Bu sözü Wikileaks belgeleri arasında okumuştum. O notları okurken dikkatimi çeken tespitlerden birisi de Kürt siyasi hareketindeki isimlerin PKK şiddetini lanetlemekten kaçınıyor olmalarıydı. Bugün aynı şeyi Kürt siyasetini kendi hesaplaşmalarının aracı haline getiren Türk elitlerinde de görüyoruz.
Kendi çocuğunun başı ağrısa dünyayı herkese dar eden ama başkasının çocuğunun ölümüne sebep olmayı umursamayan Türk elitleri sütten çıkmış ak kaşık gibi barış naraları atıp duruyor. İyi de nasıl?
Diğer taraftan Kürt siyasetinin hamisinin şiddet olduğuna iman etmiş vaziyetteler. PKK'ya tek laf etmiyorlar. Barış lafları da dillerden düşmüyor. Peki kiminle ve nasıl?
***
Türkiye'nin elit iktidarı seçimlere girmez ama her daim iktidar onların olmak zorundaymış gibi davranır. Cumhuriyet tarihinin en karanlık dönemlerinin mimarları kendileri olmasına rağmen sanki bunlara hiç bulaşmamış gibi tüm suçu 12 yıllık Ak Parti iktidarına atarak kendilerini sıyırıyorlar.
Sanki 80'lerde, 90'larda, 2000'lerde yaşananlarda hiç katkıları yok.
Sağcısı-solcusu, sanatçısı, yazarı, bilimsel olanı-olmayanı, sosyalisti, eliti, iş adamı, Kürt meselesine ilişkin kimse ne bir özeleştiri yapıyor ne de sorumluluk kabul ediyor. Herkes kendisini sütten çıkmış ak kaşık olarak görüyor. Bugün; geçmişin, haksızlıkların, hataların sonucudur. Bu tarihi hatalarda sağcısı ve solcusuyla Türk elitlerinin payı büyük!
İslami duyarlılığı yüksek olan kesim ise hep daha hakkaniyetli bir politika izlemiş, kardeşlik vurgusu üzerinden barışı tesis etmeye çaba göstermiş olmasına ve kısmen bunu başarmasına rağmen özellikle de bu ak kaşık misali elit grup tarafından sürekli suçlanıyor. Üstelik birçok yerde akıl hocalığını da bizzat yaptılar. Şahidim.
Bu konuda Alev Alatlı'nın “Valla Kurda Yedirdin Beni” kitabından bir tespiti paylaşmak isterim. “Bu tipler, kendilerinin Türkiye toplumunun nesnesi oldukları kadar öznesi de olduklarını asla kabullenmeyen tiplerdir. Toplumdan şikayet ederken, şikayet edilesi konulardaki rollerini asla sorgulamazlar. Bu anlaşılmaz bir şey de değildir. Çünkü, dediğim gibi çoğu gerçekten de batı illerinin çocuklarıdırlar. Onları İngiliz müstemleke valisinin smokinli, Shakespeare hayranı, Jeeves düşkünü, bakteriden mikroptan, ter kokusundan arınmış vekilharcı olarak görmek mümkündür.”
***
Yüreğimiz dağlanıyor, azap günlerindeyiz. Tam da bugünlerde daha cesur sorular sorup cevaplarını aramak gerekiyor.
Her şeyi bir tarafa bırakıp ülkenin geldiği noktada bir barış masası -barışı tesis etmeye yönelik- daha cesur kelimelerle kurulmak zorunda. Mugalata yapmanın manası yok. Her taraf için şiddeti körüklemek ise en kolay ama en sonuçsuz olanı. Elimizde olanlara da son duruma, kısaca Z raporuna cesurca bakıp yarını ona göre biçimlendirmeli. Savaşı kesen bir dili illa ki kurmak zorundayız.
Benim gördüğüm Z raporu şöyle:
-PKK, Kürt siyasetinin silahlı hamisi olduğunun bir kez daha altını çizdi. Hem lay lay lom olup taraftar geçinen çiçek çocuklarına hem de aldıkları oylarla kendilerini Kürt siyasetinin aktörleri zannedenlere racon kesti.
- Asimetrik bir savaş yapılıyor, böyle savaşlarda kazanan hiçbir zaman devlet güçleri olmamış. Şiddet şiddeti besliyor. Bunu kabul edip sonuç almaya odaklanmak gerekiyor.
- PKK terörü tüm Türkiye sathına yayarak meseleyi bölgesel olmaktan çıkardı, her yere yaydı, bir iç güvenlik meselesi haline getirdi. İç savaşı açıkça kışkırtıyor. Böyle bir durumda parçalanmanın daha kolay olacağına inanıyor. Bölge konjonktürünü de hesaba katıyor, kendisinin kazançlı çıkacağını düşünüyor.
-İnsanları “devrimin yakıtları” olarak gören Stalinist anlayışı taşıyan örgüt için can kaybı, amaca giden yolda bir mesele teşkil etmiyor. Adanmışlık en büyük gücü.
- ABD-İran anlaşması PKK'nın zayıflamasına sebep olmadı, tam tersi daha da elini güçlendirdi. Örgüt bölgedeki IŞİD dışındaki tüm güçlerle kısmi ittifaklar kurmuş durumda.
-Başta Amerika olmak üzere Batı blokuyla doğrudan ilişki geliştiriyorlar. Batı medyasının meseleye bakışı bizim medyamızdan çok farklı. O dış gözü her şeye rağmen dikkate almak zorundayız.
- Örgüt, bölge halkının hayat kalitesinin artmasından rahatsız. Bunu tersine çevirmek için her türlü sabotajı yapıyor. 'Mağduriyet' örgütün adanmışlık oluşturmaktaki en büyük silahı.
- PKK elbette ilanihaye terör örgütü olarak kalmak istemiyor. Burada önemli olan bölgede yaşayan Kürtlerin örgütün iradesine göre mi kendi iradesine göre mi hareket edeceğine karar vermesinde yatıyor. Orada homojen bir yapı yok.
- Genellemelerden, önyargılardan kaçınarak, sorunun çözümüne odaklanmalıyız. Ak Parti'nin kuruluştan itibaren yaptığı ve her türlü engele rağmen yapmaya çalıştığı gibi bu ülkede herkesin eşit haklarla var olmasını sağlayacak mekanizmalara ihtiyaç var.
- Bugünlerde onlar adına konuşmayı çok seven Türk elitlerini dinlemeyi, onlara laf yetiştirmeyi bırakıp, yerelde doğrudan bağ ve iletişim kurmanın, cesurca sorular sormanın vaktidir diye düşünüyorum. Velev ki bu sorular korktuğumuz cevapları barındırsın.
- Her şeye rağmen bu halkın içinde savaşı değil barışı güçlendirecek dile odaklanmak, bir barış masası kurmak zorundayız.