Bizans İmparatorluğu, egemenliği altındaki toprakları bölümlere (thema'lara) ayırdı ve her bir bölümün başına “strategos” denen general-yöneticiler koydu. Strategos'lar yönettikleri thema'larda askeri ve sivil otoriteyi ellerinde tutuyorlardı. Thema'lar bir imparatorluk fidesiydi. Strategos iken imparator olan bazı şahsiyetler kendi aile hanedanlarını bile kurdular.
Bizans Devleti kimi zaman thema'larını büyüttü, kimi zaman ise politik nedenlerle küçük parçalara ayırdı. “
Bizans döneminde Anadolu/İktisadi ve Sosyal yapı (900-1261)
” başlıklı çalışmasında
Doç. Dr. M. Murat Baskıcı
, thema'ların küçültülmesini şöyle açıklıyor:
“Büyükçe eyaletlerin askeri ve sivil otoritesini elinde tutan komutanların merkezi iktidar için büyük bir tehdit oluşturması,
aynı yoldan tahta ulaşmış imparatorlar tarafından her an hissedildiği için thema'ların küçültülmesi politik bir ihtiyaca dönüştü.“
Yeni thema'ların kurulmasının bir diğer nedeni ise savaş cepheleri gereği önemi artan bazı bölgeleri daha toplu bir organizasyon içinde tutmaktı. Günümüzde organizasyonlar sadece siyasi ve askeri gerekçelerle yapılmıyorlar. '
' üzerinden de toplumlar organize ediliyorlar. Hangi organizasyon türü kullanışlıysa onu dayatmaya çalışıyorlar.
Bizans örneğini yakın bölgemizde cereyan eden yangının arkasındaki 'mimari'yi görmek için verdim. Bugün,' imparatorluk' yerine büyük güçleri, 'thema'lar yerine ise bu güçlerin kontrol etmek istediği ülkeleri koyabilirsiniz. Finansal kapitalistler, enerji kaynaklarını denetim altına almak veya küresel iktidarlarını korumak isteyen güçler dilimlemeden yana görünüyorlar.
1918'de Osmanlı'yı dilimlere ayırdılar. Şimdi de o dilimleri de dilimliyorlar. Ekonomik ve siyasi olarak daha kolay nüfuz edebileceklerini düşünüyorlar. Küresel asilzâdeler pili bitmiş diktatörlerden kurtulmak istiyorlar. Ama bunu yaparken daha kolay kontrol edebilecekleri organizasyonlar inşa etmeye çalışıyorlar. '
' oynuyorlar. Irak'ı üçe, Sudan'ı ikiye böldüler. Yemen, Suriye ve Lübnan'ın kaç parça olacağı ise henüz belli değil.
Bazen dilimlemeler bir '
' görüntüsüyle çerçeveleniyor. “
” diyorlar. Size büyüdüğünüz hissettirilirken küçüldüğünüzün farkında olamayabiliyorsunuz. Fark ettiğinizde dönüşü olmayan yola girmişsinizdir. Araya düşmanlık sokulmuştur bir kere.
Osmanlı çeşitli din, mezhep ve milliyet unsurlarını aynı çatı altında yaşatmayı başarmıştı. Şarkiyatçı August Friedrich Giese 1920'lerde Osmanlı İmparatorluğu'nun teşekkülüyle ilgili bir çalışmasında bu tarihsel tecrübenin dinamiklerini irdeliyordu. Asya da olduğu gibi Avrupa'da da Osmanlılara pek az mukavemet gösterilmesinin sebeplerini araştırıyordu.
Giese'ye göre Osmanlıların bir 'nizam' fikirleri vardı ve ilk andan itibaren 'devlet sahibi' gibi hareket ediyorlardı. Bu fikir uğrunda nefislerini feda edecek ölçüde bir manevi kuvvete sahiptiler. Ve bu sayede çoğu zaman harp vasıtalarını kullanmadan gayelerine ulaşıyorlardı.
İlk Osmanlılar Anadolu'da Ahiliğin miras bıraktığı “
” değerlerini dahiyane bir siyasetle devlet ve nizam fikriyle harmanlayarak Türk ve diğer yerli unsurlardan büyük bir güç devşirmişlerdi. '400 çadırlık' bir aşiretle değil, 'adil nizam' fikriyle 'devlet' olmuşlardı.
Bugünkü müslümanların Osmanlı'nın bu tarihsel tecrübesini derinliğine kavramaları gerekiyor. İnsanları katletmek için kendilerine dinden, mezhepten ya da etnik aidiyetlerden yollar arayanlar, '
insanı yaşatmak isteyen nizam
' fikrini kavrayabilirler mi, bilmiyorum.