Fıkıh literatüründe "fıtır sadakası" deyimiyle ifade edilen fitre, "Ramazan Bayramı'na kavuşan ve temel ihtiyaçları dışında artıcı olsun veya olmasın nisap miktarı mala sahip olan Müslümanların kendileri ve velayetleri altındaki kişiler için vermekle yükümlü oldukları sadaka" diye tanımlanmaktadır. Allah Teala'nın kişiye ve velayeti altındakilere canını bağışlamış olmasına karşılık bir şükran davranışı olarak meşru kılınmıştır. Bu yüzden fitreye "baş sadakası" veya "beden sadakası" da denilir.
Fitrenin dinen gerekli olmasının dayanağı sağ olarak Ramazan Bayramı'na kavuşmuş olmaktır. Birinci gün tan yerinin ağarması ile fitre vacip olur. Buna göre bayramın ilk günü tan yeri ağarmadan önce Müslüman olan kişinin veya yeni doğan çocuğun fitresinin verilmesi gerekir. Buna karşılık bu vakitten önce vefat eden, fakir düşen kişi için veya tan yeri ağardıktan sonra zengin olan kişi veya yeni doğan çocuk için fitre vacip olmaz. Gerekli mal varlığına sahip olan kimse küçük veya akıl hastası da olsa veli veya vasîleri onların malından onlar adına fitre vermekle yükümlüdürler. Ramazan'da bir özrü sebebiyle oruç tutmakla mükellef olmayan bir Müslüman da fitre vermekle yükümlüdür. Zekattan farklı olarak fitrenin gerekli olması için sahip olunan malın "artıcı" olması ve üzerinden bir yıl geçmesi şart değildir.
Hz. Peygamber ve sahabe dönemindeki uygulamalar, fitre miktarı ile bir fakirin içinde yaşadığı toplumdaki orta halli bir ailenin hayat standardına göre bir günlük yiyeceğinin karşılanmasının hedeflendiğini göstermektedir. Ancak fitre miktarı belirlenirken "bir günlük gıda ihtiyacı"nın fitre verilecek fakirin hayat şartlarına göre değil, fitre veren kimsenin hayat şartlarına göre belirlenmesi tercih edilmesi gerekir. Buna göre fitre veren kimse kendi günlük gıda tüketiminin ortalamasını ölçü almalı ve bunun parasal değerini fitre olarak vermelidir. Böyle bir uygulama fitrenin anlam ve gayesine daha uygundur. Nitekim Kur'an'da yemin kefaretiyle ilgili olarak "ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek" (Maide, 89) ifadesi de böyle bir ölçünün alınmasını haklı ve gerekli kılmaktadır.
Fitre Ramazan ayının başından itibaren bayram namazına kadar herhangi bir anda verilebilir. Yoksulların ihtiyaçlarının giderilmesi amacına uygun olarak fitrenin bayramdan bir-iki gün önce ödenmesi teşvik edilmiştir. Bayram namazından önce fitreyi verecek birisini bulamayan kişi, bunu daha sonra herhangi bir fakire veya belirli bir fakire vekaleten verilmek üzere birine emanet edebilir. Bunu yapan kişi fitre yükümlülüğünden kurtulmuş sayılır. Fitre veren kişi bu niyetle fitresini verir, ancak fakire "Bu fitredir" deme zorunluluğu yoktur. Fitrenin fakirin veya vekilinin bizzat şahsına verilmesi ya da doğrudan mülkiyetine geçirilmesi gerekir. Kamu hizmeti gören hayır kurumlarına fitre verilmez. Fakat bu kurumlar aldıkları fitreleri fakirlere ulaştırıyorlarsa, vekil sıfatıyla onlara verilebilir. Zekatın verildiği yerlerle fitrenin verildiği yerler aynıdır. Bunların başında da fakirler gelir. Zekat verilmeyen kimselere fitre de verilmez. Fitre veren kimse öncelikle kendi muhitinin fakirlerine ya da uzakta otursalar bile fakir akrabalarına verir. Bir kimse kendisinin ve ailesinin fitresini bir fakire verebileceği gibi, birkaç fakire de dağıtabilir. Yine birçok kişi de fitrelerini bir kişiye verebilirler (daha geniş bilgi için bkz. H. Mehmet Günay, Zekat Kitabı, İst. 2007, s. 95-106).