1952 yılında Tokat'ta doğdu. İlk ve orta tahsilini memleketinde tamamladı. İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Yeni İstanbul, Tercüman, Hürriyet, Günaydın gazetelerinde çeşitli görevlerde bulundu. Biyografi araştırmaları ve çeşitli makaleleri Meşale, İnanç, Milli Kültür, Türk Edebiyatı, Kültür Dünyası gibi dergilerde yayımlandı. Tarih ve Düşünce dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. Bu dergide neşrettiği “Kırkambar" ve “Ayaklı Kütüphaneler” başlığı altındaki yazılarıyla dikkat çekti. Yazarın, Osmanlı Tarihi, Şark Klasikleri ve biyografi sahasındaki çalışmaları devam etmektedir. Aynı zamanda dernek ve vakıflarda Osmanlıca dersleri ve kültür sohbetleri vererek bilgilerini gelecek nesillere aktarmaktadır.
Fatih Camii avlusunda açılan kitap fuarına ben de gittim. Ketebe Yayınları arasında yeni çıkan “Dersaadet’te Ramazan Akşamları” isimli kitabımı imzaladıktan sonra bir de konuşma yaptım. Bu sohbetim esnasında bir Ramazan klasiği olan “Huzur Dersleri”nden de kısaca bahsettim. Gece geç vakit eve gelince TRT’nin kültür kanalını açtım. Baktım, değerli tarihçilerimizden Prof. Mehmet İpşirli Hoca da bu konuyu anlatıyordu. Programı sonuna kadar takip ettim. Unutmadan söyleyeyim; İpşirli Hoca’nın “Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi”ne yazdığı “Huzur Dersleri” maddesi efradını câmi, ağyârını mâni bir üslupla kaleme alınmıştır ve bu özelliğinden dolayı takdire şâyândır. Kitap olarak da merhum Ord. Prof. Dr. Ebu’l-Ulâ Mardin’in üç ciltlik “Huzur Dersleri” tam bir şaheserdir. Böyle bir âbideyi yayına hazırladığı için Prof. İsmet Sungurbey’i de hayırla yâd etmek gerekiyor.
Huzur Dersleri hakkında verilecek mâlumat bu sütunun sınırlarını çok aşacağı için, özetin özeti kabilinden birkaç cümle söylemek istiyorum. Huzur dersleri bizzat padişahın huzurunda yapıldığı için bu ismi almıştır. Dersi yapan hoca efendiye “mukarrir”, dersi dinleyen, dinlemekle de yetinmeyip fikir beyan eden, sorular yönelten, münazara zemini hazırlayan hocalara da “muhataplar” deniliyordu. Şurasını da belirtmek gerekirse, padişahın riyaseti, ders esnasında her hususun açık açık dile getirilmesine bir engel teşkil etmiyordu. Yani tam bir fikir hürriyeti söz konusuydu. Hatta bazı padişahlar, arada sırada muğlak ve mürettep sorular yönelterek fikri tartışmalara germi veriyorlardı, yani sohbet ve münazara zeminini daha heyecan verici bir hale getiriyorlardı. Mesela Sultan İkinci Mahmud bunlardan biriydi.
Huzur Dersleri esnasında bazen ilgi çekici manzaralar da görülürdü. Mesela büyük hukuk otoritemiz Ebu’l-Ula Mardin, yukarıda bahsettiğimiz kitabında bunlardan birine şöyle yer veriyor:
“Birinci Abdülhamid ve Üçüncü Selim devirleri âlimlerinden asrının feylesofu ve hakâyikşinas, ulûm-u felsefiyede cümleye faik (üstün) ‘Palabıyık’ denilmekle meşhur Alâiyeli Müftizâde Muhammed Efendi, rintliği ve şuh meşrepliğiyle bütün halka, hatta padişaha bile kendisini sevdirmişti.
Palabıyık Hoca Muhammed Efendi’nin, mukarrirliği zamanında zeki ve istidatlı muhatapları vardı. Hatta Huzur Dersi’nde, Palabıyık Efendi’nin rindane takririne olan incizabından (cazibesinden) ders rahlesini oturduğu makama yakın bir mahalle (yere) koydurur, hayranlıkla takririni dinler ve takip ederdi. Bir yaz Ramazan uzun günlere tesadüf etmişti. Esasen Palabıyık Hoca’nın da enfiyeye olan tiryakiliği pek fazla idi. Takrir esnasında hazır bulunan muhataplar o gün fazlaca sual açtılar. Palabıyık’ı sarstılar; bu esnada Hoca Ramazan’ı unutur, cebindeki enfiye kutusuna saldırır, kutuyu çıkarır, sol eliyle kutuyu alıp sağ elinin iki parmağıyla kutunun kapağına vurur:
Haydi bakalım mollalar, daha sualleriniz varsa sorun diye kutuyu açar, iki parmağını kutunun içine salarken, padişah hemen elini tutar:
Aman Hoca Efendi, Ramazan-ı Şerif’i unutma der, derse nihayet verir, dua etmesini ister.”
Sultan Üçüncü Mustafa devrinde resmiyet kazanan ve 1924 yılına kadar devam eden Huzur Dersleri’nde Kadı Beyzavi Tefsiri kaynak olarak kabul ediliyordu, yani mukarrir efendi derslerini bu tefsiri esas kabul ederek yapıyordu. Bunca kıymetli tefsir içinde acaba neden Kadı Beyzavi tefsiri tercih ediliyor sorusu benim de zihnimi öteden beri meşgul ediyordu. Galiba içinde bulunduğumuz Ramazan’ın bereketiyle olacak; biri eski, diğeri yeni iki kaynakta bu sorunun cevabını buldum diyebilirim.
