Bu ayırdedici yönünü özenle bir kenara not ettikten sonra,
“Memlekette Demokrasi Var”
ın temel sorununun, fantastik boyutları da bulunan böylesine güzel ve anlamlı bir politik hikâyeyi ona yakışan kalitede bir sinemayla besleme noktasındaki yetersizliğinde düğümlendiğini belirtmem gerekiyor. Söz konusu filmle uzun yapımcılık yıllarının ardından ilk senaristlik ve yönetmenlik sınavını veren
, girdiği bu çetin çeviz sınavdan çok da kesin bir başarıyla çıkamamış ne yazık ki…
ve
gibi eski tüfekler, onların kuşağında fazlasıyla varolduğunu bildiğim
ve bu tür bir çalışma disiplininin getirdiği tartışmasız bir itaatle hikâyede üstlerine düşeni fazlasıyla yapmışlar. Ki gayet keskin bir ulusalcı olarak tanıdığımız büyük usta
'in böylesine liberal bir senaryoyu onaylayıp başrolünü üstlenmesi de başlıbaşına bir devrim bana göre. Ayrıca, hiç de fena sayılmayacak olan bu kalabalık kadroya, daha genç kuşaktan
ve
gibi konuk oyuncular da gereken rengi katmaktalar. Ancak, film, monolog ve diyaloglarındaki sıkıcı didaktizm, özellikle bazı genç kuşak oyuncularının haftalık komedi dizisi kıvamındaki sallapati oyunculukları nedeniyle başlangıçta kendisinden umulan o
“tokat atıcı politik komedi”
kimliğine bir türlü tam anlamıyla ulaşamıyor. Başından sonuna kadar
“büyük sözler söyleyen bir sinema filmi”
statüsünün çevresinde gezinip duran bu yapımda
'nin
sına benzer bir acı lezzeti duyumsamayı bekleyen gözlerimiz ve kulaklarımız, 90 dakika boyunca hafiften derlenip toplanmış bir
ndan daha iyisini yakalayamadan, yoğun bir tatminsizlik duygusu içinde bitiş jeneriğine ulaşıveriyor.