Eğer öyle kabul edersek bu CHP'ye de, bizim çabalarımıza da haksızlık olur. Çünkü, CHP olarak, partiyi tepeden tırnağa, söylemden eyleme değiştirmek, yenilemek için iki yıldır çalışıyoruz. Tabi, bazı şeyler bir günde, on günde, iki ayda ya da bir yılda olmuyor. Kürt sorunu gibi devasa bir sorunu çözmek için başlatılan çalışma böyle bir sürecin ürünü. Yeni CHP'yi göstermek için de, CHP'de bir şeyler olduğuna toplumu inandırmamız için de bu girişimi önemsiyoruz, değişimin bir işareti diye görüyoruz. Yani, CHP'de çok şeyler oluyor ve bunların sonuçlarını yakında göreceğiz.
Başka şansımız var mı? Çocuklarımız, gençlerimiz, Türk olsun Kürt olsun bu ülkenin vatandaşı ölmeye devam mı etsin? Bunun için artık vakit kaybetmeden bu işi Meclis'te siyasi irade olarak bir araya gelerek çözmeliyiz.
Türkiye'nin iki temel sorunu var; terör ve işsizlik. Bu iki sorunu çözmemiz gerekiyor. İşsizlik, ekonomik bir sorun, ucunda ölüm yok. Zamana yayarak çözebilirsiniz. Ama terör sorunu öyle bir olay değil. Ucunda ölüm var. Bugüne kadar siyaset kurumu, bu sorunu askere, ya da diğer güvenlik güçlerine havale etti. Bu, sorunu çözmedi. Şimdi biz siyasiler olarak sorumluluğumuzu hatırlamamız gerekiyor. Bu ülkeyi biz siyasetçiler yönetiyoruz. O halde bu sorunu da biz siyasetçiler çözeceğiz. Bunun için Meclis çatısı altında bir araya gelip çözmeliyiz. Bizi bu sorun konusunda çözüme iten, çözümün parçası olamaya iten iki neden oldu.
İlki, şehit aileleri. Hangisine gittiysek, 'inşallah bu son olur, ne olur bunu çözün' dediler. En son geçtiğimiz günlerde bir polisin cenazesine katıldım, babasıyla yan yanaydık. Babası dedi ki; 'Kemal Bey neden bir araya gelip bunu çözmüyorsunuz?'. İşte bu ve daha önceki benzeri talepler bizi bu konuda çözümün parçası olmaya itti. İkincisi de, bu sorunu biz siyasiler çözecekse, Yeni Anayasa çalışmalarında uygulanan Anayasa Uzlaşma Komisyonu bizim için ilham verici bir süreç oldu. Bakın hiçbir parti oturduğu yeni anayasa masasından kalkamıyor. Uzlaşıyorlar ya da bazı maddelerde uzlaşamıyorlar. Ama masadan kalkamıyorlar.
Bizim Kürt sorununun çözümünde de benzer bir süreci başlatmamız gerekiyor. İşte önerdiğimiz 'Meclis Uzlaşma Komisyonu'nun mantığı bu. Her partiden eşit sayıda vekil bu sorunu Meclis çatısı altında yani siyasiler olarak tartışalım. Eğer bu yola girersek bence bu sorunu çözeriz. Çünkü bu masaya oturulduğunda tıpkı Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda olduğu gibi, çözümden kaçan sandıkta cezasını bulur.
MHP bizim 'Kürt sorunu' ve 'Akil Adamlar' tanımlamalarımıza takmış görünüyor. Eğer masaya geleceklerse sorunun adını da, komisyonun adını da kendileri koysun. Bizim için önemli olan bağcı dövmek değil, üzüm yemek. Amaç sorunu çözmekse adlandırmaların önemi yok bizce. Biz CHP olarak MHP'den hâlâ umutluyuz ve onunla mutlaka görüşeceğiz.
Dağlıca saldırısı ortamı biraz gerdi. Biz biraz ortamın yumuşamasını bekliyoruz. Biz MHP'nin de BDP'nin de bu süreçte, çözüm masasında olmasını istiyoruz. Düşünün, dört siyasi parti bu sorunun çözülmesi için bir masa etrafında toplanmış. O resmin yaratabileceği olumlu havayı tahmin edebiliyor musunuz? O resmin kendisi bile çözüm yolunda en güçlü anahtar olabilecektir. Şu bir gerçektir, 'çözeceğiz' diye yola çıkarsak ve diğer partiler de buna destek verirse bu sorunu çözeriz. Ama bir korkum var o da şu: Bu sorunu biz çözmeksek sorun uluslararası boyuta ulaşır ve o zaman çözüm imkanı bizim elimizden çıkar. O zaman bizim değil başkalarının çözümüne razı oluruz. Bu çok uzak bir ihtimal değil. Bence MHP'nin de, BDP'nin de bunu dikkate alması gerekiyor. Bu süreçte siyasete, medyaya, yazarlara çok önemli bir görev düşüyor.