Sultan İkinci Mahmud devrinde icrayı faaliyet eden Beşiktaş- Ortaköy İlmiye Cemiyeti’nin en seçkin üyelerinden Kethüdazâde Mehmet Ârif Efendi bu konuda şunları söylüyor:
“İmam-ı Fahreddin-i Râzi hazretleri, yazmış olduğu Tefsir-i Kebir adlı eserinde hikmetler tarafını fazlasıyla öne çıkarmıştır. Büyük müfessirlerden Keşşaf Hazretleri ise, daha çok lügat, belagat ve fesahat tarafını öne çıkarmıştır. Daha sonra Beyzavi hazretleri, tefsir-i şerifini yazarken hikemiyât tarafını Tefsir-i Kebir’den, Arapça dil özellikleri yönünü Keşşaf’tan alıp, öyle bir tefsir-i şerif derlemiştir. İşte Tefsir-i Beyzavi’nin muteber olması, iki tarafı da bir araya getirmesindendir ve çok iyi bir tefsirdir.”
İkinci kaynağa gelince, bu da son devrin büyük İslam âlimlerinden Ömer Nasuhi Bilmen’in “Tabâkatü’l-Müfessirin/ Büyük Tefsir Tarihi” isimli eseridir. Kadı Beyzavi tefsirinin önemine dair en sağlam ve çarpıcı bilgilere bu eserde rastlıyoruz. Merhumun ifadesine göre, Şiraz’a bağlı Beyza’da doğan Abdullah Beyzavi, tam bir fazilet âbidesidir ve birçok ilim ile mücehhezdir. Özellikte tefsir, fıkıh, usul, kelam, mantık, nahiv, belâgat ve tarihte uzmandı. Ârif, salih ve ibadet düşkünü idi.
Kadı Beyzavi, tefsir sahasında büyük bir iktidar gösterdi. Kaleme aldığı bu âbidevi esere Envârü’t-Tenzil ve Esrârü’t- Te’vil adını verdi. Mukaddimesinde ise şunları söylemektedir: En önemli ilim tefsir ilmidir. Bu ilim, dini ilimlerin başı ve reisidir. Şer’î esasların binası ve esasıdır.
Bu hususta fikir beyan eden âlimlerimizden biri de meşhur Kâtip Çelebi’dir. O da yukarıda bahsettiğimiz Kethüdazade Mehmet Ârif Efendi ile ağız birliği edip, Kadı Beyzavi, bu kitabında irapla, meâni ve beyanla ilgili şeyleri Keşşaf’tan, hikmetle, kelamla alakalı hususları da Tefsir-i Kebir’den aldı, diyor. Tabii ki Kadı, sadece bu iktibaslarla yetinmiyor, kendi parlak fikrinin, keskin zekâsının ürünleri olan düşünceleri de ilave ediyor. Böylece ilgi çekici tasarruflarda bulunmuş oluyor.
Ömer Nasuhi Bilmen Hoca Efendi, Suyûti’den ve Kâtip Çelebi’den birkaç nakilde bulunduktan sonra şu hüküm cümlelerine yer veriyor:
“Kâtip Çelebi’nin bu mealdeki sözleri pek doğrudur. Kadı Tefsiri, binlerce ilim ehlinin tetkikinden geçerek, muhtelif tetebbular, tahliller neticesinde pek kıymettar bir tefsir olduğuna âmmece karar verilmiştir. En büyük âlimler tarafından üzerine iki yüz elliden fazla hâşiye ve talika yazılmış ve bu mübarek tefsir gerek Şark’ta, gerek Garp’ta asırlardan beri ilahiyat kürsülerini tezyin etmiştir. Bilmen Hoca, sadece bu cümlelerle yetinmiyor; Tabâkatü’l- Müfessirin’in ikinci cildinde bu tefsire haşiye yazan 75 âlim ile, ta’lika yazan, yani notlar ilave eden ulemanın isimlerini de sıralıyor.
Bu listede yer alan Ahmed Kazâbâdi ismini görünce biraz duygulandım ve “Rahmetullahi aleyh” deme ihtiyacını duydum. Sebebi şu ki, Ahmed Muid Kazâbâdi, Dördüncü Murat devrinin celalli şeyhülislamı olup memleketim Tokat’ın yetiştirdiği meşhur ulemadan biridir. Doğduğum kasabada, yani Üzümören’de bu şeyhülislamın adını taşıyan bir de cami bulunmaktadır. Osmanlı şeyhülislamlarını konu alan bazı kitaplarda adı geçen şeyhülislam eser yazmamıştır deniliyorsa da bu doğru değildir. Yukarıda sözü edilen haşiyenin dışında telifi de vardır. Bunlardan biri de “Hediyyetü’l-İhvan ve Atiyyetü’s-Sıbyan” adını taşımaktadır.
İlim erbabı müftülerimizden, benim de hemşehrim, merhum Rahmi Serin Hoca, “Türk Tarihinde ve Kültüründe Tokat” isimli sempozyum kitabında bu eserin adını kaydettikten sonra “Beş yüz büyük sayfa tutan bu kitap tarafımızdan basıma hazırlanmıştır. Diğer eserleriyle ilgili araştırma çalışmalarımız devam etmektedir” diyor. Bu eserin müellif nüshasını merhum hocamız Şile müftüsü iken bana da göstermiş, hatta latinize etme teklifinde de bulunmuştu.
“Hediyetü’l-İhvan”ın kitap katillerinin elinden nasıl kurtulduğu hazin bir hikâyedir ve tek parti devrinin çirkin icraatlarından birini yansıtmaktadır.
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
Aslında biz de evlerimizde böyle dersler yapmalıyız. Bu dersler, hem aile fertleri arasındaki muhabbeti arttırır hem de düşünce ufkunu açar genişletir.
Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.
Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.