
3 Temmuz 2011 sürecinde yaşanan şike olayları sonrasında en fazla cezayı alan ve 900 gün sonra tekrar futbola dönen İbrahim Akın, o süreç öncesinde Galatasaray ile de anlaştığını açıkladı.
Haftalık haber Dergisi Aksiyon'dan Behram Kılıç'a konuşan İbrahim Akın, o günlerde yaşadıklarını anlattı. Şike sürecinde şike yaptığı için 3 yıl men edilen ve sonrasında şike yapmadın teşvik teşebbüsünde bulundun denilen ve cezası iki yıla indirilen hatta bu süreçte 5 ay da Metris Cezaevi'nde yatan 29 yaşındaki oyuncu, Gaziantepspor'un Hatayspor ile oynadığı Ziraat Türkiye Kupası . tur maçında tekrar yeşil sahalara dönmüş oldu.
Evet. 903 gün sonra da Süper Lig maçına çıktım. En son İstanbul Büyükşehir Belediyespor forması ile Trabzonspor'a karşı oynamıştım.
Kupada fikstür çekiliyordu. Maç tarihleri belli olacaktı. Dua ettim 'İnşallah perşembe günü oynarız' diye. Çünkü cezam çarşamba günü bitiyordu. Perşembe gününe iki tane maç koydular, biri bizim maçtı.
Maça ilk 11'de çıktım. Her şeyi unutmuşum. Kamp falan. Sabah kampa geldik. Bende büyük bir heyecan. Acayip bir durum. Gece gözüme uyku girmiyor. Biraz da burukluk var. Ne olduğunu tam çözemiyorum. Allah Allah diyorum. Sahaya sanki ilk defa çıkacakmış gibi hissediyorsunuz kendinizi. Bir de ben çok üst düzey bir durumdayken bu cezayı aldım. Çok da transfer etmek isteyen vardı beni. Öyle bir durumdan dibe vurdum. 2,5 seneye yakın bir ayrılık. Her futbolcunun kaldıracağı bir şey değil. Ne kadar yetenekli olursanız olun. Ben şu an zorlanıyorum. Adaptasyon sürecini idmanlarla atlattım ama maç öyle değil. İnşallah devre arasına kadar formumu yakalayıp eski hâlime dönerim.
5 ay kadar içerideydim. Çıktıktan 20 gün ya da bir ay sonra Gaziantepspor'a transfer oldum. İdmanlara başladım. Ama lisansım çıktı çıkmadı gibi problemler oldu. 2 ay lisans verdiler bana. O süreyi de cezadan saymadılar. Hâlbuki oynamamıştım. O yüzden 2,5 seneye uzadı cezam. Normalde 2 seneydi. Bana önce 3 yıl men cezası verildi. Tahkim Kurulu, 'Şike değil, teşebbüs' diyerek 2 seneye indirdi. Son bir sene boştaydım. İdmana dahi çıkmadım. Moral motivasyon en aşağıdaydı. Çocukların, ailen var. Başka bir hayattan başka bir hayata geçiyorsun. Kumardır, at yarışıdır bunların hepsi geride kaldı, hapisten çıktıktan sonra.
5 ay hayatımdan çok şey değiştirdi. 'Her şerde bir hayır vardır' derler ya, böyle bir şey oldu.
Evet. Üç kez rüya gördüm. Çıkacağım günü, kimle çıkıyorum rüyamda gördüm. Hepsini arkadaşlarıma söyledim. Eşime de söyledim. Kimse inanmıyordu bana. 'Buradan, bu odadan ilk ben çıkacağım' dedim. 'Üç kişi çıkacak, biri benim' dedim. Kimse inanmıyordu bana. 'Pazartesi, günlük spordan geleceğiz ve çıkacağız' dedim. 'Şükür namazımı kılacağım, çıkacağız' dedim. Aynen gördüğüm gibi oldu. İlk ben çıktım. Tabii içeride 5 vakit namaza başladım. Oruç tuttum.
Hiç sevinmedim. Adım gibi biliyordum. Herkes sevinirken, ben içeri gittim. Abdestimi aldım. Şükür namazımı kıldım. Eşyalarımı topladım. Aşağı geldim ve oturdum. Çünkü aynı rüyayı çok gördüm. Suçsuz olduğumu biliyordum.
Evet. Bütün suçlu ben oldum. Bu çok ağır bir şey oluyor içerideyken. İnsana daha çok koyuyor. İçerideki insanlar bile sana suçluymuşsun gözüyle bakıyor. Bu da sizin psikolojinizi çok zor hale getiriyor.
