Derin Tarih Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Taha Kılınç, Suriye'deki devrim sonrası bazı kesimler tarafından ortaya atılan 'İsrail'in işine yaradı' söylemlerine tepki gösterdi. Bazı Müslümanların 'zalim ve mazlum' seçtiğini vurgulayan Kılınç, "Aynı secdeye baş koyduğumuz, aynı kıbleye döndüğümüz bazı Müslümanlar, coğrafyamızı tamamen bir Batılı gibi, dışarıdan biri gibi değerlendiriyor" dedi. Suriye'deki Müslümanla, Filistin'deki Müslümanlar arasında hiçbir fark olmadığının altını çizen Kılınç, "Zalim kimse ona karşı, mazlum kimse ondan yana durmamız lazım. İsrail, bu çelişkilerden besleniyor zaten. Çok iyi biliyorlar; insanların acı, zalim, masum seçtiğini görüyorlar. Gerçekten tutarlı olabilsek, zalimin de işi zorlaşacak." diye konuştu.
Suriye'de 61 yıllık Baas rejimini yıkan devrim, ülkemizdeki bazı kesimler tarafından hoş karşılanmadı. Beşşar Esed'in gidişinden rahatsız olan güruh, yaşananların terör devleti İsrail'e yaradığını öne sürüp Türkiye'yi dahi suçladı.
Yaşananlar Ersin Çelik moderatörlüğünde TVNET'te canlı yayınlanan Siyaseten programında masaya yatırıldı.
Derin Tarih Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Taha Kılınç, Suriye'deki devrim sonrası bazı kesimler tarafından ortaya atılan 'İsrail'in işine yaradı' söylemlerine tepki gösterdi.
Taha Kılınç'tan 'zalim seçen' Müslümanlara 'tutarlılık' çağrısı
"Tüm bu mezalimi yaşayan Müslümanlar arasında hiçbir fark yok"
"Şimdi, daha önce de ifade ettik: Bir bölgeyle ilgilenen insanlar olarak bakıyoruz. Bu, belki profesyonelce bir bakış. Bir de Müslümanca bir bakış var. Sonuçta, faaliyetlerimizin hepsinin ötesinde “İslam dünyası nasıl daha iyi olur, nasıl ayakları üzerinde durur?” kaygısı var. Ben, ikisini bir arada yürütmek gerektiğini düşünüyorum. Bir oryantalist gibi, bir Batılı gibi, coğrafi yakınlık hissetmeyen biri gibi bakamam. Ben bu coğrafyanın bir parçasıyım, bu coğrafya da benim parçam.
Bu açıdan, en başından beri gördüğüm bir çelişki var. Suriye’de, en iyimser tahminle, 1 milyon insan zalim bir rejim ve onun destekçileri tarafından öldürüldü. Oradaki insanların öldürülmeleri sırasında ve olaylar olup bittikten sonra yapılan açıklamalarda, aynı secdeye baş koyduğumuz, aynı kıbleye döndüğümüz bazı Müslümanlar, mevzuları tamamen bir Batılı gibi, dışarıdan biri gibi değerlendiriyorlar.
Mesela, Filistin konusunda gerçekten seslerini yükselten, öfke duyan bir şekilde tepki gösteren insanlara bakıyorum. Bazıları, Filistin ile Suriye arasında eşzamanlı ve eşdeğer olarak, “Filistin’in kanı Suriye’nin kanından daha mı üstün?” dedirtecek şekilde resmen zalim seçiyor, mazlum seçiyor. Bugün baktığınızda, Netanyahu neyse Esed de odur demek lazım. Ölçümlediğim şey bu. Bugün Gazze’de katledilen Müslüman ile orada hürmeti, hakları, onuru zedelenen Müslüman ve Suriye’de tüm bu mezalimi yaşayan Müslüman arasında hiçbir fark yok.
En dışarıdan baktığımda, eşit derecede üzülebilmeliyim. Rejimin günahlarının sadece bir kısmı ortaya döküldü; muhtemelen çok daha net ortaya çıkacak, Baas rejiminin ne olduğu ile ilgili. Ben yine bazı insanlara bakacağım; özellikle Filistin için sesini çok yükselten insanlara. Rejimin bu günahları ile nasıl bir ilişki kuracaklar? Bazılarının, eminim, Filistin için ses çıkarırken Suriye için susacaklarını göreceğim. Yeni yönetimi “ABD ajanı” olmakla suçlayacaklar, hapishane görüntülerini “uydurma” diyecekler. “Esed zalim, ama...” diyecekler. “Ama” derseniz bilirsiniz, öncesi iptal olur.
“Şu anda Esed’in zaten bilinen suçlarını konuşmak, bizi İsrail’i konuşmaktan alıkoyduğu için aslında şeytanın bir oyunu” diyen Müslüman da şeytanın oyununa gelmiş oluyor. Şeytan bazen sağdan da yaklaşıyor ya…
Bizim durmamız gereken yerin şurası olduğu kanaatindeyim: Zalim kimse ona karşı, mazlum kimse ondan yana durmamız lazım. Suriye’de yaşananlara gözümüzü kapatıp, Filistin’dekilere ortalığı ayağa kaldırarak tepki göstermemiz, tek başına vicdanlı olmuyor. Bu sadece bir manipülasyon olabilir, gazla hareket etmek olabilir, bir siyasi ajandaya uygun çalışmak ya da kapılmak olabilir.
O yüzden ben, “Vicdan terazisi: Suriye,” diyorum. Bugün bakıldığında, herkesin kendi kalbini yoklaması lazım. Suriye’de yaşanan bu mezalim, 61 yıllık kanlı defter kapandıktan sonra, içinde hâlâ Esed’e, Suriye’deki destekçilerine ya da sürece dair sempati duyan ya da orada yaşananlara inanmaktan tutup oralara gözünü kapatmaya kadar tavır geliştirenler, kalbini yoklasın. Gerçekten bir kalbi var mı?
Müslümanın sevincine sevinmek, üzüntüsüyle üzülmek, bir vücudun organları gibi acılarını hissetmek, Efendimiz’in Müslümanlık tanımıdır. Bir organ var, kanıyor; onu boş veriyorsun, acısını hissetmiyorsun. Başka kanayan bir organı ise sürekli öne çıkarıyorsun. O zaman “Orayı niye hissetmiyorsun?” sorusu sorulur. Bir vücudun organları olmayı başaralım.
İsrail, bu çelişkilerden besleniyor zaten. Çok iyi biliyorlar; insanların acı, zalim, masum seçtiğini görüyorlar. Gerçekten tutarlı olabilsek, zalimin de işi zorlaşacak. Bu noktanın önemli olduğunu düşünüyorum."