EDISYON:

FOMO, nomofobi, photolurking... Teknoloji ve sosyal medyanın tetiklediği yeni hastalıklar

Seren Som
11:0523/09/2024, Pazartesi
G: 23/09/2024, Pazartesi
Yeni Şafak
Diğer
Uzun süreli ekran maruziyetinin neden olduğu psikolojik ve fizyolojik sorunlar gittikçe artıyor.
Uzun süreli ekran maruziyetinin neden olduğu psikolojik ve fizyolojik sorunlar gittikçe artıyor.

Teknoloji bağımlılığı modern yaşamın önemli bir parçası haline geldi ve bunun sağlık üzerindeki olumsuz etkileri giderek daha fazla ortaya çıkıyor. Göz yorgunluğu (dijital göz yorgunluğu veya bilgisayar görme sendromu), boyun ve sırt ağrıları (teknolojiye bağlı duruş bozuklukları), kilo alımı ve obezite (hareketsiz yaşam tarzı) gibi fiziksel sorunlar, artan teknoloji kullanımıyla ilişkili. Bilinen şikayetlerin yanı sıra ilginç ve yeni psikolojik sorunlar da ortaya çıktı. FOMO, nomofobi, netlessfobie gibi... Peki, bu yeni tekno-hastalıklar neler ve ne anlama geliyor? Sağlık sorunlarının önüne geçmek ve teknolojiyle olan ilişkimizi daha sağlıklı bir noktaya getirmek için neler yapabiliriz?

Teknoloji artık hayatımızın hemen her alanında köklü bir şekilde yer edinmiş durumda.
İletişimden eğitime, iş dünyasından sağlık hizmetlerine, alışverişten eğlenceye
kadar birçok faaliyetimizi akıllı cihazlar üzerinden gerçekleştiriyoruz. Her yaştan insan, özellikle de gençler, akıllı telefonlar, tabletler, bilgisayarlar ve diğer dijital cihazlar olmadan bir yaşam sürmekte zorlanıyor.

İnternet kullanım oranı

  • 2000’lerin başında internet kullanımı sadece yüzde 7 iken, 2024 yılı itibarıyla dünya genelinde internet kullanım oranı %67,1 seviyesine ulaştı. Bu da yaklaşık 5.45 milyar kişinin internet kullandığını gösteriyor. Özellikle Kuzey Avrupa, %97,6 internet penetrasyon oranıyla en yüksek seviyeye sahip. Bununla birlikte, bazı bölgelerde, özellikle Afrika ve Asya'nın bazı kısımlarında, internet erişimi sınırlı ve kullanım oranları daha düşük kalıyor.

Cep telefonu kullanım oranı

  • 2000 yılında dünya genelinde yaklaşık 740 milyon olan cep telefonu abonelikleri, 2024 yılı itibarıyla yaklaşık 8.6 milyara ulaştı. Bu artış, dünya nüfusunun çok üzerinde ve çoğu kişinin birden fazla mobil cihaza sahip olmasını yansıtan bir duruma işaret ediyor. Günümüzde cep telefonu abonelikleri, özellikle gelişmiş ülkelerde yüzde 100'ün üzerinde bir penetrasyon oranına sahipken, gelişmekte olan ülkelerde bu oran yüzde 75 ila yüzde 79 civarında.

Uyuşturucu olmayan en tehlikeli bağımlılık

Bu durum, teknoloji bağımlılığının hızla yayılmasına neden olurken, teknolojinin aşırı kullanımına bağlı çeşitli sağlık sorunlarının artmasına yol açıyor.
Oksijen Gazetesi'nden Ayşe Mine Bozkurt'a
konuşan uzmanlara göre uyuşturucu olmayan en tehlikeli bağımlılık türü; akıllı telefon bağımlılığı...

Kahraman Güler

Teknoloji hangi hastalıkları artırdı?

Mudanya Üniversitesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Kahraman Güler:

