2010 yılı sonlarında, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri, Mısır, Libya, Tunus, Bahreyn. Yemen, Cezayir, Sudan ve Suriye’de sarsıcı değişimlere neden olan Arap Baharı üzerinden yaklaşık 9 yıl geçti. Bu süreçte Sudan, Cezayir ve Suriye haricindeki diğer ülke liderleri koltuklarını ve bazıları da hayatlarını kaybederken, Cezayir Suriye ve Sudan Devlet Başkanları Abdülaziz Buteflika, Ömer El Beşir ve Beşar Esed koltuklarını korumuşlardı.
Bu kez Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı sarsan Arap Baharı’nı atlatan Cezayir ve Sudan Devlet Başkanları son 9 günde ardı ardına ülkelerinde halkın sokaklara dökülmesi ve iç karışıklar nedeniyle koltuklarından oldular. Suriye lideri Beşar Esed koltuğunu Rusya desteği sayesinde korurken ülkede iç karışıklıklar ve çatışmalar küresel ve bazı Batılı ülkelerin teröre verdikleri açık destekle hala devam ediyor. Cezayir ve Sudan Devlet Başkanları’nın Arap Baharı’ndan yaklaşık 10 yıl sonra iktidarlarını kaybetmeleri Arap Baharı devam mı ediyor tartışmalarına neden olmuştu. Yoksa günümüz konjonktüründe yaşanan çeteleşmiş bazı haydut devletlerin bölgede hakimiyet kurmaya yönelik provokasyon ve manipülasyonları mı söz konusuydu? Bu kez de emperyalist güç odakları tarafından yönetilen ve yönlendirilen işbirlikçi körfez çetesi mi devreye sokulmuştu? Türkiye’nin bilhassa son dönemdeki Afrika açılımı hegemonik güç ABD ve İsrail’i ve kontrollerindeki Körfez çetesini neden rahatsız etmişti? (Mısır, Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn)
1956 yılında bağımsızlığını kazanan Sudan Cumhuriyeti devletini ilk tanıyan ülkelerden birisi Türkiye olmuştur. Kadim dostluğun bir nişanesi olarak da her iki ülke karşılıklı olarak başkentlerinde büyükelçilikler açmışlardır. Fakat Türkiye ve Sudan arasında kurulan bu temel düzeydeki angajman iki ülke arasındaki ilişkileri istenilen düzeye getiremedi. Bunun iki temel nedeni var: Birincisi, 400’ün üzerinde etnik ve dini yapının mevcut olduğu Sudan devletinin, 56 yıl boyunca devam eden İngiliz sömürge yönetiminin de mirası olarak yıllarca iç savaşlarla mücadele etmiş olması. İkincisi ise Türkiye’nin 1980’li yıllara kadar Sudan ve genel olarak Afrika’ya yönelik kapsamlı bir strateji geliştirmemiş olması. Dolayısıyla bahsi geçen dönemde iki ülke arasında kayda değer bir angajman kurulamadı. Ancak 1980’li yıllarla birlikte iki ülke arası ilişkilerde bir hareketlenme, 2000 yılından itibaren de bir artan bir ivmeye tanık olundu. Öte yandan Türkiye’nin AK Parti hükümetleriyle birlikte hızlanan Afrika açılımı ve diplomasisi, çok yönlü ve “dostunu dostuna kırdırmama” temel çizgisinde, onların idari ve sivil alt yapılarını geliştirerek kalkınmalarını sağlayacak bilgi aktarımı ve kamu diplomasisi faaliyetlerini hayata geçirme çerçevesinde şekillendi. Türkiye’nin Sudan’daki faaliyetleri ülkenin siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel alanlarda kalkınmasına önemli ölçüde katkıda bulunurken, ikili ilişkilerin çok boyutlu olarak daha da gelişmesi için fırsatlar da sunuyordu.
