“Şimdi bana açık gelen şu: Ne gelecek var ne geçmiş. Kesinlikle 'geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman diye üç zaman var' demek de yerinde olmaz. Belki de 'Üç zaman vardır: geçmiştekilere ilişkin şimdiki zaman, şimdikilere ilişkin şimdiki zaman ve gelecektekilere ilişkin şimdiki zaman' demek daha doğru olurdu. Çünkü bu üç çeşit zaman zihnimizde vardır, onları başka yerde göremiyorum. Geçmişteki şimdiki zaman bellek; şimdideki şimdiki zaman doğrudan sezgi, gelecekteki şimdiki zaman da beklenti olarak vardır.” Böyle diyor Augustinus “İtiraflar”ında. Katılıyorum, saat zamanına takılıp kalmayan herkesin de katılacağını sanıyorum. Zaman üzerine sonsuz şekilde fikir, görüş hatta bilim üretmek mümkün, bütün beşeri bilgiyi, tarih'in bir alt-dalı haline getirerek okumak da imkân dâhilinde ama kim ne derse desin, yaşayıp giderken zaman bizim dünyamızda olup biten psikolojik bir yaşantı. O içsel zaman hissimiz olmasaydı ne hatırlama ve özlem, ne bekleyiş ve umut olurdu. Saat zamanının kuru bir tik taktan başka manası kalmazdı.