178 ülkenin oluşturduğu bir kurumun temsilcisi oluyorsunuz, elçisi oluyorsunuz -iyi niyet elçisi olarak. Onların bir memurusunuz. Bu çok önemli bir şey. Bir yerde diplomatik uluslararası bir kimlik
Kasımpaşa, bağrından bir ses çıkarır, ki bu bizlere ne kadar güzel şarkılarımız olduğunu hatırlatır. Hem ne şarkılar, unutulan ama içimizde yaşayan, duyduğumuzda bizim de eşlik ettiğimiz, tatlı bir gülümsemeyle eskiye döndüğümüz şarkılar... Bunları bizlere hatırlatan, adı 'Nostalji Kraliçesi'ne, şimdilerde bambaşka bir kraliçeliğe, 'iyilik perisi' şefkatini bütün topluma, hatta uluslar arası topluma yaymak isteyen kişi Muazzez Ersoy... Yıllarını müziğe adayan, bu uğurda bütün kazandıklarını, iyi bir ses sanatçısı olmak için harcayan Muazzez Ersoy, şimdi BM'nin iyi niyet elçisi. Yıllardır el altından yüzlerce aileye yardımı esirgemedi Ersoy ve hiçbir zaman da söylemeyi sevmedi. Ama şimdi onun yapacakları insani yardımları bütün dünya bilecek, biz de buna şahit olacak ve alkışlayacağız kendisini. Röportaj yapmayı pek sevmeyen Muazzez Ersoy, yoğun işlerinin arasına bize de zaman ayırdı. Ersoy'la özellikle iyi niyet elçiliği ve neler yapacağı konusunu konuştuk... Buyurun sohbetimize...
2-2,5 yıldan beridir hazırlanıyoruz. Bütün repertuarın oluşumunda, A'sından Z'sine kadar, tamamıyla Taşkın Sabah hocayla beraber hazırladık. Kasette, Burçin Birben, Selami Şahin, Ayhan Çakır, Aliço, Coşkun Sabah ustamız var. Şimdi tek tek hatırlamaya çalışıyorum.
Sıfır şarkılar ile nostalji dediğimiz unutulmaz lezzetlerin çok güzel mozaiği işlendi.
Aslında bir çok girişimlerimiz oldu. Yalnız önce şunu belirtmek istiyorum; bu iyi niyet elçiliği, bu unvan bana verildiğinde ve bunların getirmiş olduğu sorumluluğun yanı sıra atacağımız her adımın, yapacağımız her atılımın belirleyicisi kendileri. Biz kendi başımıza hareket edemiyoruz. Bizi tamamen Birleşmiş Milletler'in Türkiye temsilcileri yönlendiriyor. 'Böyle yapılacak, şu tarihte burada olmamız lazım, şu yapılacak'... Onların talimatları doğrultusunda biz hareket edebiliyoruz.
Aksaray ve Kayseri'ye gittim. Gerek mülteci aileleri gezdim, gerekse göçmenler ve sığınmacılar dayanışma derneğinin açılışını yaptım. Bugüne kadar yapmış olduğumuz üç dört tane toplantı var. Çünkü hemen hemen 10 günde bir toplantılarımız oluyor. Neler yapılması gerektiği bu toplantılarda konuşuluyor. En son görüştüğümüzde Lübnan'la ilgili olarak Birleşmiş Milletlerin girişimleri var. Şimdi tüm faaliyetleri Lübnan'a doğru çevirmiş durumdalar.
Henüz böyle bir şey benden talep edilmedi.
Türkiye'de değil, sadece dünyada olan her şeye karşı duyarlılığım var. Televizyonda en çok izlediğim şey haberlerdir. Çünkü insan hayatının içinde, daha doğrusu dünyadaki yaşamın içinde o kadar farklı olaylar oluyor ki... O pencereleri açıp bakmak ve görmek durumundayız. Bir insan olarak duyarsız olmak mümkün değil. Kaldı ki, daha önce Bosna'da yaşananları biliyoruz, Kosova'da yaşananları biliyoruz. Kendimce o aralara bir şeyler yapmaya çalıştım. Kendi adıma üstlendiğim insanlık, daha doğrusu insanlık adına üstlendiğim bir misyonum vardı. Tabii bunlar, kendi gücüm dahilinde...
Elimden geldiğince gücüm nereye kadar yetebilir? Bunun da bir ölçüsü var. Gücüm dahilinde, 'Keşke çok fazla imkanlarım olsa da, her yere yetişebilsem' diye her zaman düşünmüşümdür.
Vallahi, halkımızın bana gördüğü bir unvandı, 'Nostalji Kraliçesi'... Gönüllerin sevgisini kazanıp, o gönülleri fethedebildiysem, küçücük de olsa, onun mutluluğu benim için çok büyük.
