Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Özel Yayını'nda gündemi değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmalarından öne çıkanlar:
Seçimin asla kazası olmaz. Ben vatandaşlarıma, partili partisiz fark etmez, demokratik hakkını muhakkak kullanması gereğini hatırlatmak istiyorum.
Yurt dışındaki vatandaşlarımızın bütün haklarını zorlaştırmalarına rağmen, birçok engeller önlerine çıkarmalarına rağmen, yılmadılar, usanmadılar hatta yüzlerce kilometre uzaklıklardan gelip oylarını kullandılar. Çok eza, cefa çektiler. Gerçekten benim yani Türkiye dışındaki bütün vatandaşlarımızın bu konudaki duyarlılığı, her türlü takdirin üstündedir. Şimdi bu seçimlerde de yine ben vatandaşlarımın buralarda atacakları oylarla Türkiye'deki bu yeni yönetim sisteminin değişikliğine katkılarının olacağına inanıyorum.
Türkiye neredeydi nereye geldi buna bakmak lazım.
Bay Muharrem, üniversiteleri ücretsiz yapacağını söylüyor. Üniversiteler zaten ücretsiz. Bundan haberi yok.
Türkiye'nin ulaşım alt yapısında devrim yaptık. 29 Ekim 2013'te açtık, şu ana kadar 268 milyon yolcu Marmaray'dan geçti.
Türkiye asla eski Türkiye değil. CHP'nin eski Türkiye'si değil. Türkiye, Nuri Demirağ’ın uçak fabrikasının gaz fabrikasına dönüştürüldüğü Türkiye değil.
Yeni Havalimanında 100 bin kişi çalışacak. Bu Batı'yı çıldırtıyor, 'Bu çılgın Türkler ne yapıyor' diye. Daha çok çıldıracaklar
Temennim odur ki burada bir yanlışa düşmezler. Ama şunu bilmeleri lazım Türkiye artık eski Türkiye değil. CHP zihniyeti uçak fabrikasını kapattı ve orayı gaz ocağı fabrikası yaptı. Türkiye artık o dönemdeki Türkiye değil.
Her şeyden önce şunu söyleyeyim. Pazartesi Türkiye çok farklı şekilde uyanacak. Yabancı birçok köşeler falan onlar kurlarla ilgili olayı iyice düşürmeye başladılar. Şimdi bu gösteriyor ki onlar da yaptırmış oldukları kamuoyu araştırmasında durumun bekledikleri gibi değil tam teresine gittiğini gösterdi. Büyümedeki 7,4 oranı çok çok önemli biz şimdi G7 ülkeleri arasında 2., OECD ülkeleri arasında birinci sıradayız. Türkiye artık işsizlikte son dönemlerin en düşük rakamlarına kadar geldi. Genç işsizlikte de bir düşüş var. Bunlar bir şey gösteriyor. Türkiye karşı tarafa bir güven veriyor.
Savunma sanayinde ihtiyacımızın yüzde 20'sini karşılayabiliyorduk ama şimdi yüzde 65'ini karşılar hale geldik.
Gerek Sayın İnce gerek Sayın Kılıçdaroğlu’nun kongrelerde birbirlerine karşı hakaretlerini bilirsiniz. Tüm seçim kampanyası boyunca ben bunları dev ekranlarda gösterdim. Şu anda ben yine de bay Muharrem’in Bay Kılıçdaroğlu’nun ciddi bir oyununa geldiğini düşünüyorum. Seçimi kazanamayacağını biliyor zaten. Ama seçimden sonra ben Bay Kemal’i daha rahat yerim. Burada benim milletimin Pazar günü bunlara anlayacakları dilden bir demokratik cevap vermeleri lazım.
Edirne cezaevinde terör örgütünün arkasında olduğu bir kişiyi ziyaret ediyor. İcazet alıyor veya destek alıyor. Bu adam 7 Haziran seçimlerinin akabinde Kürt kardeşlerimi sokağa döküp, 53 Kürt kardeşimin ölümüne neden olan kişidir. Tutuklu olmak bu noktada seni temize çıkarmıyor. Belki de bu süreç içerisinde mahkum olacaksın Bunları bizim görmemiz lazım. Bizim üzüntümüz, muhalefetin Cumhurbaşkanı adayının onu ziyaret edip meydanlara çıkıp söylemesi. Bunlarla milleti aldatamazsın. Biz Güneydoğu’da güçlüyüz. Hele ben bu kayyumlarla başlayan süreçle Güneydoğu şu anda bir başka. Buralarda biz çok ciddi yatırımlar yaptık. Biz yapım ekibiyiz. Niye? Buralar bizim vatan topraklarımız. Terör örgütü yakıp yıktı diye öylece bırakamayız.
