Zaman, zemin, insan ve sinema

04:0022/06/2024, Cumartesi
G: 22/06/2024, Cumartesi
Abdulhamit Güler

Zamanın zemini belirlemesi, zeminin zamanı şekillendirdiği gerçeğine dayalı. İnsan burada formülün tam ortasında. İnsan ile zaman, zemin ile insan, zaman ile zemin, insan ile zemin ve zaman ile insan birbirini destekliyor. Yaşamak sadece yaşanmışlığa değil, yaşanacaklara da yaslanırken, insanoğlunun hayat tecrübesi zaman-zemin düzleminde ilerliyor. İleri gitmek, geri kalmanın kontrastı gibi görünse de insanoğlunun bir sonraki adımını bir öncekinden bağımsız düşünemeyeceğimiz için geride kalanın

Zamanın zemini belirlemesi, zeminin zamanı şekillendirdiği gerçeğine dayalı. İnsan burada formülün tam ortasında. İnsan ile zaman, zemin ile insan, zaman ile zemin, insan ile zemin ve zaman ile insan birbirini destekliyor. Yaşamak sadece yaşanmışlığa değil, yaşanacaklara da yaslanırken, insanoğlunun hayat tecrübesi zaman-zemin düzleminde ilerliyor.

İleri gitmek, geri kalmanın kontrastı gibi görünse de insanoğlunun bir sonraki adımını bir öncekinden bağımsız düşünemeyeceğimiz için geride kalanın gelecek olanla bağlantısı an dediğimiz olguyu var ediyor. Sadece ânı yaşamak düsturunun aksaklığı da buradan doğuyor. İnsan, hiçbir zaman sadece yaşadığı anda değildir. İleriye çıkan ayağı, gerideki sabit ayak olmadan hedefine varamaz. İlerleyen adım da biraz sonra geride kalmış olacaktır. Yani gelecek dediğimiz şey esasında biraz sonranın geçmişidir. Geçmiş dediğimiz de gelecek dediğimizin zeminidir. Yani gelecek adım da sabit ayak da zemini belirler. Ve zaman, bu zemin üzere insanın anlam dünyasını var eder.

İnsanın anlam arayışında sinemanın, bu zaman-zemin denkleminde her iki kanatta da var olduğunu ve her iki anlamı da zamanın ruhu bağlamında var ettiğini söyleyebiliriz. Sadece sinema değil, tarih boyunca insanın yoldaşı ve rakibi hüviyetine bürünebilen her araç aynı şekilde değerlendirilir. İmajlar çağında, -kısmen- imajlardan var olduğunu söyleyebileceğimiz sinemanın zamanın ve zeminin desteği ile anlam oluşturmada insana koltuk değneği olduğunu düşünebiliriz.

Anlamın dönüştüğü, değişim hızının kestirilemediği bir çağda sinemanın zamanı durduran, zamanla var olan, zemini şekillendiren, şekillenen zeminde insana yürüyüş sağlayan etkisine odaklanmak gerek. “Olmasaydın olmazdık” denen birçok olgudan daha kıymetli, kalıcı ve vazgeçilmez olan sinemanın, insanoğlunun önceki ve sonraki anlam durağında şimdinin anlam çerçevesini çizdiğini görürüz.

Hızın hazzı beslediği, bu sebeple hazzın sonunun gelmediği, sınırların çatlatılmaya çalışıldığı, sorunların görmezden gelindiği, özgürlük adına özgünlüğün törpülendiği, anlamın daraltıldığı, sonsuzluğun sorunsuzluk olarak addedildiği, sonun baştan belirlendiği, imajın gölgelendiği, belirteçlerin hazza endekslendiği, sezginin görmezden gelindiği, mükemmellik adına kalıpların dayatıldığı, kapıların kapatıldığı, soluk alınacak pencerelerin akredite edildiği, eşitlik adına adaletin karanlığa itildiği, soyutun kul yapılıp somuta tapıldığı, gerçek denen oyalama ile hakikatten uzaklaşıldığı, insandan insana olan en kısa yolun evrensellik adına uzatıldığı bir ortamda zamanın zemine, insanın anlama yolculuğuna yeniden odaklanmak gerekiyor.

Ve her şey için herkes önce kendinden başlamalı. Kendine odaklanmayı başaran insanın evrensellik denen çabayı kendinde var edeceğine inanmalı. Var etmenin önce var olma çabasından geçtiği anlaşılmalı. Çabanın kendisinin de her şeyden ama her şeyden daha mühim olduğu görülmeli. Görmenin değil, anlamaya çalışmanın önceliği vurgulanmalı. Sinemanın da gösteren değil anlamaya çalışana yardım eden, malzeme veren, yoldaş olan işlevi yeniden keşfedilmeli.

#sinema
#hayat
#Abdulhamit Güler
#zaman