Soruya, “neye?” diyerek, soruyla karşılık verme hakkınız var. Hemen yanıtlayayım; o büyük savaşa! Geçtiğimiz yıl, 28 Ekim’de İstanbul’da yapılan ve milyonların katıldığı ‘ Büyük Filistin Mitingi ’nde ortaya çıkmıştı bu soru. Cumhurbaşkanı Erdoğan o gün yaptığı konuşmada, “Ey Batı size sesleniyorum. Yeniden bir hilal-haçlı mücadelesi mi estirmek istiyorsunuz? Eğer böyle bir gayretin içerisindeyseniz biliniz ki bu millet ölmedi” demişti. Ben de 29 Ekim tarihli yazıma “Hazır mıyız?” başlığını atmıştım.
Soruya, “neye?” diyerek, soruyla karşılık verme hakkınız var. Hemen yanıtlayayım; o büyük savaşa!
Geçtiğimiz yıl, 28 Ekim’de İstanbul’da yapılan ve milyonların katıldığı ‘
’nde ortaya çıkmıştı bu soru. Cumhurbaşkanı Erdoğan o gün yaptığı konuşmada, “Ey Batı size sesleniyorum. Yeniden bir hilal-haçlı mücadelesi mi estirmek istiyorsunuz? Eğer böyle bir gayretin içerisindeyseniz biliniz ki bu millet ölmedi” demişti.
Ben de 29 Ekim tarihli yazıma
başlığını atmıştım. Üzerinden bir yıl geçti, İsrail soykırımından bir milim geri adım atmadığı gibi Lübnan’a girdi, Suriye’ye saldırdı ve İran ile sıcak çatışmalar başlattı. Amerika da pozisyonunu hiç değiştirmedi. Gazze bahanesiyle getirdiği
savaş gemileri, Akdeniz’de demirlediği noktada
duruyor.
ise Amerika ne derse yapmak zorunda olmanın ezikliği ile
bölgemizde harlanan ateşi izliyorlar.
Batılı liderlerin buldukları ilk meşru zeminde tespih tanesi gibi Netanyahu’nun yanına dizileceklerinden şüphem yok. Süreçte net tavır gösteren İspanya, İrlanda ve Slovenya hariç. Ancak Almanya, Fransa ve İtalya’nın şimdilik böyle bir lüksü yok.
Buradaki nihai
hedefin Türkiye olduğunu görmemek içinse ya İsrail destekçisi ya da gerçekten kör olmak gerek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün TBMM’nin açılışında açıkça ifade etti: “Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır.”
Devletimizin başı, sapkın emellerle kurgulanmış emperyalist işgalin son durağının Türkiye olduğunu ilan etmesine etti lakin başlıktaki soruya dönecek olursak;
halk olarak savaşmaya, direnmeye, karşı koymaya hazır mıyız?
” diyenler olacaktır. Açıkçası bu soruyu yanıtlamaktan çekiniyorum.
Çünkü çekincelerin ötesinde bir durumla karşı karşıyayız. Geçtiğimiz aylarda
kapımıza dayandırılmak istenen savaşla bağlantılı nedenlerle-
kısıtlandığı o sekiz günde çıkan tartışmalara dönüp bakmalıyız mesela.
Türkiye’de sadece Instagram’ın 57 milyondan fazla kullanıcısı var. YouTube, Facebook, TikTok, Twitter ve diğer etkin mecraları da katarsak her yaştan ve her kesimden ülke ortalamamız 70 milyon kullanıcıyı buluyor. “
”
. Bisiklet ya da herhangi bir mekanik cihazı kullanmak gibi değil.
Sanal aidiyetten biat etmeye evirilen sosyolojiyi
işte bu kavram üzerine inşa ettiler. “
Kullanan” ile “kullanılanlar” denkleminde roller artık çok net.
Sosyal medya mecralarının da aracı kurumlara dönüştüğü ve kontrolün algoritmalar
üzerinden ele geçirildiği apaçık ortada.
İnsanların yani biz kullanıcıların duruma göre yönlendirildiği, örneğin; gerekirse sokakları öfkeli kalabalıklara teslim eden, gerekirse de sokaklarda olması gerekenleri duyarsızlaştıran bir gücün hakimiyeti söz konusu. Ağların otoritesi, halkları sardığı kadar devletleri de kuşatmış durumda. Dünyada 4 milyardan fazla nüfusa hükmeden Facebook, Instagram ile WhatsApp’ın sahibi Mark Zuckerbeg’in İsrail’den yana olduğunu ve Amerika’nın çıkarları için hareket ettiğini de çok iyi biliyoruz üstelik.
