Rusya Bilimler Akademisi Üyesi, Diyalog Avrasya Platformu kurucularından ünlü Rus tarihçi Prof. Dr. Rostislav Ribakov; “Fethullah Gülen bir bahçivan. Ben o bahçede yetişen insanların simalarından çok etkilendim. Diyalog, hoşgörü ve eğitim anlayışları ile manevi kriz yaşayan dünyamıza ilaç olmaya adaylar. Gelecekten çok ümitliyim. Ben görmesem de gelecek kuşaklar o güzel günleri görecekler. Bu yolu Gülen Hareketi açacak” diyor.
Birey, toplum ve devlet olarak sorunlarımız sürüyor ve biz artık üstesinden gelemiyorsak, yapılacak tek şey var;
Yeniden düşünmek, yeniden öğrenmek, yeni yollar aramak… Ama asla sorunlara teslim olmamak... Düşünürken büyük düşünmek, yerel ile evrenseli birlikte kapsayıcı bir ufukla düşünmek…Düşüncenin soyut cazibesine kapılmadan, rasyonelliğini, uygulanabilirliğini, insana ulaşabilirliğin de düşünmek… Bulanlar hep arayanlar arasından çıkar. Aramayanlar için, ne yazık ki söylenecek pozitif bir cümle yok…
Geçen hafta İstanbul'da iki gün süren bir toplantı vardı.
Diyalog Avrasya Platformu'nun ev sahipliğinde, Asya ve Avrupa'dan 25 başkentin Eğitim Müdürleri, “Eğitim'de Hoşgörü ve Diyalog” konusunu masaya yatırdılar. Toplantıdan önemli sonuçlar çıktı. Eğitim söz konusu olunca, dünyanın pek çok yerinde açılan Türk okulları da gündeme geldi. Doğal olarak, bu okulların fikir mimarı Fethullah Gülen de… Rusya Bilimler Akademisi Üyesi, Şarkiyat Enstitüsü Onursal Başkanı, Diyalog Avrasya Platformu kurucularından ünlü Rus tarihçi Prof. Dr. Rostislav Ribakov'da oradaydı. Birkaç kez dinlemiştim Ribakov'u.
Bir Rus entellektüelin gözünden görmek istedim, olup biteni, yeni arayışları, diyalogu, toleransı, eğitimi, Türk okullarını ve Gülen hareketini…
Hem sorunların kurtulmak için hem de sorun zannettiğimiz şeylerin aslında sorun olmadığını görebilmek için sık sık bir dış bakış geliştirmek lazımmış. Tabi ki iyi, güzel ve hayırlı olanı da görebilmek için, dış bakış yöntemi ile yeniden bakmak gerekiyormuş… Bildiğimiz sandığımız şeylerin, aslında ne kadar da cahili olduğumuzu düşünmeye ne dersiniz.
Not: Röportajda Rusça çeviriye destek veren sevgili Faruk Kaya'ya teşekkürlerimle...
Bu coğrafyada yaşayan aydınların biraraya geldiği gerçek manada bir entellektüel düşünce platformu. Coğrafyanın kültürel ve düşünsel yapısına çok olumlu katkı yapabilen bir organizasyon.
Zor bir soru, çünkü Rusya'da özellikle 30'lu yıllardan sonra dışarıdan gelen her türlü şeyi önce şüphe ile karşılama var. DA için de başlangıçta durumun farklı olmadığını düşünüyorum. Platformun coğrafyasında güçlü ve etkili iki ülke: Rusya ve Türkiye. Sovyetlerin dağılmasında sonra Rusya'da şöyle bir endişe vardı: Türkiye, Türk dünyasının başına geçecek ve Rusya'nın yeni düşmanları olacak. Fakat DA'nın toplantılardan sonraki deklarasyonlar, yapılan faaliyetler ve özellikle bu platformda çalışanların samimi yaklaşımları hem platforma üye olan aydınlarda hem de genelde çok olumlu karşılanmaya başladı. Cengiz Aytmatov gibi dünya çapındaki insanların platformda olması ve aktif olarak çalışmaları hızla o şüpheci yaklaşımı dağıttı.