Aralık ayında bana menajerim kanalıyla bu olay geldi. 'Oğuz bey, "Muazzez Hanım, 'Birleşmiş Milletler'den Türkiye iyi niyet elçisi olarak size bir teklif var. Ne diyorsunuz'. Dedim ki, 'Ülkem adına onur duyarım, gurur duyarım'. Mayıs içinde bize 'Şu gün için müsaitseniz protokolü imzalayıp resmileştirmek istiyoruz' diye telefon geldi. Biz de o gün müsait olmak için elimizden geleni yaptık. Opsiyonlu bir işimiz vardı. Onun cevabı geldi ama almadık. Ve o gün protokol imzalandı, çok heyecanlandım. Çünkü bu çok büyük bir olay. 178 ülkenin oluşturduğu bir kurumun temsilcisi oluyorsunuz, elçisi oluyorsunuz. Bütün dünyada o ülkeleri temsil ediyorsunuz, iyi niyet elçisi olarak. Onların bir memurusunuz, onları temsil eden bir kişisiniz. Bu çok önemli bir şey. Bir yerde diplomatik uluslararası bir kimlik. Bunun önemi çok büyük.
Tebrikler geldi tabii. Gerek iş adamlarımızdan, gerek devlet büyüklerimizden tebrikler aldım. O tebrikleri, gerek faksları gerek telgrafları, özel bir dosya yaptım, saklıyorum.
Onların kriterlerini tabii ki ben bilemem. Ama iyi niyet elçisi seçecekleri zaman, bu kişi hakkında muhakkak belli kriterleri, belli araştırmaları var. Çünkü dünya üzerinde sadece 9 kişi var. Dokuzuncu benim. Eğer böyle bir kriter olmasaydı 9 kişiyi aşardı. Çok daha fazla ama Birleşmiş Milletler'in Mülteciler Yüksek Komiserliği, kamuoyunun bu yöndeki dikkatini çekmek için farklı alanlarda başarılı olmuş, farklı alanlarda öne çıkmış ve farklı alanlarda çok olgun bir yapıya ulaşmış kişileri özellikle seçtiğini biliyorum. Çünkü ben Birleşmiş Milletler'den protokol sonrası bilgiler aldım.
Bu konu üzerinde bayağı yoğun çalışmalarımız var. Bir çocuğu, iki çocuğu evlat edinerek kurtarmak mı, yoksa birçok çocuğa farklı hizmetler vererek onlara faydalı olabilmek mi?.. Doğru olan hangisi diyerek, Ankara'da yaptığımız toplantılarda bunu günün konusu olarak masaya yatırdık. Bana oradan gelecek talimatla hareket edeceğim.
Büyük zorluklar içindeler. Bir de şöyle bir sorun var: Mesela ailelerini kaybetmişler, başlarında bir büyük yok. Veya kopmuşlar, birbirlerini kaybetmişler. Özellikle genç anneler ve ülkelerinden kimsesiz gelen çocuklar için çok daha sağlam şeyler hazırlamak gerekiyor.
Şarkılar söylüyoruz, dertleşiyoruz. Türkçe bilen sorunlarını anlatıyor.
İnsanlara güvenirim. Ama hep güvendiğimde de bayağı büyük üzüntüler, sorunlar yaşarım. Ama insanlara güvenmeden de yaşamak mümkün değil. Güvensiz yaşamak daha kötü. Güvenirsin bazen, güvendiğin insandan olumsuz bir şey görürsün ama güvenirsin, o güveni sarsmayacak dostlukların da vardır. Fakat güvensiz yaşamaktansa inanıp güvenmek, ucunda üzüntüler olsa bile bence daha iyi.
Arkadaş olmanın belli kriterleri yoktur. Ama dost olmanın vardır. Dostluk kelimesini herkes için kullanamazsınız. Dostlar çok özeldir, çok özel kişilerdir. Güvenimin tam olacağı kişilerdir dostlar. Mesela sırrını paylaşabileceğin kişidir. Tabii ki kriterleri var, herkese dost diyemezsiniz.
Birçoğu evlendi, birçoğu da yurt dışına gitti. Derken öyle bir kopmalar oldu. Ondan sonra biz de çalışma dünyasında derin dalınca kendimize bile ayıracak zamanımız kalmadı.
Herkesin acıları vardır. Acılar, bu dünyada yalnız benim için değildir. Birçok insanın, hayata adımlar atmaya başladığı zaman yaşadığı sıkıntıları, üzüntüleri, problemleri oluyor. Kamçılamaz olur mu? Umutsuzluğu da yaşadığım anlar oldu. ' Pes etmediğim, üstüne gittiğim şeyler oldu. Her insanın hayatında olduğu gibi benim hayatımda da oldu.
