Mualla alışverişte

00:005/11/2011, Cumartesi
G: 5/09/2019, Perşembe
Ayşe Böhürler

Mualla alışverişte mi? O da kim? Neden Mualla falan derken Ala dergisi ile tanıştım (buraya bir üzülen yüz koymak isterdim). Mualla, Ala dergisinin bir köşesinin kahramanı. Dergiyi çıkaranlar İngiltere''de yayınlanan Emel dergisinden ilham aldıklarını söylüyor. 2009 yılında o derginin editörü Sarah Joseph ile İngiltere''de bir söyleşi yapmıştım. Bu söyleşiyi yeniden okudum. Ala ile Emel dergisi arasında hiç bir benzerlik bulamadığım gibi Ala dergisini de hangi tanım ve kalıba sokabileceğime bir

Mualla alışverişte mi? O da kim? Neden Mualla falan derken Ala dergisi ile tanıştım (buraya bir üzülen yüz koymak isterdim). Mualla, Ala dergisinin bir köşesinin kahramanı. Dergiyi çıkaranlar İngiltere''de yayınlanan Emel dergisinden ilham aldıklarını söylüyor. 2009 yılında o derginin editörü Sarah Joseph ile İngiltere''de bir söyleşi yapmıştım. Bu söyleşiyi yeniden okudum. Ala ile Emel dergisi arasında hiç bir benzerlik bulamadığım gibi Ala dergisini de hangi tanım ve kalıba sokabileceğime bir türlü karar veremedim. Derginin çok satması ise bu tanımsızlığın ve kafa karışıklığının dindarlar arasında itibar gördüğünü gösteriyor.

Hıristiyan bir ülkede yayınlanan Emel dergisi kimliğini net çizgilerle yansıtırken, Müslüman bir ülkede yayınlanan Ala dergisi kimliksiz bir dindarlık pazarlıyor. Dergi, demokrasi anlayışımız gibi büyük bir kafa karışıklığının mahsulü sanki.

Mevzuyu benim anlatmama gerek yok. Sarah Joseph''in sözlerine bakmak yeterli. "İslâm''ı, okuyuculara bütüncül bir hayat tarzı olarak sunmak istedik. Çünkü İslâm''ın iki boyutlu lanse edildiğini düşünüyorduk. Ya siyasî boyutu ya da dinî ritüelleri gösteriliyordu. Ama gerçek İslâm''a sarılan insanların hayatlarını gösteren yoktu. Dergiyi İslâmî bir hayat tarzının bir parçası olan her şeyi göstermek için çıkardık. Yaşadığımız toplumda dinî ayrılıkların üzerinde endişelerimiz olduğu gibi, dinî kimliğimizi devam ettirebilmek konusunda da endişelerimiz var. Belli bir kadın imajını temsil etmek için de burada değiliz; insanların hikâyelerini sunmak için buradayız." diyen Sarah Joseph''in çok sesliliğe açık tavrının aksine Ala dergisi editörlerinden Esra Seziş " dergiye başı açık resim koymam. Bu kadar sene yok sayıldıysam ben de açık kimseyi koymam. " diyerek bakış açısının darlığını sergiliyor.

GÜZELLİK FAŞİZMİNİ REDDETMEK...

Ala dergisi "örtünmek güzelliktir" diye blog açarken Sarah Joseph "örtünmek özgürlüktür" diyor.

Joseph "Bizimki sıradan bir tüketici dergisi değil. Bilinçli davranmamız gereken konular var. Kıyafetlerimizi mankenlerle tanıtmıyoruz. Çünkü ben bir mankenlik ajansında yetiştim. Orada sadece dış görünüşünüzün nasıl olduğu önemliydi. Benim için başörtüsü sadece örtünmek değil, mankenlik endüstrisindeki güzellik faşizmini reddetmekti... Önemli olan ne giyindiğimiz değil. Önemli olan giydiğimiz kotun, emeğin suiistimal edildiği atölyelerde yapılıp yapılmadığı, çevreye zarar verip vermediğimiz. Peygamberimiz insanlar için bir kıyafet tarzı dikte etmedi. Güç ve değer aşılamak için geldi. "

Ala ise tam tersi dış görünüşe odaklanmış bir dergi. Bu derginin benzerleri Endonezya ve Malezya''da var. Ama hiç birisi okumalık değil. Sadece alıp bakmalık!

ESKİ KORKULAR

Gündem üzücü. Yıllardır tanıdığımız ve özgürlükçü fikirlerini devletçi bir kılıfa sokmadıklarını ve asla sokmayacaklarını bildiğimiz Prof.Dr. Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu''nun tutuklanmalarını üzüntü ile karşıladım. Alper Görmüş''ün dün Taraf''ta yayınlanan yazısı üzerine söyleyecek söz yok. Not defterlerimizle, okuduklarımızla suçlanmanın hiç bir makul gerekçesi olamaz.

1925 doğumlu bir gazeteci olan Reha İsvan yıllar önce bana üniversite öğrencisi olduğu yıllarda komünistlik suçlaması ile gözaltına alındığını anlatmıştı. Okul bahçesinde onu kırmızı elbisesi ve elinde Tolstoy''un kitabı ile gören hocası ihbar etmişti. Gözaltındayken en çok Tolstoy''un komünizm ile alakası olmayan bir Rus yazarı olduğuna polisleri ikna etmekte zorlandığını söylemişti.

Şimdiye kadar dindarları potansiyel suçlu gören anlayışın bir benzeri de bu değil miydi?

Aynı yanlışlara düşmek demokrasiyi ve fikir özgürlüğünü savunan birisi olarak benim vicdanımı rahatsız ediyor. TMK''nın değiştirilemez bir yasa gibi hala kabul görmesi demokrasi hedeflerimiz ile çelişiyor.

İnsanı değil devleti korumayı esas aldığı gerekçesi ile 1982 askeri anayasasına karşı çıkarken, sivil anayasanın merkezine insanı oturtmayı hedeflediğimizi söylerken, devleti kutsayan yaklaşımlar demokrasinin zeminini kaydırıyor. Ezbere bildiğimiz bir sahneyi hep beraber yeniden seyretmeye başlıyoruz. Bir ileri değil iki geri giderek hem de.

Neyse ben bunları bırakıp Mualla''yı okumaya devam edeyim!