Kayyumlarla başlayan süreçte, Hakkari, Diyarbakır şimdi başka. Ciddi yatırımlar yaptık, biz yıkım ekibi değil yapım ekibiyiz.
Kürt anneleri bu şekilde ağlatan bu PKK terör örgütü bu HDP nasıl oluyor da hala oy alıyor. Anlamakta zorlanıyorum. Ben şu anda devranın değiştiğini düşünüyorum. Van, Diyarbakır mitingleri muhteşemdi. Şanlıurfa, Gaziantep muhteşemdi. Şanlıurfa ve Diyarbakır’da açık ara öndeyiz. İnşallah bu defa Diyarbakır’da farklı bir netice koyacak diye inanıyorum. Mardin inşallah koyacak diye inanıyorum.
İnkar politikalarını ayaklarının altına alan biziz, ret politikalarını ayaklarımızın altına alan biziz, asimilasyonu ortadan kaldıran biziz.
Terörle mücadelede Türkiye’nin güvenlik güçlerinin ne denli bir özgüven sahibi olduğu ortaya çıktı. Şahsen zaman zaman kendi göbeğimizi kendimiz keseriz dedim. Gerek Fırat Kalkanı, gerek Zeytin Dalı harekatı bunun en somut örnekleriydi. Sayın Obama döneminde Zeytinlik Operasyonu diye Fırat Kalkanı Harekatı’nın öncesi operasyonu yapacaktık. Fakat bizi aldattılar. Bu Zeytinlik Operasyonu’nu yapmış olsaydık belki de Fırat Kalkanı’na gerek kalmayacaktı. Münbiç’i de o Zeytinlik Operasyonu içerisinde halledecektik. Ama bu verilen sözler yerine gelmedi.
Gelmeyince de bu Trump yönetimi iş başına geldi. Onunla da bu durumu konuştuk. Ona da aynı şeyleri söyledim ikili görüşmemizde. Dedim ki; ‘siz yanınıza PYD’yi alıyorsunuz, YPG’yi alıyorsunuz bunlar terör örgütüdür. Bunlar PKK’nın yan kollarıdır. Yapmayın, gelin biz bunu beraber yapalım.’ Dediler ki; ‘benim generallerim bana bu konuda Türkiye’nin silahlı kuvvetleriyle bu iş olmaz, ÖSO ile bu iş olmaz diyorlar. Dedim ki; ‘biz buraya iki tugay tahsis ederiz. Özgür Suriye Ordusu da bu işte rol alacak ve biz beraberce bu işi başarırız.’ Baktım ki heyetler arası toplantıya geçtik. Bunlar aynı şeyde direniyorlar. Aynı şeyde de direnince ben ‘kusura bakmayın. Siz yolunuza, biz yolumuza.
Biz o toplantıdan sonra kararımızı verdik ve Fırat Kalkanı Harekatı’nı başlattık. Fırat Kalkanı Harekatı’yla da onlar aslında ne kadar yanıldıklarını gördüler ve biz 3 bin DEAŞ’lıyı derdest ettik. Demek ki Türkiye bunları yapabiliyor. Kiminle? Özgür Suriye Ordusu’yla. ÖSO’nun bu konudaki hakkını da kendilerine teslim etmek lazım. Onların şehadete çok farklı bir inançları vardı. Bizim askerlerimize de güvenleri gerçekten çok çok iyiydi. Onların lider kadrolarını ağırladım. Onlarla da görüşmelerim oldu. Lider kadrolarının bize olan sadakatlerini de gördüm. Hele hele bunların içerisinde biri vardı ki çok enteresan. Her tarafından delik deşik olmuş. Midesini komple almışlar. O haliyle hala savaşıyor ve onun öldürülmesi için de özel yüklü bir prim vermişler. O hiç yılmıyor. Böyle insanlar var ÖSO’nun içinde.