İsrail ülke ülke Arz-ı Mevut sınırlarında ilerlerken ve
nihai hedefinin Türkiye olduğu bilinirken işgal edilmeyi seyredecek miyiz?
Bir kere şunu netleştirelim: Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın neredeyse bir yıldır dilinden düşürmediği “
” uyarıları, sosyal medyaya düştükten bir dakika sonra alakasız bir gündeme yönelerek unutulacak bir içerik değildi. Ama maalesef
savaş uyarısını dahi “içerik” olarak anında tükettik,
bitti.
Şu eleştiriyi hepimiz adına yapıyorum:
Savaşı oyun sanan, hayatı sosyal medya konforunda yaşayan ve internet hızında tüketen, zorlukları level atlama performansıyla aşabileceğini düşünen, gelişmek için güncelleme bekleyen, bilgiyi sosyal medyadan edinen ve artık yapay zeka araçları sayesinde düşünmeye zaman ayırmayan bir topluma dönüşüyoruz.
İnternetin olduğu tüm coğrafyalarda durum böyle ama nüfusuna oranla en mobil ülkelerin başında Türkiye geliyor. Ve savaş bizim kapımızda.
Devletimiz, ordumuz, askerlerimiz, savunma sanayinde çalışan firmalarımız, teknoloji şirketlerimiz ve de durumun farkında olan halkımız üzerine düşeni yapacak elbet. Bundan şüphemiz yok. Ancak sınırlarımızı zorlayan sadece fiziki savaş değil.
Hiç istemesek de o gün geldiğinde bir tek
füzeler ateşlenmeyecek, mermiler sıkılmayacak. İçine hapsolduğumuz bağımlılık sosyolojisinde, ülkemiz için en büyük tehlike;
vatanı için canını ortaya koyanların karşısına dikilecek
ve mahrum kaldığı sosyal medyaya kavuşmak için teslim olmayı talep edecek zihnen esir alınmışlar
olacak.
Bakınız İsrail harekete geçti bile. Soykırımcı Netanyahu, İran halkının üzerine sosyal medyadan nifak tohumları saçarak şunları söyledi: “Ey asil Fars halkı, rejiminiz sizi her geçen an uçuruma daha da yaklaştırıyor. İran nihayet özgür olduğunda, ki o an insanların düşündüğünden çok daha erken gelecek, her şey farklı olacak.”
Belli ki bundan sonra İran’da baş gösterecek toplumsal olayları izleyeceğiz. En fazla korunması gereken adamlarını birer birer kaybeden,
karargahları tek tek vurulan İran’ın içeriden teslim alındığı aşikardı.
Netanyahu da şimdi İran sokaklarını hareketlendirecek
İlk kıvılcımlarını da rejim baskısına, dini dayatmalara, halkın fakirliğine ve özgürlüklerin nasıl kısıtlandığına dair sosyal medya paylaşımlarının yağmur gibi yağmasıyla göreceğiz. Ve yine göreceğiz ki
sosyal medya merkezli provokasyonlar İran’dan Türkiye’ye de sıçratılacak.
Bunları önüne geçmek için de ülkemizdeki sivil toplum kurumlarının, düşünce kuruluşlarının, akademinin, medyanın, öğretmenlerin, din adamlarının ve kanaat önderlerinin
bugünden tezi yok “içerimizi’ güçlendirecek milli ve fikri direniş hatları oluşturması gerekiyor.
Gerekirse savaşacak lakin önceliği savaşmak değil,
yaklaşan savaşın farkında olan ve her koldan saldırılara direnecek
bir bilinç inşa
Özetle; İsrail’i fiziken durdurmak, yenmek ve bölgemizden püskürtmek için,
ilk başta dijital emperyalizmin dirençsiz, kansız işgalinin önüne geçmeliyiz.
Bunun için de kafamızı telefonlardan kaldırmak ve en önemlisi de
sosyal medyadan bir adım geriye çekilmek gerekmiyor mu?
#filistin
#politika
#orta doğu
#Ersin Çelik