Namaz hayatımda her zaman vardı. Ama düzenli değildi. Diyorum ki hapis Allah'ın bana bir cezasıydı. Şimdi ise namazı kaçırmıyorum.
Yok, kendi kendime. 3-5 kişi daha kılıyordu. Bu zamana kadar hiç tam oruç tutmadım. 2 sene ful tuttum. İbadetle geçirdim. Bunu kalben söylüyorum; beni ayakta tutan tek şey imandı.
İçeride ve dışarıda 2 sene boyunca. Başka hiçbir şey değil. Çoğu arkadaşımı da tanıdım. Arayan soran olmadı. Destek veren çok az kişiydi. Bu gerçek. Neyin ne olduğunu sonradan anlıyorsunuz işte. Allah büyük, bir ders veriyor size. Hayat dersi veriyor. Ama 'Ben seni bitirmiyorum da' diyor. 'Bir şans daha vereceğim sana' diyor. Ve ben şu an Allah'a şükür, iman gücüyle ayakta duruyorum.
Çıktıktan sonra.
Çok fazla. At yarışını zaten bilmeyen yoktu. Hipodroma da gidiyordum, kupon doldururken fotoğraflarım çıktı. Herkes gördü. Orada şey takılıyordum; 'bu benim özel hayatım, kimseyi ilgilendirmez'. 'Ben kumar oynarım, başkası da gider başka bir şey yapar' diyordum. Ama Türkiye'de biraz yetenekliyseniz bu durum çok abartılıyor. Tabii bunu silmesi de kolay olmuyor. Şimdi insanlara 'at yarışıyla, kumarla işim yok' desem insanlar bana durup bakacak. Allah Allah diyecek. Nasıl olur? Kumarcısın sen. Ama insanın içini kimse bilemez. Neler yaşadığını kimse bilemez. 2 senedir neler yaşadım, kimse bilemez?
Şöyle pişman oldum. Eğer geçmişte at yarışı oynamasaydım, kumarla iç içe olmasaydım belki başka bir yerlerde de olabilirdim. Ama Allah'ım bana öyle bir ceza verdi ki ardından da öyle bir ödül verdi ki imanımı bana kazandırdı. Bunun ne kadar değerli olduğunu, ne kadar güzel olduğunu ben şimdi anlıyorum. O yüzden geride bıraktıklarıma, kaybettiklerime hiç üzülmüyorum.
Annem, babam ayrıydı. Ben de anne tarafında kaldım. Tabii annem çalışıyordu. Dayım vardı. Dayım hafta sonları bizi gezmeye götürüyordu. Bazen hipodroma giderdik.
8-10 yaşlarında, İzmir'de. Tabii oradan bir bağımlılık kazanıyorsun, sonra büyüdüğün zaman arkadaşların diyor ki 'kupon yapalım'. Derken bir anda ortamın içindesin. Tabii ilk önce anlamıyorsun bunun ne kadar zararlı bir şey olduğunu.
Kaybettim. Yani çok uçuk rakamlar olmasa da kaybettim. Sadece o değil, arkadaş çevresine de ben çok para kaptırdım. Bunlar saklayacağım şeyler değil. Ama artık başka bir hayatım var. Başka bir dünyam var. Kimse içimi bilemez. Kimse bunu anlayamaz. Çok sıkıntılardan geçtim ama Allah beni ayakta tuttu. O güçle yaşıyorum ben. Başka hiçbir güç, bir futbolcuyu, bu kadar ezilen, bu kadar aşağılanan futbolcuyu hiçbir güç ayakta tutamaz. Bu net. Ben eğer bugün çıkıp oynuyorsam Allah'ın verdiği güçle oynuyorum. Bana herkes 'futbol hayatın bitti' dedi. Bugün top oynamaya tekrar başladım. Ben bugün Allah'ın izniyle, hiç olmadığım kadar güçlüyüm.
