Felsefesi henüz yapılmaya başlanan ‘ Dijitalizm’in; tüm temel düşünce yapılarını, akımları, değerleri ve fikirleri -çürütmeye bile gerek duyulmadan- yok ettiğini tüm dünyaya cesurca haykıran öncü isim şüphesiz Byung-Chul Han ’dır. Hepi topu 80 ila 110 sayfalık kitaplarında, çağın insanının nasıl ve nereye sürüklendiğine dair tespit ile teşhislerini okumak yetmiyor aslında. Bazen Chul Han’ın zihninden dökülen, okurunda kafa göz bırakmayan fikirlerin bir paragrafı üzerine bile saatlerce konuşmak gerekiyor.
Felsefesi henüz yapılmaya başlanan ‘
Dijitalizm’in; tüm temel düşünce yapılarını, akımları, değerleri ve fikirleri -çürütmeye bile gerek duyulmadan- yok ettiğini
tüm dünyaya cesurca haykıran öncü isim şüphesiz
’dır. Hepi topu 80 ila 110 sayfalık kitaplarında, çağın insanının nasıl ve nereye sürüklendiğine dair tespit ile teşhislerini okumak yetmiyor aslında. Bazen Chul Han’ın zihninden dökülen,
okurunda kafa göz bırakmayan fikirlerin bir paragrafı üzerine bile saatlerce konuşmak gerekiyor.
Geçenlerde
’dan aldığım, “Bu iş çoktan bitmiş. Bizi teslim almışlar. Ersin sen şunu yazsan keşke” mesajını da Chul Han attırmıştı. İsmail abi Güney Koreli filozofun
melankoli, narsizm, depresyon ve aşkı irdelediği
kitabından bir sayfanın fotoğrafını göndermişti.
Tükenmez kalemle tırnak içine alınan o satırlar şöyleydi:
Wired dergisinin editörü Chris Anderson kısa bir süre önce “The End of Theory” (Teorinin Sonu) başlıklı kışkırtıcı bir yazı kaleme aldı. Bu yazıda, bugün elimizin altında olan muazzam veri bolluğunun teori modellerini büsbütün fuzuli kılacağını öne sürüyor. “Bugün muazzam bir veri bolluğu çağında büyümüş olan Google gibi şirketlerin yanlış modelleri kabullenme zorunluluğu yok. Hatta herhangi bir modeli kabullenme zorunlulukları yok.” Verileri analiz ederek, veriler arasında tespit edilen ilgi veya bağıntılardan yola çıkarak belli örüntüler elde etmek bütün mesele. Farazi teori modellerinin yerini verilerin doğrudan kıyaslanması alıyor. Bağıntılılık ilişkisi nedenselliğin yerini alıyor: “Dilbilimden sosyolojiye, insan davranışına dair bütün teorileri terk edin. Taksonomiyi, ontolojiyi, psikolojiyi unutun. İnsanların davranışlarının ardındaki nedenleri kim bilebilir ki? Esas önemli olan, böyle davranıyor olmaları ve biz de bunu emsalsiz bir doğrulukla ölçebiliyoruz. Elinizde yeterli veri olduğunda, rakamlar her şeyi açıklıyor.” (Byung-Chul Han, Eros’un Istırabı, s.52, Metis)
Nasıl yeterince sarsıcı değil mi? Çünkü yukarıdaki satırlar,
“Bütün teorileri terk edin”
diyor! Peki ya sonra?
Önceki yazıda,
’in, insan ötesi döneme geçişi ilan ettiği
kitabına atıf yaparken, robotsu insanlığa vurgu yapmıştım. Mevcut dijital ekosistemde duygularıyla hareket eden, akleden ve özgün fikirlerini ortaya koyan insanın yeri yok.
Günümüz insanına sınırsız veri üretmesinin dışında değer atfedilmediğini ise zamanla sindireceğiz.
Madem Chul Han, sosyal bilimlerin iflasını ilan etti.
O halde sormak gerek:
İnsanlık tam olarak nereye gidiyor?
Anadolu Ajansı’nın düzenlediği
“Sosyal Medyanın Öteki Yüzü: Sorunlar-Çözümler”
başlıklı forumda detaylıca ele alındı. Büyük meselelerimize giriş yapıldı da diyebiliriz. Dijital çağın getirdiği sorunlar masaya yatırıldı ancak çözümlere sıra henüz gelemedi. Çünkü bir sonraki aşamadan, d
ünyayı ve insanı nelerin beklediğinden kimseler tam olarak emin değil.
Açık oturumun ev sahipliğini yapan AA Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Karagöz’ün şu saptaması mühimdi:
“Değişimin ortasındayız. Bazen değişimleri analiz etmek zorlaşır. Öyle bir dönemdeyiz. İçinde yaşadığımı süreci, tespit etmekte, analiz etmekte ve sorunlarına çözüm bulmakta zorlanıyoruz. Büyük teknoloji şirketleri yeni bir dünya kuruyor.
