Birkaç gündür işadamları, ekonomi profesörleri, gazeteciler ve avukatlarla görüşüyor, onların "son durum ekonomi değerlendirmelerini" alıyorum. Yanlışsız hepsi de "Kemal Derviş'in artık itibarını yitirdiğini, bir gün söylediği ile ertesi gün söylediğinin birbirini tutmadığını" vurguluyorlar. Ekonominin küçülerek dengeye gelmesi hedefinin bu ülkeye yapılabilecek "en büyük kötülük" olduğu konusunda herkes hemfikir.
Göreve ilk geldiği aylarda kendisine "büyük destek veren" bir gazeteci dostum, verdiği desteğin 6 ay sonra boşa gittiğini görmesinin hıncıyla Kemal Derviş'in "Türkiye'yi batırma göreviyle görevlendirildiğini" bile söyleyecek bir noktaya gelmişti.
Kemal Derviş'in bu program dediği "niyet mektubu" ile "hiçbir şey yapamayacağını, üretim olmadan ekonomiyi krizden çıkarmanın mümkün olmadığını" yazan ilk gazetecilerden biri olarak ben aynı kanıda değilim.
Kemal Derviş iyi niyetli. Ama sadece "iyi niyetli" başka bir yeteneği, elinde "sihirli değneği" yok. Zaten bunu kendisi de itiraf ediyor. Dünkü gazetelerde var, "dolar yükseldikçe artan feryatların nedenini" kendi sekreterine soruyor. Hoş burada daha önceki tavsiyelerimize uyarak, televoleci ekonomistlerin Boğaz lokantalarında anlattıklarıyla yetinmiyor "halkın kendisine" gidiyor. Sekreteri "Dolar kredisiyle araba aldım." cevabını veriyor.
"Hayretler" içersinde kalan Kemal Derviş, bu durumu Türk- iş Başkanı Bayram Meral'e şöyle anlatıyor: "Bu hayatta aklıma gelmezdi. İlk geldiğimde bunları bilmiyordum. Aradan geçen süre içersinde olayları daha iyi anlama fırsatım oldu."
Bu konuşmalar da "Derviş'in iyi niyetini" gösteriyor. Derviş'in sadece "iyi niyeti" ve arkasında "Amerika, IMF ve uluslararası finans kuruluşlarının desteği" var. Başka bir şeyi yok.
Kemal Derviş "Türkiye gerçeğinden" habersiz. Türk halkından habersiz. Ömrünün büyük bir bölümünü Amerika'da geçirmiş, oranın "düşünce tarzını, olaylara bakış tarzını" almış. Gelip bunları Türkiye'de uygulamaya kalkmış bir kişi.
Arnavut asıllı bir aileden gelen Kemal Derviş, "Arnavut inadını" iyi kullanır, yaptığı hatalardan ders alıp gerçekten "Türkiye ekonomisinin kurtarılmasına" kafa yorarsa, elbette başarılı olabilir.
Çünkü aklın yolu bir. Türkiye'yi, Türk halkını, Türk halkının gelenek ve göreneklerini, Türk halkının "yatırım alışkanlıklarını" çok iyi bilen herkes, bu aklın yolunun "üretim" olduğunu açıkça belirtiyor.
Üretim olmadan "yeniden borç alarak eski borçları ödemenin" ekonomiyi krizden çıkaramayacağını her aklı başında olan söylüyor.
Geçen gün ekonomist yazar Güngör Uras, sanırım "İngilizce anlatırsam daha iyi anlar" düşüncesiyle, "Pump priming" tulumbaya can suyu, başlıklı yazısında, İktisat Fakültesi'nden hocam Feridun Ergin'in anlatımıyla Derviş'e nazik bir "uyarıda" bulunuyor. Feridun Ergin Hoca, İngilizce bir deyim olan "Pump Priming"i şöyle anlatıyor: "durgunluk dönemlerinde ekonomiyi canlandırmak amacıyla, piyasaya satın alma gücü çıkartılmasını ve kamu harcamalarının arttırılmasını hedef alan tedbirler bütününü ifade eder"
Piyasalarda "yaprak kıpırdamıyor" ve "durgunluk" had safhada ise "pump priming"e ihtiyaç var. Piyasalar canlanıp ekonomiyi üretken kılamazsanız bunun sonu "hiperenflasyon" olur. Hiperenflasyon ise bu ülkeye, bu ülke halkına yapılabilecek en büyük kötülüktür.