Bence güzel düşüncelerin nereden geldiğinin önemi yok. Önemli olan doğru şeylerin söylenmesi ve yapılması. Türkiye ve Türk aydını bunu şu an dünyada en iyi yapan yer. Bunda Fethullah Gülen'in düşünce ve aksiyonlarının etkisinin olduğunu düşünüyorum.
Birçok organizeye imza attı. Moskova toplantısı en etkileyicilerinde birisidir. Kolonni Zal'da (Sütunlu Salon) yapıldı. Dünyadan çok önemli dini liderlerle birlikte 500'ün üzerinde düşünce ve bilim insanları katıldı.
Kesinlikle, DA'nın böyle bir misyonu var.
Evet, bu salon Lenin, Stalin ve Rusya Yazarlar Birliği'nin birçok programına ev sahipliği yapmış önemli bir yer. Programa Rusya Ortodox Klisesi de katılmıştı. Dünyanın çok ilgi duyduğu çok önemli bir toplantıydı. ”
Bu söyleme inandım, davet gelince geri çevirmedim. Rusya'da; “Doğru sözlerden bıktık” diye bir söz var. Söylemler güzel olabilir ama esas olan icraattır. Bu platformun hem sözleri doğru hem de icraatları beni cezbetti ve girdim. İyiki de girmişim.
İlginç bir rastlantı oldu DA Platformu ve Avrupa Başkentleri Eğitim Kulübü ikisi de 10. kuruluş yıldönümlerini kutluyorlar. İkisinin de ortak derdi eğitim. Bu toplantının İstanbul'da yapılması çok anlamlı. Ortak deklarasyonda güzel şeyler söylendi.
Onun üzerinde madde yayınladık, fikir vermesi açısından ittifak ettiğimiz bir maddeyi söyleyeyim; Bir komisyon oluşturularak eğitim programlarında ve kitaplarında ırkçılığın, ayrımcılığın, üstünlüğünün ve eşitsizliğin olup olmadığının araştırılması ve analiz edilerek ortaya çıkarılması gerekmektedir.
Güzel ve cesur bir inisiyatif, tüm katılımcılara örnek oldu, iyi bir fikir verdi. Ama ben Rusya'da önce kitaplarda kendimizi kötüleyen ifadelerin çıkarılmasını bekliyorum. Maalesef şimdiki kitaplarda hem Çarlık Rusyası hem de Sovyet Rusyası'nı kötüleyen ifadeler var. Bu konuda çalışma var sanıyorum. Kendimizi kötülemeyi bırakırsak başkalarını da kötülemeyiz.
Gülen, yeni bir kültür, yeni bir insan yetiştiren bahçıvandır. Çünkü diğer liderler Mahatma Gandi de dahil olmak üzere devrim ve ihtilal yaparak bir şeyler değiştirmişler. Bunlar daha çok grevler, sokak gösterileri, kitlesel katılımlı miting, çatışma vs yollarla yapmışlar. Gülen ise çok farklı bir yolla değişim yapıyor. Yavaşça ve sabırla tüm insanlara hizmet veriyor. Tohumları atıyor ve yetişmesini bekliyor. Bazen meyvesini ve çiçeklerini görememe gibi bir durum bile var bu işte. Bazen ise çiçekler yetişiyor ve herkes istifade ediyor. Bahçıvan kendisi konuşmaz, çiçek bahçesi onun adına konuşur.
Şahsen tanımıyorum, kitaplarından tanıyorum. Bazı kitaplarını okudum, onu tanıyanları tanıdım.
Çevremizde “küçük Gülencikler” dediğim insanlar var, onlar üzerinden Gülen'i tanımaya, anlamaya çalışıyorum. Yani bahçedeki güzel çiçekler bahçıvanı işaret ediyor.
Aslında Gülen ile Gandi karsılaştırmasını ilk ben yapmıyorum, onu daha çok batılılar yapıyor. Ben ikisi arasındaki farkı izah etmeye çalışıyorum.