"Akıllı cihazlarla çok uzun süreler geçirilmesi en tehlikeli bağımlılık türlerinden biri olan akıllı telefon bağımlılığını beraberinde getiriyor.
Dijital bağımlılık; kişisel ilişkilerde zayıflıklara, uyku bozukluklarına, yaşam kalitesinde düşüşe, sosyal anksiyete ve izolasyona, dikkat dağınıklığına ve sanal kimlik sorunlarına neden olur.
İnsanlar çok fazla teknolojiye maruz kaldıkları için melatonin üretiminde bir engel oluyor ve uyku düzeni bozuluyor. Üniversite ile lise öğrencilerinde ve çok daha küçük yaş gruplarında bu şikayetlerle gelenler çok daha fazla. Çok az olmakla beraber yetişkinlerde de artış olmaya başladı. İnsanlar bunun bir problem olduğunu fark ettiler.
İlginç ve yeni sorunlar olarak karşımıza çıkan hastalıklar var.
Tüm bunların arkasında anksiyete ve obsesif kompulsif bozukluk gibi ciddi psikolojik bir hastalık yatıyor ve unsurlara göre şekil alıyor. Kişinin problemi tanımlaması, sosyal hayata katılacak insanlarla temas kuracağı aktiviteler yapması ve bu problemlerin muhataplarıyla bu sorunları konuşabilmesi gerekiyor. Bunları yapamıyorlarsa psikolojik destek almaları gerekiyor."
Okan Öztürk

'Gelen 10 hastanın 5’inde var'

Ortopedi Uzmanı Prof. Dr. Okan Özkunt:

"Bilgisayar başında ve koltukta uzun süreli hareketsiz oturmak öncelikle omurga sağlığını tehdit ediyor.
Kalıcı bel ağrıları, duruş bozuklukları, bel ve boyun fıtıkları ayrıca menisküs ve dizde kıkırdak zedelenmeleri gibi istenmeyen sonuçlar doğurabiliyor.
Gelen 10 hastanın 5’inde uzun süreli oturmaya bağlı semptomlar görüyoruz. Son zamanlarda bilgisayar, telefon ve tablet kullanımındaki şikayetlere bağlı olarak gelen hasta sayımız ciddi oranda arttı. Bilgisayar pozisyonunu ayarlamak, bel desteği iyi olan koltuk seçmek yarım saatten uzun süreli hareketsiz oturmamak ve basit birtakım egzersizlerle bu sorunların önüne geçilebilir."
Öte yandan kulaklıkla yüksek seste ses dinlemek işitme bozukluğuna neden olabilir. Journal of American Medicine dergisinde yayınlanan bir çalışmada, 12-19 yaş arası Amerikalılardaki işitme kaybının son 10 yılda artış göstererek yüzde 19,5'e ulaştığı bildirildi. Araştırmaya göre bu artışın bir kısmı kulaklık kullanımından kaynaklanıyor.

Murat Yolar

'Göz içi merceğimizin şekil değiştirmesine neden oluyor'

Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Murat Yolar:

"Yakından baktığımız ekranlı araçların hayatımıza girmesiyle göz sorunları arttı. Uzun süre dikkatimizi yakın mesafeden parlak bir ekrana verdiğimizde gözümüzün içindeki uyum kasını kasarak göz içi merceğimizin şekil değiştirmesini sağlarız.
Bu kasın uzun süreler kullanılması sonucu oluşan kramp, yalancı bir miyopiye yol açarak geçici olarak uzaktaki objeleri bulanık görmemize yol açar.
Bunun yanı sıra gözlerde ve göz çevresinde ağrı hissi uyandırır. Ayrıca yakındaki bir objeye dikkatle baktığımızda göz kırpma refleksimizin bloke olarak dakikada 12-13 ten 1-2 ye düşer. Normalde gözümüzü her kırpışımızda gözümüzün ön kısmı kapaklar tarafından nemlendirilir. Bu durum bozulunca gözümüzün ön kısmı açık kalmaya bağlı olarak kurur ve batma hissi ile kızarıklık gibi belirtiler ortaya çıkar.

Çocuklar için en önemli tehlike: Miyopi

Çocuklar için en önemli tehlike ise ekran kullanımına bağlı miyopinin artması. Göz 18 yaşına kadar gelişimini sürdürür. Bu süreçte aşırı yakın faaliyetler gözün uzamasına ve miyopinin genetiklerinden beklenenin daha da ötesine ilerlemesine yol açar. Bu yüzden etrafımızda gördüğümüz pek çok çocuğumuz ne yazık ki anne ve babasından daha kalın gözlükler kullanılıyor. Son yıllarda hastalarımın neredeyse yarısı teknoloji kullanımına bağlı göz şikayetlerinden geliyor.
Mavi filtreli gözlüklerin gözleri aşırı ışıktan koruduğu, rahatsızlık ve kuruluk hissini azalttığı ve gece uykusuna katkıda bulunduğu söylense de birçok bilimse çalışmada anlamlı bir fayda saptanmadı.
Gözler yakına bakarken yorulur, uzağa bakarken dinlenir. O yüzden 20-20-20 kuralını uygulamak; yani 20 dakikada bir 20 saniye 20 feet (6 metre) uzaklığa bakmak kondisyonu artırır. Ekran kuruluğuna bağlı şikayetler için nemlendirici damlalar (suni göz yaşları) kullanılabilir. Fırsat buldukça elektronik cihazlardan uzak, deniz kenarı ya da geniş alanlarda gezinti yapmak gözlerin dinlenmesi açısından faydalıdır."
Onur Taşçı