2017 yılı Aralık ayında Çad, Tunus ve Sudan’a resmi ziyaretler- de bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrika açılımının en önemli nedenlerinden ilki Türkiye’nin küresel ve bölgesel politikaları açısından taşıdığı önemden ileri gelmektedir. Nitekim Afrika Boynuzu olarak isimlendirilen bu bölgeye özellikle son yıllarda birçok bölgesel ve küresel aktörün ilgisi artmıştır. Bunun başlıca nedeni bölge ülkelerinde olası bir istikrarsızlığın küresel ticareti ciddi biçimde sekteye uğratma potansiyeli barındırıyor olmasıdır. Afrika açılımının ikinci önemli nedeni ise FETÖ’nün Afrika’daki faaliyetlerinin sonlandırılması üçüncü neden ise bu coğrafya ile ekonomik ilişkileri çok daha üs seviyeye taşıma amaçlıdır. Nitekim Erdoğan Sudan’da gerçekleştirdiği temaslar da bu bağlamda değerlendirilebilir. 22 alanda yapılan iş birliği anlaşmalarının önemli bir kısmı karşılıklı ticaretin artırılmasını hedeflerken iki ülke liderleri 10 milyar dolarlık bir ticaret hedefi koymuşlardır. Öte yandan ziyaretin dikkat çeken bir başka noktası da Sudan’ın Kızıldeniz kıyısındaki Sevakin Adası’nı 99 yıllığına Türkiye’ye tahsis etmesi olmuştur. Osmanlı devletinin gücünün zirvesinde olduğu dönemlerde Sudan’ın en önemli limanı olan Sevakin Adası 20. yüzyılın başlarında İngiltere’nin Port Sudan Limanı’nı inşa etmesiyle birlikte kaderine terk edilerek eski önemini giderek kaybetmiştir. Bu tarihsel arka plan ışığında değerlendirildiğinde Kızıldeniz jeopolitiği açısından stratejik öneme sahip bir ada olan Sevakin, Türkiye’nin bu coğrafyada daha etkin bir aktör olmasının önünü açabilecektir. Sudan Dışişleri Bakanı İbrahim Ghandour’un Türkiye’nin Sevakin Adası’nda askeri gemilerin bakımının yapılabileceği bir liman inşa edeceğini açıklaması Ada’ya yönelik planların çok daha derinlikli olduğunu akıllara getirmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Sudan Dışişleri Bakanı İbrahim Ghandour 24 Aralık’ta Hartum’da bu konuda anlaşmaya vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Türkiye’ye belirli bir süre için Sevakin’de turistik bölge ve Kızıldeniz üzerinden Mekke’ye geçen hacılar için konaklama merkezi inşası izni verildiğini, Sevakin ve diğer alanlarda Türkiye’nin yapacağı projelerin toplam tutarının 650 milyon doları bulacağını açıklamıştı. Türkiye, Sevakin anlaşmasından 3 ay önce de Somali’de de 50 milyon dolarlık bir askeri eğitim üssü açmıştı. Bu gelişme bazı kesimlerce, Ankara’nın Afrika’nın bu bölgesinde ekonomik, siyasi ve askeri etkisini artırma çabalarının parçası olarak yorumlanmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sudan’dan dönüşünden yaklaşık 1 ay sonra Sudan Kahire Büyükelçisi’ni geri çağırmıştı. Sudan Dışişleri Bakanlığı bu kararın sebebini açıklamamıştı. Mısır İstihbaratı’nın Darfur’da muhalifleri desteklediği gerekçesiyle iki ülke arasındaki gerginlik SEVAKİN anlaşmasıyla çok daha üst boyutlara taşınmıştı. Zira Mısır medyası Türkiye ile Sudan arasında imzalanan SEVAKİN anlaşmasında adada bir donanma üssü kurulması ve Mısır’ın darbeci lideri SİSİ’nin devrilmesi olduğu iddialarına yer verilmişti. Katar Genelkurmay Başkanı’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile aynı tarihte Hartum’u ziyaret etmiş olması da Mısır medyasında, Kahire’ye karşı kurulduğu iddia edilen komploya kanıt olarak gösterilmişti.
Korkunun ecele faydası yok kılıçla gelen kılıçla gider. Darbeyle gelen de darbe ile gider.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.