Teolog mu, alim mi?

00:007/09/2013, Cumartesi
G: 9/09/2019, Pazartesi
Akif Emre

İlahiyat fakültelerinde felsefe derslerinin seçmeli olmasına dair YÖK ün aldığı kararlar yeni bir tartışma başlattı. Haklı olarak bazı yazarlar felsefenin müfredattan çıkarılmasına tepki gösterdiler. İtirazlar önemli ölçüde felsefe bilmeyen, felsefe tarihinden habersiz ilahiyatçının ne kadar eksik yetişeceği, dini anlama, yorumlama konusundaki bu eksikliğin ne büyük zararlara yol açacağına dairdi. İslam felsefe tarihi ile birlikte felsefe ve felsefe tarihini bilmeden, felsefe formatı olmadan ilmi

İlahiyat fakültelerinde felsefe derslerinin seçmeli olmasına dair YÖK ün aldığı kararlar yeni bir tartışma başlattı. Haklı olarak bazı yazarlar felsefenin müfredattan çıkarılmasına tepki gösterdiler. İtirazlar önemli ölçüde felsefe bilmeyen, felsefe tarihinden habersiz ilahiyatçının ne kadar eksik yetişeceği, dini anlama, yorumlama konusundaki bu eksikliğin ne büyük zararlara yol açacağına dairdi. İslam felsefe tarihi ile birlikte felsefe ve felsefe tarihini bilmeden, felsefe formatı olmadan ilmi eleştiri, farklı bakış açılarını kavrama ve insanlığı düşünce macerasını kavramanın mümkün olamayacağı bu teze destek niteliğinde argümanlardı. Muhtemelen birkaç polemik yazısından sonra bu konu kapanıp gidecek.

Müslümanların uzunca bir süre düşünmedikleri, düşünce üretemedikleri, yaşadıkları çağın sorunlarıyla baş edecek birikim ve düşünce kapasitesinden, usulden yoksun oldukları, farklı düşüncelerle yüzleşmekten kaçındıkları türünden tezleri ima eden eleştirilerin ilahiyat fakülteleri bağlamında gündeme getirilirken ilahiyatların gerçekte ne türden ihtiyaca cevap vermek üzere formüle edildikleri gibi temel bir soru bu arada atlanmaktadır.

Oysa asıl tartışılması gereken hususu ilahiyat fakültelerinin bizzat kendisinin, eğitim müfredatı, önerdiği insan tipi, din anlayışı gibi ana başlıkları ele alırken nasıl bir ilahiyat ve nasıl bir ilahiyatçı hedeflendiği gibi temel soruların sorulması gerekir. Hatta oraya gelmeden İmam Hatiplerin müfredatının ne durumda olduğu üzerinde ciddi olarak konuşulması gerekir. Siyasi ortamda bolca tartışılan, mağdur edilen İmam Hatipliler bir yana muhtevasıyla her iktidarın oynadığı, ağırlık kaybına uğrayan İmam Hatip okulları söz konusu.

Kaldı ki, İlahiyat Fakültelerinin Müslüman bir toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek bir donanımda ilim adamları (alim) yetiştirmekten çok akademik dünyanın taleplerine göre formüle edildiği gerçeği ile yüzleşmek durumundayız. Bir yanda "aydın din adamı" yetiştirmeyi hedefleyen ilahiyat fakültelerinin ilahiyattan çok teoloji eğitimine yatkın olmaları Türkiye"de tartışılması gereken temel konulardan biridir.

İslam medeniyeti diğer medeniyetlerden farklı olarak alim tipini geliştirmiştir. Birikimi, temsil ettiği şahsiyet ve misyonu itibariyle akademik formattan geçen bilim adamı, entelektüel, aydın tipinden farklıdır. İlahiyatlar ise akademik formatta teoloji eğitimi veren eğitim kurumu olması hedeflenmiştir. "Alim tipi"ni yetiştirecek metod ve muhtevadan çok modern anlamda akademlk disiplinin gereklerine uygun şekilde, akademinin temel soru ve sorunsallarını cevap üretecek insan tipini yetiştirmek üzere kurgulanmıştır.

Önceliğinin Müslüman bir toplumda, onlara öncülük edecek alim tipini yetiştirmek olduğu söylenemez. Buna rağmen önemli hocaların, büyük gayret ve iyi niyetle yetiştirdiği çok sayıda öğrencinin varlığı bu kişisel gayretlerin sonucudur.

İslam medeniyetinin sadece Müslüman topluma değil insanlığa kazandırdığı alim tipinden akademisyenliğe geçiş farklı bir medeniyetin önerdiği bilim adamı tipidir. Bu açıdan teoloji eğitimi, hatta bir tür sosyal bilim düzeyine indirgenen, bilhassa genç akademisyen ilahiyatçıları din alimi olmaktan çok sosyal bilimci, sosyolog olma özentisine girmeleri şaşırtıcı değil. Bu durum sadece akademik çevre ve ilahiyatlarla sınırlı değil. En temel dini konuyu bile sosyal teori üzerinden çözümlemeye çalışan seküler bir yaklaşım ve düşünce üretimi İslam adına konuşan yazan çevrelerde artık hayli yaygın duruma gelmiştir.

İlahiyatlara biçim veren akademik formasyonun modern dünyanın seküler insan ve toplum tipine karşılık gelecek bilgi üretimine dayalı, farklı bir paradigmanın esas alındığı düşünülecek olursa YÖK gibi seküler bir kurumun çatısı altında gerçek anlamda dini bir eğitimin yapılıp yapılamayacağı sorusu her zamankinden daha fazla gündemdedir. Sadece akademimin epistemolojik ve paradigmatik mantığı açısından değil siyasal sistemin din tanımı ve dine açtığı alan açısından bakıldığında ciddiyetle sorgulanması gereken bir durum söz konusudur.

Temelde sorun ilahiyatlarda felsefenin öğretilip öğretilmemesinden önce ilahiyat fakültelerinden ne bekliyor ne nasıl bir ilim anlayışını geliştirmesini umuyor ve önerdiği insan tipinin hangi toplumun sorularına ne türden cevaplar vermesini hedefliyoruz? Yahut gerçekten bu tür sorular bir anlam ifade ediyor mu? Bu vesileyle hatırlamanın vaktidir. Bunca sorunlu alanda, bu çatı altında aşkla ve gayretle hakikat adına çaba gösteren hoca ve talebelerine de selam olsun.