Medipol Mega Üniversite Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Doç. Dr. Taha Can Tuman, sosyal anksiyete bozukluğu hakkında açıklamalarda bulundu. Doç. Dr. Tuman, sosyal anksiyete bozukluğunun, kişinin küçük duruma düşeceği ya da rezil olacağı bir biçimde davranacağı gerekçesiyle, sosyal ortamlarda başkaları tarafından olumsuz değerlendirilmekten yoğun şekilde kaygı duyma ve korkulan durumlardan kaçınma eğilimi gösteren karakterize bir hastalık olduğunu söyledi.
Sosyal anksiyete bozukluğu olan bireylerin, sosyal bir karşılaşma sırasında tipik olarak paniğe benzer semptomlar yaşadığına dikkati çeken Doç. Dr. Tuman, “Bu durumlar, topluluk önünde konuşmayı, umumi tuvaletleri kullanmayı, diğer insanlarla yemek yemeyi veya genel olarak sosyal temasta bulunmayı içerebilir. Bu bozukluğa sahip kişiler, eylemleri nedeniyle sosyal ve/veya performans durumlarında küçük düşürülmekten veya utanmaktan korkar ve artan kalp hızı, terleme ve diğer otonomik uyarılma belirtileri ile yoğun endişeli hale gelebilir. Bakışları üzerinde hissettiği ve eleştirileceğini düşündüğü ortamlarda aşırı bir anksiyete yaşar, bir yandan da anksiyete belirtilerinin diğer insanlar tarafından fark edilmesinden ve buna bağlı olarak rezil, gülünç duruma düşmekten korkar. Titreme, terleme, kızarma, sıcak basması, baş dönmesi gibi bedensel belirtilere sık rastlanır. Bu bedensel semptomlar, ek kaygıya neden olabilir ve genellikle, sosyal ortamlarda kaygılarını artıran koşullu bir korku tepkisine yol açar” diye konuştu.
Doç. Dr. Tuman, “Her 100 kişiden 13’ünde sosyal anksiyete bozukluğu görülmektedir. Kadınlarda biraz daha sık görülür. Genellikle ergenlikte başlar. Korkulan sosyal durumla karşılaşma hemen her zaman kaygıyı doğurur. Kişi, korkusunun aşırı ve anlamsız olduğunu bilir. Korkulan sosyal durumdan kaçınma, kaygılı beklentiye neden olur ve kişinin olağan günlük işlerini, mesleki işlevselliğini, toplumsal ilişkilerini bozar. Tedavide ilaç tedavisi ve psikoterapi birlikte kullanılır. Terapide öncelikle kişinin, eleştirilme, olumsuz değerlendirilme, dışlanma, aşağılanma, reddedilme gibi bilişsel düzeydeki endişeleri açığa çıkartılır. Sonraki aşamada ise, korkularının temelinde yer alan bu tür olumsuz düşüncelerin, hastayla birlikte ele alınarak, düzeltilmesi amaçlanır. Oluşturulan bilişsel değişiklikler, üstüne gitme gibi davranışçı uygulamalarla pekiştirilirken, düşüncenin yanı sıra davranış düzeyinde de değişikliğin olması sağlanır” ifadelerini kullandı.