Ailem inanmadı benim at yarışını bıraktığıma. Annem inanmıyor. Eşim inanmıyor. Arkadaşlarım inanmıyor. Ama eşim şöyle bir şey yaşıyor. Bir bakıyor bu adam 5 vakit namaz kılıyor. Bu asla sabahın 5'inde kalkmaz. Bakıyor, bir senedir kalkıyor. O da şaşırıyor. Ama Allah öyle bir şey verdi ki bana. Bir anda gittim, tövbe namazımı kıldım; 'Allah'ım' dedim, 'Ben tövbe ediyorum.' Bıraktım. Şu an sanki hiç oynamamış gibiyim. Bir gün annemle eşimin konuşmasına şahit oldum. 'Anne bak, benim böyle işlerle işim olmaz' dediğim halde eşime 'Kızım gerçekten bıraktı mı?' diye soruyor. Eşim 'Valla bıraktı ama ben de inanamıyorum' diyor anneme. Bana biri 'at yarışını bırak' dediğinde onunla konuşmazdım. Tabii o günlerde gençsiniz, destekçiniz yok etrafınızda. Kimse de yol göstermiyor. Yol gösterenlerin hepsi ya kumara git diyor ya da etrafa para saçtırıyor. Benim arkadaş çevrem böyleydi. Hep kullandılar yani. Ama Allah'a şükür hiç biri yok. Şu an etrafımda olanların hepsi çok değerli insanlar. Bundan sonra hayatıma girecek insanlarda arayacağım tek şey Allah korkusu.
Eşim ve annemle çok ettik. Onlara, 'Bana artık bırak demeyin, bunu bırakmayacağım. Niye ısrar ediyorsunuz?' dedim. Ama nasip işte. Annem de bıraktığıma inandıktan sonra bana 'Allah dualarımı kabul etti' dedi. 2,5 sene sonra ilk defa konuşuyorum. Anlatmadığım şeyleri ilk defa size anlatıyorum. Bunlar özel şeyler. Ama insanların çoğu bunları bilmiyor. Bilmesini istiyorum. İnsanlar benim hakkımda ileri geri konuşuyor. Artık konuşmasınlar. Kimin suçlu kimin suçsuz olduğunu bilemezler. İnsanların hakkına girmesinler. Kul hakkını ödeyemezler.
Hepsini bedava verdim. 3 tane vardı. 1 sene önce verdim. Hiç birinden de para almadım. Arkadaşıma, 'Bu iş haram, istiyorsan al' dedim. 'Alırım' dedi. Aldı. Yemin etmişim. Tövbe etmişim. Bir daha oradan gelecek paraya bakar mıyım?
3 Temmuz başladığında İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile Slovakya'da kamptaydık. 10 gün sonra polis bizi de davet etti. Benim de o ara transfer görüşmelerim vardı. Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe beni istiyordu. Hepsiyle de konuşuyorduk. Ama Galatasaray ile para ve bonservisimde anlaşmıştık. Abdullah (Avcı) Hoca bana, 'İskender'le git. Sizi gözaltına almayacaklar. 2 gün de tatil yapın, geri gelin.' dedi. Biz de hiçbir şey bilmiyoruz. Geldik, havaalanından aldılar. Ne olduğunu anlayamadık.
Genel hatlarıyla biliyoruz ama bizim hakkımızda ne var ne yok onu bilmiyoruz. Bizi direkt Organize Şube'ye götürdüler. Nezarete attılar. Öyle bekliyoruz. Avukatımız yok. İstanbul Belediye'nin bir avukatı geldi. Adamı tanımıyorum, etmiyorum. 'Anlat' diyor bana. 'Ne anlatayım' dedim. 'Sen bilmiyor musun?' dedi. 'Sen bilmiyorsan ben nereden bileceğim?' dedim. Bana anlat diyor avukat. Ben hayatımda karakola dahi gitmemişim. Nezarete koydular bizi. Aradan 8-9 saat geçti, yukarıya çıkardılar. Önüme 55 sayfalık bir doküman koydular. İçinde telefonda ne konuştuysam hepsi var. Soruları cevapladık. Avukat da yanımda. Bana 'Şimdi seni salarlar' dedi.
3-4 saat sürdü. İki defa ara verdik. Gece 11 gibi bitti. Avukat 'Savunma güzel' dedi. Her şey gayet normaldi. Bir baskı yoktu.
Hayır. Bir şeyden haberim yok ki. Ondan sonra avukat yarın savcı seni görmek istiyor dedi. Ertesi gün savcıya gittik.
Şimdi böyle bir şey beklemiyorduk ama tutuklanan insanlar vardı. Olabilirdi de. Ama bize söylenen bizi kimsenin almayacağıydı.
5 saat sürdü sorgum. Bir kez ara verdik. Aradan sonra işte o 9 paragraf cevaplarım var benim. Eğer polisteki savunmamı görürseniz, savcıdaki savunmamın neden değiştiğini anlarsınız.