Şirketler, bizi yapay, plastik bir çağa zorluyor. Genel kanıyı sosyal medya platformları oluşturuyor. Genel kanı neyse onu da yaşıyoruz.”
Moderatörlüğünü AA Akademi Müdürü Zeynep Bayramoğlu Öztürk’ün yuvarlak masa oturumunda , TBMM Dijital Mecralar Komisyonu Başkanı Hüseyin Yayman, Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal, Prof. Dr. Şadi Evren Şeker ve Uluslararası Hukuk Direktörü Hakan Camuz’u dinledik.
Yayman ile Camuz uzmanlık alanları olan politik ve hukuki süreçlere değindiler. Ancak ben, Aylin ve Şadi Evren hocaların aktardığı bilgi ve yorumlarının arasında kaldım. Çünkü geleceğe dair içinden çıkılmaz çelişkiler yumağı çıktı ortaya.
Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal özetle; kişilerin sorunlardan kaçmak için sosyal medyada mutluluk ve haz arayışında olduğuna dikkat çekerek, Üsküdar Üniversitesi bünyesinde yaptıkları araştırmaya göre
sosyal medyayı günde 4 saatten fazla kullananlarda kötücül duyguların baskın çıktığının saptandığını söyledi.
Biraz daha açmak gerekirse: Sosyal medya kullanımı arttıkça kişiler içlerindeki kötücül duyguları bastıramıyorlar. İyi niyetle yaklaşmak, dürüstlük, empati, hakkaniyet, karşılıksız iyilik yapmak gibi duygulardan da uzaklaşılıyor.
Galeyana gelme, linç kültürüne katılma ve dezenformasyona alet olmak da sosyal medya bağımlılığı ile doğrudan alakalıymış.
İyi haber ise şu: Sosyal medyayı bir saatten az kullananlardan iyicil duygular daha baskın çıkıyormuş.
Profesör Şadi Evren Şeker ise her teknolojinin bir mutfakta üretildiğini ve her mutfağın da kendi kültüründen izler, yani “tatlar” taşıdığının örneğini verdikten sonra,
insanların giderek fiziksel dünyanın ve doğanın kurallarından kopmaya
çalıştığının altını çizdi. Evren Şeker Hoca diyor ki; “
Aradaki boşlukları ise kimin doldurduğu önemli.
Mutfaktaki aşçı işte burada devreye giriyor ve kültürel kodlar alt tarafta tasarlanıyor.”
Ve şimdi yapay zekâ çağındayız. Bugüne kadar mevcut datalardan beslenen
yapay zekâ gelecekte kendi bilgisini üretecek.
“Kendi hayal dünyamıza doğru yalnızlaşıyoruz. Bizi mutla eden şeylerle, yankı odasına doğru gidiyoruz” diyen Şadi Evren Şeker’in şu öngörüsü bugünden yüzleşmemiz gereken en korkunç gerçek:
“İnsan önümüzdeki dönemde çok daha önemli sorun haline gelecek. İnsanın tanımını değiştirmeye başladık. Beş-on sene içinde insanın hiç çalışmadığı bir dünyaya doğru geçeceğiz. O zaman insan ne yapacak? Biz ne işe arayacağız? İnsanın ne olduğunu da tartışmaya çalışacağız. Teknoloji bütün tanımları silecek.”
“Ne yapabiliriz?” suali ise havada asılı bekliyor.
Dijital dönüşümün altında mı kalacağız, yoksa üstünde mi?
Profesör Şadi Evren Şeker kendi sorusunu şöyle yanıtladı:
“Kontrol edebilmenin tek yolu; bilgi! Bilginin artması için paylaşılması gerekiyor.”
Çok istifade ettiğim forumun, katılımcı izleyicisi olarak söz aldığımda dile getirdim. Tam olarak bu noktada tıkanıyor ve ötesine geçemiyorum:
Günde en az 4 saat, dolaylı olarak belki de 8 saat sosyal medyaya bağlı kalan, kötülüğe teslim olmuş ve artık yapay zekâ araçlarıyla düşünmeyi terk etme aşamasına gelen insan, manen yok olmaya karşı kendisini koruyacak bilgiye nasıl sahip olacak? Nasıl düşünecek ve üretecek?
Zihnin sınırlarını zorlayan türevi soruların yanıtlarını bulmak zorundayız. Anadolu Ajansı’nın önümüzdeki günlerde düzenleyeceği yeni forumlarda ele almak üzere sözleşip dağıldık.
: “Sıkıcı şeyler yazıyorsun” diyen dostlara çok selam ederim. Sıkıldığınıza inanılmaz sevindim.
#Teknoloji
#Sosyoloji
#Ersin Çelik