Gülen daha evrensel çapta iş yapıyor, Gülen'in yönü tüm insanlığa bakıyor. Gandi'ninki ise biraz daha yerel. İkisi de farklı kişilerdi fakat hedefe ulaşmak için sahip oldukları güç benzer. Gandi'yi bütün dünya tanıyor. Gülen'i belki o kadar tanımıyoruz fakat Gülen'in yaptığı iş daha önemli. Çünkü o yeni bir kültür, yeni bir insan yetiştiren bir bahçıvandır.
Gülen şiddete karşı durarak insanlığın yükselmesini istiyor. Günümüzde bu düşüncelere sahip bir entelektüelin olmasını önemsiyorum. Dünya bu düşünceleri sahiplenebilir. Hoşgörü ve anlayış, huzur içinde birlikte yaşamak için çok önemli, ancak bu yolla insanlar bu yerkürede huzur içinde var olmaya devam edecekler. Bu arayışta Gülen'in fikirleri ve duruşu hepimize yeni şeyler söylüyor, heyecanlandırıyor.
Dünya medeniyetler çatışması ve diyalog anlayışı arasında ikiye bölündü. Ancak diyalogla birlikte var olabiliriz. Bize diyalogu öğreten bu insanlar çocuklarımız için dünyayı daha güvenli hale getirmek gayesi ile beklentisiz bir şekilde çalışıyorlar. Açtıkları okullar ise dünyadaki eğitim probleminin en iyi ilacıdır.
Dünyadaki birçok insan bu okullar hakkında az bilgiye sahip. Bilseler insanlar şaşırmazlar. Okulların çalışma sistemiyle ilgili bilgi sahibi değiller. Örneğin okullar sadece New York Times'in manşetine taşıdığı Pakistan'da değil dünyanın her yerinde barışa yönelik çalışmalarıyla göz dolduruyor.
Evet… Hindistan'dan bir örnek vereyim. Öğrenci sınıfa girdiğinde tahtada “kendine karşı yapılmasını istemediğin şeyleri kimseye de yapma” cümlesini görüyor. Gerçekler didaktik, bir zorlama olmadığı zaman çocukların hafızalarına oturur ve doğal olmaya başlar. Dünya genelinde açılan Türk okulları Türkiye'nin iyi imajını güçlendiriyor, İslam hakkında son dönemde yerleşen kötü imajın silinmesine de büyük katkıda bulunuyor.
En çok etkileyen öğrenci ve öğretmenlerin simaları. Ayrıca onlara destek veren işadamlarının da simaları çok farklı. Öğrencilerin aksiyon dolu ruhunu görüyorum. Eğitimin kalitesi artırılabilir, bu okulların farkı öğretim kısmı. Ahlaki değerleri öyle güzel metodlarla veriyorlar ki; yasaklayarak, zorlayarak değil insanlara sevdirerek farklı şekilde eğitim veriliyor. Nereye gitsem gönüllü genç, idealist öğretmenlerle karşılaşıyorum. Kıyaslama belki doğru olmaz ama Rusya'nın böyle avantajı yok. Komünizm sonrası serbest piyasaya girdikten sonra, ahlaki yapının değiştiği süreçten geçti. Şimdi toplamaya çalışıyor.
Geç bile kaldık. Teşebbüs edenler olursa iyi olur, elimden gelen desteği veririm. Manevi krizlerin daha derin olduğu dünyamızda maneviyatın bir kuşaktan diğerine nasıl aktarılması konusuna hepimiz kafa yormalıyız. Bu noktada eğitim çok önemlidir.
Hayır. Bu konuya ben her zaman şöyle baktım, dinler terörü emretmez, dini terör olamaz. Mesela birisi hırsızlık yapsa Müslüman hırsız diyor muyuz? Hayır. Hırsız hırsızdır, terörist teröristtir… 11 Eylül sonrasında dedim ki; Ben Müslüman değilim; ama tarihçi ve şarkiyatçı olarak 'İslam terörizmi' lafını kabul edemem. Cani, her dinden olabilir. Ama bir dinin terörizmi olamaz. O zaman Hıristiyan terörizminden de, Yahudi terörizminden de bahsetmemiz gerekir. İslamiyet gibi bir din hiçbir suçu olmayan insanların katledilmelerine izin verebilir mi?.. İslam'daki cihat kavramı yanlış anlaşılınca İslam ve Müslümanlar da yanlış anlaşılıyor.