Yine aynı avukat vardı. Avukat Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi'ne (CAS) gittiğimde de benimle geldi. Beni mahkemede desteklemedi, CAS'ta destekledi. Mahkemeye çağrıldı gelmedi. Savcının bana yaptığı baskıyı anlatmadı.
Mahkemeye gelse böyle böyle oldu dese belki her şey farklı olacak. Ben Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'na da (HSYK) itiraz ettim. Savcı bana baskı yaptı dedim.
Çocuklarımla tehdit etti. 'Benim istediğim cevapları vermezsen çoluğunu çocuğunu göremezsin' dedi. 'İstediğim cevapları verirsen de, işte kapı, tıkır tıkır aşağı iner gidersin' dedi.
'Ben sana inanmıyorum' diyordu. Benden isim istiyordu. Yoksa çıkamazsın diyordu. Avukata, dışarı çıkın, düşünün dedi. Avukat da bana diyor ki 'Bak savcı böyle diyor, tutuklayacak seni, ne istiyorsa yapalım, çıkarsın.' Ben o sırada ağlıyordum. Tamam dedim. Siz ne istiyorsanız onu yazın dedim. Neye imza attığımı bilmiyorum. Yemin ederim. Bu zamana kadar savcının baskı yaptığını anlattım. Yalanlamadı beni. Niye uydurayım böyle bir şeyi. Bu davada kullanıldım. Sahaya çıkıyorum, bana şike yaptı diyorlar. En iyi oynayanım, şike yaptı diyorlar. Uçmuşum o sezon, bir sürü takım beni istiyor, beni şikeyle suçluyorlar.
Adamlar 'seni istiyoruz' diyor. Ben de menajerim aracılığı ile diyorum ki -Serdar Adalı'yı at camiasından biliyorum- 'Abi transfer olduğumda, şu kadar euro'ya anlaştık ama bana bir tane at hediye etsin' diyorum. İsmini veriyorum atın. Bundan dolayı şike yapmış oluyorum. Öyle diyorlar benim için. Baksınlar o maça. Yıllarca kaptanlığımı yaptı Tayfur hoca. Çok severim kendisini. Ama yapmadım böyle bir şey. Onlar da o niyetle aramadı beni. Ben o maçta gol attım. Quaresma ile maçın adamı seçildik. İlk defa bir şey anlatayım size. Mahkemedeyiz. Hâkim bana soruyor. 'Oyundan çıktın Beşiktaş maçında, neden penaltı atmadın? Yahu şimdi ben nasıl o hâkime 'oyundan çıkan futbolcu penaltı atamaz' diyeyim. Maçı izlediyseniz ben golü penaltıdan attım zaten. Siz bunları bilmiyorsanız bana bu soruyu sorarsanız ben şike yapmadığımı size nasıl anlatayım? Spor mahkemesinin kurulması gerektiğini defalarca insanlar söylüyor. Hangi futbolcu gol atıp da şike yapabilir?
Gitmedim. Aslında Fenerbahçe için de gitmedim. Kendi durumumu anlatmaya gittim.
Evet. Beşiktaş dava için beni çağırmadı.
Fenerbahçe için de şike yaptı diyorlar. Nasıl olabilir? Maçı izlesinler. Bir pozisyon var. Lugano bana patlak gözlerle bakıyor. Ben de ona işaret ediyorum. Maçın içinde olan bir pozisyon bu. Ama bunu başka anlamlara yoruyorlar. O maçta bizim takımın 7 gol pozisyonu var. Topların hepsini ben getirmişim. Bir topum direkten dönmüş. Nasıl dersiniz, 'bu adam şike yaptı' diye?
Benim inancımdan kaynaklanan bir şey bu. Menajerim bana demiyor böyle böyle yap diye. Ben kendim soruyorum imama. Böyle böyle bir şey var. 'Bunun öbür tarafta vebali nedir?' diyorum. Böyle bir şey olursa diyorum. Ben ona böyle bir şey yapacağım demiyorum. Ben soruyorum ona. Bana diyorlar ki niye imamla konuştun? O benim inancımdan kaynaklanıyor. Ben çıktım oynadım. İmam bana tam tersini söyledi. İmamı dinlemedim. En basiti ben oynamam. Sakatım derim, oynamam. Hoca beni oynatmıyordu zaten. Abdullah Avcı beni çağırdı, 'Oynatmayacağım seni maçta' dedi. 4 gün sonra Beşiktaş ile kupa maçımız vardı. 'Seni oraya saklayacağım' dedi. 'Hocam' dedim 'beni oynat, yanlış anlar herkes'. Hocaya sorun bunları. Kendim oynamak istiyorum. 60. dakikada sakatlanıyorum. Hoca dışarı alıyor beni. Bir futbolcu şike yapacaksa eğer, yetenekli bir futbolcuysa niye çıksın maça? Hocası teklif etmiş oynatmayacağım diye.