Bu çalışmaların akabinde de biz Rusya’yla münasebetlerimizi iyi götürdük. Biz en azından Fırat’ın batısındaki çalışmalarımızı çok daha verimli bir şekilde götürelim dedik. Benim Sayın Putin’le olan gerçekten özel ilişkilerim, bunun yanında istihbaratın ağırlığı, dışişleri bakanımın, dışişleri bakanlarıyla münasebetleri ve yoğun ilişkilerimiz, bunların hepsi önce Soçi çalışması, ardından Ankara… Tabii bunların hepsi Astana çatısı altında yürütüldü. Buna sadık kalmak suretiyle çalışmaları sürdürdük. Daha sonra Zeytin Dalı Operasyonu’na girdik. Zeytin Dalı Harekatı’nda da bizim bütün çalışmamız Rusya’yla beraber oldu. Rusya’yla beraber başarılı gitti. Şu an itibarıyla Zeytin Dalı Operasyonu’nda 4600’ü aşkın terör örgütü mensuplarını etkisiz hale getirdik. Hala devam ediyor. Burada artık PYD veya YPG kim olursa olsun bizim orada 12 gözlem kulemiz var ve bu 12 gözlem noktasıyla Afrin tamamen kontrol altında.
En deneyimli iki siyasi lider vardır. Bir Putin, bir de ben. Çünkü başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı sürecimizi şöyle art arda koyduğumuz zaman 15-16 yıllık bir sürecimiz var. Putin’in hakeza öyle. Şimdi bu süreç içerisinde yaptıklarımız, yapacaklarımız var. Amerika’nın da bu attığımız adımlardaki duruşumuz onlara mesaj veriyor. Bunlar öyle eğilip, bükülen bir takım değil. Öyleyse hakkı neyse hakkını ister. Biz hakkımızın dışında bir şey istemiyoruz. Dolayısıyla da koalisyon güçleriyle ilgili ortada bir Fransa var, Almanya, İngiltere var. Bunlar Türkiye’nin burada haklılığını görmeleri, bunu teslim etmeleri lazım. Bunu teslim etmezlerse biz eğilip bükülmeyiz. Burada bizim duruşumuz bu defa hakkımızın gereğidir. Buradan tehdit yiyen Türkiye’dir.
Sayın Macron’un ‘ne zaman çıkacaksınız, fazla durmayın’ diye lafları oldu. Kendisine dedim ki; ‘Sayın Macron, siz Cezayir’de ne kadar kaldınız? Ruanda’da ne kadar kaldınız? Onların takvimini bir önünüze getirin. Bizimkini konuşuruz. Biz orada işimiz bitene kadar kalacağız. Kaldı ki biz orada katliama gitmedik. Ama siz Cezayir’de katliama gittiniz. Ruanda’da katliama gittiniz. Biz bunları yapmıyoruz. Biz sadece terör örgütleriyle uğraşıyoruz. Bu terör örgütleri Suriye’nin kuzeyinde bir koridor oluşturmak, Türkiye’yi kuşatmak istediler. Bu örgüt bir terör örgütüdür.’
Anamuhalefet partisi CHP bir kere bu darbe girişiminin adeta içinde. O geceden daha önce bir radyo programında ‘bir darbe olsa tankların önüne ilk ben çıkarım’ diyen kişi Kılıçdaroğlu’dur. O gece, 23.17 Atatürk Havalimanı’na beyefendi iniyor. Atatürk Havalimanı’nda on binler var. O saatlerde ben de açıklamamı yapmışım. O açıklamada ne diyorum? ‘Bütün vatandaşlarımı meydanlara davet ediyorum.’ Ben de geliyorum diyorum. Binali Bey o da bir yandan Ankara’ya hareket etmiş. Biz de Marmaris’ten Enerji Bakanı Berat Bey, kızım, eşim, torunlarım beraberce oradan çıkıyoruz ve son ana kadar pilota Ankara mı İstanbul mu söylemiyoruz. Belli bir mesafeden sonra pilota söylüyoruz ve İstanbul’a biz de geliyoruz. İstanbul’a geldiğimizde tabii üzerimizde F-16’lar uçuyor ama halk orada büyük bir heyecanla bekliyor.