Bildiğim kadarı ile cihatın iki yönü var; birisi, ona bir saldırıda bulunursa kendini müdafaa -ki bu çok normaldir- ikincisi ise, insanın iç yapısında kötülüklerle mücadele, yani kendisiyle mücadele. Bu prensibin nesi kötü olabiliri, ortada bir yanlış anlama var. Rusya'da milyonlarca Müslüman var, bizim onları doğru anlamamız lazım.
Evet, Kremlin diyaloga açık, İKÖ ile temasta ve iyi ilişkiler kurmak istiyor. Bu noktada İslam'ın doğru anlatılması da önemli bir konu.
Çünkü asıl tehlike manevi krizdir. Dünyanın asıl problemi manevi buhranlardır.
Eğitim. Herkesin eğitilmesi lazım. Zaten İstanbul'da yapılan toplantının amacı da biraz bu soru ile alakalı. Yolun neresindeyiz bilemiyorum ama çaba içindeyiz.
Ben yaşım itibariyle bunu göremeyebilirim ancak genç kuşaklar mutlaka görecekler:
İnanıyorum ki, geleceğin dünyasında bugün ciddi sarsıntılar geçiren moral değerler yeniden güçlenecek. Yeni bir öğreti ortaya konacak. Bu öğretide evrensel ve insani değerlere vurgu yapılacak.
Bu yolu Gülen Hareketi açacak. Gülen'in fikirlerinden etkilenerek dünyanın bütün coğrafyalarında açılmış okulları, o ülkelerin yerel değerlerine, milli ve moral değerlerine, hepsinden öte evrensel insani değerlere önem veren anlayışla, çatışmalardan bıkmış insanlık için yepyeni bir umut oldu.
Uyumlu, ikisi de birbirini tehdit etmiyor. Bu yolda kültürlerin erimesi, yok olması ya da değişmesi söz konusu değil, tam tersine bütün kültürler kendi kökleriyle ve insani değerleriyle yeniden buluşacak. Diyalog ve tolerans anlayışıyla toplumlar birbirlerini daha iyi anlayacak. Bu süreçte Gülen çok önemlidir. O, şahsını öne çıkarmayan ve idealleriyle yaşayan bir liderdir. Gülen fanatizme karşı koydu ve onun gücünü kırdı. 150 sene önce hiç tahmin edebilir miydik ki, Ruslar, Bulgarlar ve Türkler geçmişi bir kenara bırakarak aynı masa etrafında bir araya gelecekler… Gülen hepimizi yeni dünyaya katkıya çağırıyor.
Aynı bölgede iki güçlü imparatorluk yaşamış. Bazı sorunların yaşanmış olması doğal. Bundan sonra da böyle olacağı anlamına gelmez. İngiltere ve Fransa'ya bakın, tarihlerinde ciddi sorunları olmuş, fakat bugün iyi dostlar. Bu noktada bir gözlemimi de aktarmak istiyorum: Rus ve Türkler arasındaki savaşlar bile çok seviyeli olmuştur ve öyle anlatıldığı gibi bir kin kesinlikle yoktur. Karşılıklı esirlere yapılan muameleler hep iyidir. Bu haliyle de başka ülkelerin savaşlarına benzemiyor. Yanı bizim birbirime kinimiz yok, birbirimizden nefret etmemişiz. Ayrıca barış zamanlarımız savaşlardan daha fazladır.
Sayılamayacak kadar çok… Çocuklarımızı ve torunlarımızı daha iyi bir kader bekliyor. Hatta dostlukların pekişmesi için bugün torunları beklemeye gerek yok. Biz zaten şu an iyi dostuz. Mesela torunum bir Türk ile evli ve gayet mutlular.