Kendimi rahatlatmak için. Biliyorsunuz transfer etmek için böyle şeyler olabilir. Bana çok transfer teklifi geliyordu. Menajerim böyle bir şeyi doğal olarak bana ima ediyor. Hâlbuki böyle bir şey yok. Bana direkt demiyor ki sen böyle böyle yap diye. Para kazanmak istiyor, transfer yapmak istiyor. Fenerbahçe'ye, Beşiktaş'a gideceğim, iki maçta da oynama, sıkma diyor, sakatlanma diyor.
Hangi menajer bunu yapmaz? Ben de imama soruyorum, doğal olarak biz de futbolcuyuz. O an onu sormak geldi içimden. Tamam ben imama sordum, ben hatalıyım, böyle bir şey sormamam lazım, cahilce bir şey. Ama ben imama sorduktan sonra onu dinleseydim ben o maça çıkmazdım.
İmam işte taraflar anlaşmışsa böyle bir şeyin olabileceğini söylüyor. Bu insanlara komik geliyor. Ama her imam farklı yani. Bana CAS davasında bile bunu sordular.
Tabii. İmama gittin, böyle böyle demişsin diye sordular. Bir tanesi, 'Bizde tam tersi' diyor, 'Biz gideriz papaza, her şeyimizi anlatırız, günah çıkartırız'. Ona, 'Bizde böyle değildir' dedim. 'Biz imama direkt günahları, olayları anlatamayız'.
Mahkeme anlamadı derken, mahkeme benim savcılık ifademe inanıyor, bana inanmıyor ki.
Almıyor. Sadece savcıya verdiğim ifadeyi baz aldılar.
Onlar da savcıyı baz aldı. 'İmzan var' dediler. Ama dediler ki sen şike yapmadın. Sen teşebbüs ettin. 2 sene ceza verdiler.
Fenerbahçe'yi koruyor, Beşiktaş'ı koruyor bilemem. Ben teşebbüsten 2 sene ceza aldım. Çok ağır bir ceza yani. En azından şike yaptı demediler. En çok o incitirdi beni. Yapmamış bir insana teşebbüs dediler. Teşebbüs dediklerinde biraz buruk da olsa, bu da iyi diyorsunuz. Bu davayı bir futbolcuyla kapattıklarını gördünüz işte.
Bana kulüp sahip çıkmadı. Beni İstanbul'a gönderdiler. 2 gün sonra da sözleşmemi feshettiler. Bizi yalnız bıraktılar. Belediye çıkıp diyebilirdi biz futbolcumuza inanıyoruz, güveniyoruz. Bunu en çok da başkanımız Göksel Gümüşdağ diyebilirdi. Beni çok iyi tanıyordu çünkü. Bir tek Rıdvan Dilmen dedi 'suçsuzdur'. Bir tek o söyledi. Ümit Özat'ın da söylediğini duydum.
Bana en çok dokunan İstanbul Belediye'nin sözleşmemi feshetmesi. Ve bizi kulüp menajeri Kamil Dizdar dışında kimsenin ziyarete gelmemesi.
Yani şu anlamda söyledi onu, bu maç bizim maçımız değil derken 4 gün sonra kupa maçımız var. Sakatlanmayın tarzı söyledi orada. Belediye'nin o maçta hiçbir hedefi yoktu. Ama buna rağmen siz kaçırdığımız pozisyonlara bakın.
Evet. Her maçtan önce gelirdi. Beşiktaş maçından önce de geldi. Primi açıkladı.
Bu dava büyük bir dava. Artık bazı şeyleri konuşmak doğru değil. Artık ben önüme bakmak istiyorum.
Bu soruların cevabını mahkemede verdim zaten. Yargıtay aşaması devam ediyor. Konuşmak doğru olmayabilir. Benim asıl derdim insanları inandırmak değil, yaptığımız yanlışlardan döndük, insanlar bunu bilsin istiyorum.
Gaziantepspor bana sahip çıktı. Başkana, yönetime, Kızıl ailesine çok teşekkür ediyorum. 2 sene arkamda durdular. Buruk geldim buraya. 5 ay oynamamıştım. Onun üzerine 1,5 sene daha eklendi. Ama kulüp yine sahip çıktı. Şimdi onlara bir vefa borcum var.