23.17’de gelen o beyefendi oradan tanklarla anlaşıyorlar. Tankların arasında otomobiliyle Bakırköy Belediye Başkanı’nın evine geçiyor veya Belediye Başkanlığı’na gidiyor. Oradan süreci takip ediyor. Çünkü kahvesini içerken elimizde belgeler var. Senin zerre kadar teröre karşı, darbeye karşı, çünkü bu bir darbe, bir tavrın olsa on binler orada dururken sen niye oradan ayrı duruyorsun. Sen de gelseydin o vatandaşların arasına karışsaydın. O vatandaşlarla beraber darbeye karşı yüreğini ortaya koysaydın. Ama onda yürek yok ki, korkağın teki bu. Hemen öbür tarafa geçiyor. ‘Bana haber vermedi ki’ diyor. Ben sana özel davetiye mi çıkaracağım. Ben Cumhurbaşkanı olarak milletin tamamına bu çağrıyı yapmışım ve milletin tamamı da oralarda. Enteresan olan bir şey var. Bağdat Caddesi’nden tanklar geçiyor bu tanklar alkışlanıyor. Bu da manidar. Bunun üzerinde düşünmek lazım.
7 Ağustos’ta Yenikapı’da yaptığımız büyük organizasyonda ben Sayın Bahçeli’ye davet çıkardım. Sayın Bahçeli hemen döndü, katılıyorum dedi. Ama bu Cuma akşamına kadar dönmedi. Katılmayacağını söyledi. Baskılar geldi, baskılar geldi son anda Cuma günü katılacağını söyledi. Ondan sonra da bir taraftan ‘ben zaten bundan yanaydım, yürümeyeceğini biliyorum’ gibi terse kampanyalar yapmaya başladı. Çünkü o darbeye karşı değildi.
Darbenin faili FETÖ, Kemal Batmaz’la ilgili yeni belgeler ortaya çıktı. Ortaya çıkan belgeyle de iyice köşeye sıkışmış olacaklar. Ana muhalefet partisinin gerek adayının gerekse genel başkanının kesinlikle darbeyle mücadele diye bir derdi yok.
Meclis'in Hükümeti denetim araçları daha da güçlendirilmiş olarak devam ediyor. Yargı da bu denge içinde çok daha sağlıklı çalışma imkanı bulacak. Yüksek yargı organlarının üye seçiminin bir kısmının Cumhurbaşkanı ile Meclis arasında dağıtılmış olması bu dengeyi daha da güçlendiriyor. Özetle yeni sistemde herkes kendi işini yapacak, kimse diğeri üzerinde tahakküm kurmaya çalışmayacak.
Her şeyden önce tabii bu yeni yönetim sisteminde demokrasinin ve Cumhuriyet'in temel niteliği olan güçler ayrılığını kesinlikle zayıflatmıyor, tam tersine daha da güçlendiriyor, tahkim ediyor.
Yeni model, özellikle yürütmenin çok daha hızlı, pratik ve sonuç odaklı hareket etmesine imkan sağlıyor.
Parlamenter sistemde, hükümet Meclis çoğunluğu içinden çıktığı için pratikte yasama ve yürütme aynı gücün kontrolünde oluyor. Hükümet cenahından gelmeyen hiçbir tasarı veya teklifin Meclis Genel Kurulu'ndan geçme şansı yoktu. Biz, hükümetle Meclis'in irtibatını bu attığımız adımla kopartarak, bu pratik işleyişi bozmuş oluyoruz. Yeni sistemde hükümetin bütçe dışında Meclis'e kanun tasarısı gönderme yetkisi bulunmuyor.
Cumhurbaşkanlığı Yeni Yönetim Sistemi'yle birlikte istişare mekanizmalarının kurumsallaştığı, kararların daha hızlı ve doğru bir şekilde alınıp uygulandığı bir yapı oluşturuyoruz. Bu yeni yapı, milletimizin hayal ettiği projeleri hayata geçirmek için bizlere zaman tasarrufu sağlayacak.
(Birleşecek bakanlıkların personelinin durumu) Burada aslında sağa, sola dağılma diye bir şey söz konusu değil. Hepsi, kamu çalışanlarımız olarak mevcut görevlerine aynen devam edecek.