kadar seçenek insanı yoruyor yapın bir ıhlamur mevsim geçişlerinde iyidir annem hep öyle yapar...” diyordu ki, annesinin sesi geldi. Naciye Paşa’nın. Ama nereden geldi? Ekrandan geldi!
Sunucu “Yani bütün bunları dikkat çekmek için yaptınız öyle mi?” diye soruyor. Naciye Paşa da “Elbette siz bütün yaşını başının almış kadınlardan Ajda Pekkan performansı bekliyorsunuz evet ben kendisi ile yaşıtım ama onun gibi sahne alamam. Niye herkesten sahne performansı bekleniyor! Ki özel hayatında Ajda Hanım’ın da sağlıklı giysilere ihtiyacı olduğundan eminim. Binaenaleyh onun imkanları var. İstediği yerden alabilir. Ama siz biliyor musunuz ki, bu yaz yüzlerce yaşlı kadın İstanbul’un neminde uykusuz kaldı, nefes alamadı ve yatağında oturup ağladı.”
Babam şimdiye kadar hiç duymadığım bir şekilde bağırmaya başladı: “Müberra annem ne diyor böyle!? Allah aşkına bu annen değil, annene çok benzeyen bir kadın de!”
Annem, sanki Naciye Paşa her akşam böyle ekranlara çıkar, herkesi ağzının içine baktırırmış gibi, sakinliği ile insanı komaya sokan bir ses ile “Annen elbette Cüneyt. Bir dakika, kaçırmak istemiyorum” dedi.
İstesen de kaçıramazsın zaten. Sunucu rahvan rahvan sormaya devam ediyor:
“Ama efendim sizin devasa çerçeveler ile Ajda Pekkan’ın sahne performansı arasında ne gibi ilgi kurduğunuzu anlayamadım. Yani ekran başındaki sevgili seyircilerimizin de benimle hemfikir olduğundan eminim.”
“Bağ kuramayacak ne var!? Siz illüzyonlardan hoşlanıyorsunuz. Bir şeyin görsel olarak size sunulması yeterli. Sizi buraya getirmek kolay mı? ‘Büyük ninesinin nişan elbiselerini evinin duvarında sergileyen İstanbul Hanımefendisi ile tarihin tozlu sayfalarında dolaştık.’ Böyle başladınız programınıza. Geçmişte hep güzel sayfalar, şatafat, tantana var değil mi? Yaşlı insanlar gençlerle sadece kendi görkemli hayat sahneleri üzerinden buluşabilir öyle mi efendim?
Hayır!!! Biz sizinle bugünde buluşmak istiyoruz. Bu elbise benim ninemin nişan elbisesi filan değil. Benim ninem çekirge kıtlığının çocuğu. Ne nişan elbisesi! Fakir bir köylü zaten. Niye tarih sayfalarında fakirleri görmüyorsunuz? Nedir bu Hürrem şatavatı!”
Babam şaşkınlığını üzerinden hızla attı. “Aslanım Naciye Paşa!” diye, takımı lig şampiyonu olmuşçasına yumruğunu havaya kaldırıp oturduğu koltuktan bir hamlede sıçradı. Sanki Milli Takım Fransa’dan sonra Almanları, İngilizleri, Hollandalıları alayını birden yenmişçesine bir coşku babamda. Çıkmış koltuğun üstüne asker selamı veriyor ekrana karşı.
Annem boşuna babamı durdurmaya çalışıyor: “Hele dellenme Cüneyt!”
Bu annemin yöresel kızma şeklidir ve aslında babamı iyice delirtir. Ama annem birine “Dellenme hele” diye ikaza başlamışsa sabrım tükendi bir dur Allah aşkına anlamına gelir. Fakat babam o kadar kendinden geçmiş ki “Delleneceğim Müberra daha çok delleneceğim. Konuş Naciye Sultan” diye tempo tutuyor. Babam dellenmeyi bir rütbe olarak almış takmış omzuna.
Siz zannedeceksiniz Naciye Paşa, Christiane Amanpour karşısında konuşan Gülnur Aybet.
Babam bir haftadır Gülnur Aybet vidyosu izliyor. İzleyip ben olsam ne derdim diye düşüncesini İngilizceye çevirmeye kalkıyor. Annem “Cüneyt ‘Ben olsam’ diye başlayan cümleler bizim resmi oyun havamız tamam da, İngilizce’ ye çevirmek de nereden çıktı” diye boşuna itiraz ediyor.
Babamın kendi düşüncesini İngilizce’ ye çevirtme merakı hepimizin hayatını altı üst ediyor. Ağabeyime soruyor, bana soruyor bunun İngilizcesini bilmiyorum deyince “Yıllarca kolejde okudunuz niye sizin İngilizceniz Gülnur Aybet gibi değil!” diye kafa tutuyor. Her yere yorum yazıyor. Annesini ekranda görmek yorum yazma coşkusunu tazeledi.
Babaannem muhabir kız ile sonra ne mi yaptı?
Devamı haftaya Cumaya.
Allah nasip ederse Cuma günü saat 16’da sizlerle söyleşmek için Kayseri Kitap Fuarı’ndayım. Söyleşi sonrası Profil Kitap standında ru be ru selamınızı almak için sizi bekliyor olacağım. Vakit bulup gelebilirseniz sevinirim. Gelemeyenlerden de dua beklerim. En son Kayseri gezim caddeye kapaklanmakla neticelenmişti.