'Obezite hızlı bir şekilde artıyor'

İç Hastalıkları Bölümü Uzm. Dr. Onur Taşcı:

"Obezitenin tarihçesine baktığımızda teknolojik gelişmelerin artmasıyla obezitenin artışı arasında paralellik olduğunu görebiliriz. Günümüzde teknoloji yaşam kalitesini artırsa da ekran başında geçen sürenin artması, fiziksel aktivitenin azalması yüksek kalorili yiyeceklere hızlı erişimle birlikte obezite de hızlı bir şekilde artıyor
. Özellikle çocukluk çağında ekran önünde fazla vakit geçirmek çocukluk obezitesiyle sonuçlanıyor.
Günlük poliklinik muayenelerinde son dönemde bilgisayar ve sosyal medya kullanımının yüksek olduğu obeziteli bireylerle karşılaşıyoruz."
Özden Kayhan

'Özellikle masa başı işlerde çalışanlar...'

Kardiyoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Özge Özden Kayhan:

"Teknolojinin getirdiği hareketsizlik, kardiyovasküler sistem üzerinde ciddi sağlık sorunlarına yol açıyor. Uzun süre oturmak kan dolaşımını olumsuz etkileyerek, hipertansiyon ve damar tıkanıklıklarına zemin hazırlıyor.
Hareketsiz yaşam tarzı, obezite ve diyabet gibi sorunları tetikleyerek kalp hastalıkları riskini artırıyor. Pandemi ve uzaktan çalışma döneminde bu tür şikayetlerle gelen hasta sayısında belirgin bir artış gözlemledik.
Hareketsizlikten kaynaklanan kilo alımı, kas ve eklem rahatsızlıkları, sürekli yorgunluk gibi şikayetler oldukça yaygın. Bu sorunları önlemenin en etkili yolu düzenli fiziksel aktiviteyi artırmaktır. Uzun süre oturarak çalışanların sık sık ayağa kalkıp hareket etmesi önemli. Özellikle masa başı işlerde çalışanların günlük yürüyüşler veya hafif egzersizlerle hareketliliği sürdürmelerini tavsiye ediyoruz."
Teknolojiyle birlikte hafızamızı kullanma becerimiz de azaldı. Numaraları ve bilgileri aklımızda tutmak yerine artık Google’a danışıyoruz. Bu durum özellikle gençlerde unutkanlık ve hafıza zayıflığı görülmesinin en büyük nedenlerinden.

Psikolojik sorunlar da ortaya çıktı: İşte hayatımıza giren yeni fobiler...

Teknoloji bağımlılığı, bireylerin sosyal yaşamdan ve gerçek ilişkilerden uzaklaşmasına neden olabilir ve bu durum birçok psikolojik sorunu tetikleyebilir, anksiyete, korku, ve ani duygu durum değişiklikleri gibi psikolojik sorunları da beraberinde getirir.

Sosyal medya ve teknolojiyle hayatımıza giren hastalık ve fobilerden bazıları şöyle:
  1. F.O.M.O.:
    Kişilerin sosyal medya üzerindeki gelişmeleri kaçırma korkusuyla sürekli olarak telefonlarını kontrol etmeleri.
  2. Nomofobi:
    Akıllı telefon veya diğer mobil cihazlardan yoksun kalma korkusu olarak tanımlanabilir.
  3. Netlessfobi:
    İnternetin olmadığı bir ortamda kalamama korkusudur.
  4. Hayali Titreşim Sendromu:
    Telefonun çalmadığı ya da bildirim gelmediği halde böyle bir hisse kapılma durumudur.
  5. Cheesepodding:
    Kişilerin internet üzerinden sürekli olarak müzik indirme ve arşivleme hastalığıdır.
  6. Photolurking:
    Sosyal medya platformlarında başkalarının fotoğraflarını uzun süre izleme davranışıdır.
  7. Facebook Depresyonu:
    Kişilerin sosyal medya üzerinden kendi hayatlarını başkalarının hayatlarıyla kıyaslaması sonucu yaşadığı mutsuzluk ve depresyon hali.
  8. YouTube Narsizmi:
    Kişilerin kendilerini tanıtmak ve sanal dünyada popüler olmak amacıyla YouTube platformunu kullanmasıyla karakterizedir.
  9. Ego Sörfü:
    Kişilerin kendi isimlerini internette aratarak kendi hakkındaki paylaşımları, beğenileri ve yorumları sürekli olarak takip etme ihtiyacıdır.
  10. Selfitis:
    Borderline selfitis, kişilerin kendi fotoğraflarını gün boyunca sık sık çekmeleri ancak paylaşmamaları olarak tanımlanırken, acute selfitis, bu fotoğrafların sosyal medyada paylaşılmasıyla karakterizedir. Chronic selfitis ise, kişinin kendi fotoğraflarını aşırı şekilde çekmesi ve paylaşmasıdır.
  11. WhatsAppitis:
    Tekrarlayan baş parmak hareketlerinin uzun vadede el ve kollarda hasara neden olabileceği durumu ifade eder.
  12. Hikikomori Fenomeni:
    Bireylerin evlerine kapanması, sosyal ilişkilerini kesmesi ve sanal ortamda yaşamalarını sürdürmeleri durumunu tanımlar.
  13. Stalking:
    Bireylerin başkalarının bilgilerini rahatsız edici düzeyde araştırmaları ve kaydetmeleri durumudur.