İnsanlar bana inanıyor. Bu da beni mutlu ediyor.
Belki psikolojimi bozmak için yaptılar ama hiç hoş değil. 2,5 sene ceza almışım, artık bitti benim cezam. Ama diyorum ya insanın üstüne bir leke geldiği zaman bunu gerçekten silmesi belki yıllar alır. Belki ömür boyu silinmez yani.
Yapmadığım şeyin cezasını çektim. Ona rağmen 2.5 sene gıkımı çıkartmadım. Artık top oynamak istiyorum. Bu işlerle de kimsenin beni konuşmasını istemiyorum.
Çünkü Trabzonsporlular da yazılanlara inanıyor. Sülalem Trabzonlu. 2004-05 sezonunda bir röportajım var. Orada 'Trabzonspor'un her maçına gittim.' dedim. Fenerbahçe maçında aslanlar gibi topumu oynadım. Trabzonlular her şeye inanmasınlar. Hakkıma girmesinler. Kalbime inansınlar. Gerçekten böyle bir şey yapmadım.
Annem Akçaabatlı. Dayılarımla, anne tarafımla büyüdüm. Ama Altay'ı tutuyorum. Dayım İzmir'de Trabzon'un çok maçına götürdü beni.
Maçtan önce annem arıyor. 'Oğlum, böyle şeyler konuşuluyor.' diyor. Kadının içine mi doğuyor ne? Diyor ki 'Oğlum bak, böyle şeyler olmasın. Hakkımı helal etmem.' 'Anne olur mu?' diyorum.
Sanki biz Fenerbahçe'yi her zaman Kadıköy'de yenmişiz gibi. Maçtan sonra dayım aramadı. Karşındaki takım Fenerbahçe. Trabzon'u duman ettiler.
3 sene men dediklerinde düşündüm. O bir hafta çok düşündüm. Ama o arada destek aldığım abilerim vardı. En büyük desteği verenlerden biri Koray Avcı'dır. Ona çok teşekkür ederim. Futbolu bırakmayı kafamdan geçirdiğim anda beni ayağa kaldıran odur.
Geçmişten kazandıklarım vardı ama şöyle bir durum oldu; o dönem aldığım bazı şeylerin kredileri devam ediyordu. Borçlarım vardı. Kumar oynuyorsunuz, o dönem farklı bir dönemdi. 2,5 sene oynamazsanız neyle geçineceksiniz? Borcunuz da varsa birtakım sıkıntılar yaşayacaksınız tabii. Şu an Allah'a şükür kimseye muhtaçlığımız yok. Sadece tek derdim futbol oynamak. Maddi sıkıntıları herkes yaşıyor.
Yani şimdi dosya Yargıtay'da, bilmiyorum ki ne karar verilecek? Mehmet Berk'e de üzülüyorum
Görmedim.
Aslında çok kızgındım ama şimdi ona da üzülüyorum. Çünkü insanlar onun yüzünden bana şikeci diyor. Ve günaha giriyorlar. Hakkıma giriyorlar. Bana güzel bir hayat sundu Allah. Ben Mehmet Berk'i suçlamıyorum. Belki o olmazsa bu güzellik gelmeyecekti.
Hayır. O hayatımda olmasaydı bana bu güzellik gelmeyecekti. İnşallah Allah insanların aklından da çıkartacak bu düşünceleri. Şu an başka bir halet-i ruhiye içindeyim. Kim verebilir bu halimi bana?
Var. Etrafımızda bize hayatı anlatacak insanlar olmadı. Gerçekten doğru bir rehber bulamadık. Beşiktaş'ta o zaman Burak vardı, Gökhan Güleç vardı, gençlere bir tane yönetici sahip çıkmadı. Bir gün bana Başkan Yıldırım Demirören, 'Senin bu gece hayatın ne olacak?' diye sordu. 'Başkanım' dedim. 'Ben evliyim. Çocuğum olacak. Nerede gördünüz beni?' Ama yıllarca buna Beşiktaş taraftarı inandı. Yol gösteren yoktu. Başına buyruk bırakıyorlardı bizi. Ama o dönem Koray abi, Okan Buruk abi çok nasihat etti. Onları dinlemedik. Dinleseydik belki her şey çok farklı olurdu.
İki çocuğum var. Kızım Eylül 7 yaşında. Oğlum Kerem bir yaşına basmak üzere.
Askerdeydim diyordum. Askerlik hakkımı doldurdum yani (gülüyor).
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.