Hırslıyımdır ama hep söylediğim bir şey vardır: kara bir hırsım yok. Yaşam içinde ayakta durabilmek için, ayakta durduğum sürece, elimi uzattığım her şeyde az veya çok, ama ne olursa olsun başarılı olmak için hırsım vardır.
Star olmak önemli değil... Aldığın sevgileri hak eden, yaptığın işleri başarıyla ortaya koyup bunun doğrultusunda bunları başarabilen, elini uzattığın her şeyi başarabilen biri olarak insanların gönüllerini fethedebildiysen, bence önemli olan bu. İnan ki starlık hiç önemli değil. Şöhret için yaşamıyorum ben. Hayat için, insanlar için, sevgi için, dostluk için, güzellik için yaşıyorum. Çünkü şöhret için yaşanmaz. Ama insanlık ve sevgi hep vardır.
Şimdi sanatçı olan benim. Sanatçı kimliğimden dolayı göz önünde olan da benim. Ama ailem benim sanatçı kimliğimden dolayı göz önünde olmak zorunda değil. Bu konuda sanatçı olarak hareket etmedim, bir anne olarak hareket ettim.
Yine BM'nin belirleyeceği tarihte bir ülkede bir araya geleceğiz.
Hayır, biriyle Angelina Jolie ile bir araya geleceğiz.
Evet götüreceğim. Bebeğine bir şeyler götürmek istiyorum. Angelina Jolie'nin şu anda Türkiye'de benim iyi niyet elçisi olarak seçilmemden, yaptığım faaliyetlerden, bu konuda attığım her adımdan bilgisi var. Benden haberi var.
Yaşadığım sürece. Nefes aldığım sürece... İnsanlara, ama az ama çok yetişebildiğim sürece. Ne yapıyorsanız yapabildiğiniz sürece
Kıyafet ya da bir çocuğa oyuncak gibi küçük yardımlar oluyor... Onun mutluluğunu görmek çok güzel. Şimdi yapmak istediğim bir proje var. Bir zamanlar Amerika'da "We Are The World" şarkısı yapılmış ve geliri UNICEF'e bırakılmıştı. Biz de Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne geliri bırakılmak üzere bir single tasarlıyoruz. Birçok sanatçı arkadaşımla bir parçayı seslendireceğiz. Ayrıca, orada sanatçıların yardıma çağrı konuşmaları olacak.
Tabii var. 7 bin 800 küsur. Fakat şu anda Lübnan'dan gelen ve gelmeye devam eden mültecilerle beraber sanıyorum bu sayı bir hayli yükseldi.
Tüm illerdeki mülteci ailelere ben tek başıma gidemiyorum, Birleşmiş Milletler'le beraber ulaşacağım.
Hayır. Tamamen onların hazırlayacağı organizasyonla, onların önderliğinde hareket edebilirim.
Ben bu konuda ne gazetelere ne de televizyonlara bakabiliyorum. İçim kaldırmıyor.
Var. Şu anda tüm ağırlıklarını vermiş durumdalar. Dünya üzerinde yaşanan olumsuz olayların ve yaşanmasını asla tasvip etmediğim olayların olmaması çok güzel olurdu. İstediğin kadar tasvip etme, yapacak hiçbir şeyin yok.
Muazzez Ersoy'un Etiler'de şık döşenmiş çalışma ofisinde buluşuyoruz. Her zaman mesafeli olmayı seven ünlü sanatçı, yine aynı davranışı gösteriyor. Ancak sohbet derinleştikçe bana karşı güven duyduğunu hissediyorum. "Bizim Cappuccino çok güzeldir, İtalya'da bile bu kadar güzelini içemezsin" deyince karşılıklı enfes kahvemizi içiyoruz. İtiraf edeyim gerçekten güzeldi. Röportaja makyajsız gelen sanatçı, pek fotoğraf çektirmek istemedi. Ünlü sanatçıya o gün söyleyemediğim bir şeyi buradan aktarmak istiyorum: Bence çok güzeldiniz. Çünkü içinizdeki sadelik ve yalansız taraf, yüzünüzde daha da belirmiş ve size güzellik katmıştı...
Türk müzik dünyasına 'nostalji' damgasını vuran Muazzez Ersoy, İstanbul'da dünyaya geldi. Gerçek adı Yıldız Levent olan Ersoy, çocukluk ve gençlik yıllarını Kasımpaşa'da geçirdi. Müzikle ilgilenmesinde en büyük etken, annesinin müziğe olan ilgi ve sevgisi oldu. İrfan Özbakır ve Baki Duyarlar gibi değerli müzik hocalarından dersler aldı. Sanatçı, tezgahtarlık yaparak kazandığı birikimlerini müzik derslerine yatırdı. Küçük yaşta evlendi ve bu evlilikten Ender isminde bir oğlu oldu. Eşinden ayrıldıktan hemen sonra müzik dersleri almaya devam etti...