Nasıl korunuruz?

  1. Odağımızı değiştirmek:
    Eksikliklerimiz yerine, sahip olduklarımıza odaklanmak bu konuda daha fazla işe yarıyor. Gerçekçi olmayan hayat tarzları sunarak kaçırma korkumuzu tetikleyen sayfaları daha az, bize iyi hissettiren sayfaları daha fazla takip ederek bu durumdan kaçınabiliyoruz.
  2. Dijital detoks yapmak:
    Telefonda veya sosyal medya uygulamalarında çok fazla zaman harcamak FOMO'yu artırabiliyor. Dijital cihaz kullanım süremizi azaltmak, hatta dijital cihazlara ara vererek dijital detoks yapmak, sürekli karşılaştırmalar yapmadan kendi hayatımıza odaklanmamıza yardımcı olabiliyor. Tam bir dijital detoks yapmamız mümkün değilse bile bir şeyleri kaçırıyormuş gibi hissetmemize neden olan sosyal medya uygulamalarını kullanmaya ara verebiliyoruz. Bu uygulamaları geçici olarak kaldırabilir veya kendimize bunları gün içinde ne kadar kullanacağımıza dair sınırlamalar koyabiliriz.
  3. Günlük tutmak:
    Yaptığımız eğlenceli şeylerin kaydını tutmak için sosyal medyada paylaşım yapmaya alışabiliyoruz. Ancak kendimizi insanların paylaşımlarımızı nasıl yorumladığı konusunda endişelenirken buluyorsak fotoğraflarımızın ve videolarımızın bir kısmını çevrim dışına alıp anılarımızın bir günlüğünü tutmayı deneyebiliriz. Günlük tutmak, odak noktamızı insanların onayından uzaklaştırıp hayatımızı güzel kılan şeyleri takdir etmemizi sağlayabiliyor.
  4. Gerçek bağlantılar kurmak:
    Depresif veya endişeli hissettiğimizde kendimizi daha büyük bir bağlantı arayışında bulabiliyoruz. Bu arayışın çok insani ve anlaşılır olduğunu biliyoruz. Yalnızlık veya dışlanmışlık duyguları aslında daha iyi bağlantılar kurmak ve aidiyet duygumuzu artırmak istediğimizin bir göstergesi olabiliyor. İnsanlarla sosyal medyada daha fazla bağlantı kurmaya çalışmak yerine sevdiklerimizle yüz yüze buluşmayı planlayabiliriz. Sevdiğimiz bir arkadaşımızla plan yapmak veya dışarı çıkmamızı sağlayacak herhangi bir şey yapmak rutinimizden çıkmamızı sağlayarak FOMO hissinden kurtulmamıza yardımcı olabiliyor.
  5. Minnettarlığa odaklanmak:
    Araştırmalar, minnettar olduğumuz şeyleri yazmanın veya başkalarına onlar hakkında takdir ettiğimiz şeyleri söylemek gibi minnet artırıcı faaliyetlerde bulunmanın, etrafımızdakilerin olduğu kadar bizim de moralimizi yükseltebileceğini gösteriyor. Halihazırda sahip olduğumuz güzelliklere odaklandığımızda, hayatta yoksun olduğumuz şeylere odaklanmak zorlaşıyor. Aynı zamanda başkalarını iyi hissettirmek bizim de iyi hissetmemizi sağlıyor.


#Sosyal Medya
#Teknoloji
#Sağlık
#Psikoloji

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.