MHP'yi bu konuda ajite edecek yayınlardan kaçınmak ve MHP'yi ikna edebilecek bir söylem kullanmak lazım. Bence MHP'yi yalnızlaştırılacak değil, kucaklayacak, çözümün parçası haline getirecek bir dil kullanmak gerekiyor.
Oldu ama bu çözüm umudunu, olumlu iklimi yok edemedi. Biz sorumluluk aldık, Başbakan Meksika'dan soğukkanlı açıklamalar yaptı. BDP lideri Demirtaş bile PKK'ya, 'silahlı mücadeleye son ver' çağrısı yaptı. Bütün bunlar, toplumun 'bu sorunu çözün' talebinin sonucudur. Bu talebe kimsenin masaya oturmayarak 'hayır' deme şansı yoktur. Dediğim gibi çözüm şansı hâlâ elimizdeyken bunu iyi kullanmalıyız. Bence burada hem BDP'ye hem de MHP'ye sorumluluk düşüyor. Biz istiyoruz ki, çözüm siyaset üstü olsun. O yüzden dört parti ısrarımız var. Ama olmazsa da, her zaman başka bir alternatifi düşünmek mümkün.
Yeni CHP mazlumların, yoksulların, mağdurların partisi olmak durumundadır. Sorunlu vatandaşların partisi olmak durumundadır. Biz meseleyi böyle koyduk ortaya. Son iki yıldır halkın yanında, yoksulun, mağdurun yanında hep CHP oldu. Olmaya devam edecek. Van depremine biz gittik, Suriye sınırında biz dolaştık. Uludere'ye biz gittik. Urfa'da biz varız. Bu kadar halkın yanındaysak, iddiamız mağdurların partisi olmaksa, hem söylemimizi hem de programımızı sosyal demokrat bir çizgiye getirmek zorundayız. Yeni CHP, evrensel anlamda sosyal demokrat bir parti olacaktır. Parti içinde bunu hazmedemeyenler için yapabileceğimiz fazla bir şey yok. Kurultay'a da, yeni PM listesine de bu yansıyacak.
Biz Yeni CHP hedefiyle olarak yola çıktığımızda toplumun tüm kesimlerini kucaklamak istedik. Kendine sol, sosyal demokrat diyen herkesi davet ettik. Gelenler oldu, gelmeyenler oldu. Ama bu kurultaydan önce bir kez daha bu çağrıyı yapacağız. Kapımız kendine sol, sosyal demokrat diyen herkese açık. Çünkü bizim, bizim dışımızdaki sola, sosyal demokratlara da, onların söylerine de, düşüncelerine de ihtiyacımız var.
Biz sol, sosyal demokrat herkesi bu partide görmek istiyoruz. Sarıgül de gelmek istiyorsa dilekçesini verip, müracaat ederse yetkili organımız değerlendirir, elbette kimseye kapımızı kapatmayız.
İki yıl önceki CHP ile bugünkü CHP arasında çok ama çok fark var. CHP yenileniyor ve değişiyor. Yeni CHP'nin ilgi alanı Türkiye'nin bütün temel sorunları. Bu yenilenme bitmiş değil ve bitecek bir süreç de değil.
Evet. Yeni CHP'yi kabul ediyorum. CHP yenileniyor. Ve kabul edelim ki, geçmişte yapmadığımız şeyleri yapıyoruz. Halka gidiyoruz. Halkı dinliyoruz. Onların sorunlarını çözmek için daha çok uğraşıyoruz. Kabul edelim bunlar eskiden çok yapılmış şeyler değil. Eskiden partinin adında 'halk' olmasına rağmen, halktan, halkın temel sorunlarıyla ilgilenmek, onlara çözüm üretmek yerine, daha çok laiklik ve devlet duyarlılığı esas olmuş.
Demokrasi ve özgürlük... Bakın, CHP olarak bundan önce üç değişime imza attık. Birincisi Cumhuriyeti kuran partiyiz. İkincisi, çok partili hayata geçilmesini sağlamıştır. Üçüncüsü ortanın solu yani sosyal demokrasiyi fikrini Türkiye'ye getirmiştir. Şimdi dördüncü büyük devrime yani demokrasi ve özgürlüğü derinleştirmemiz gerekiyor. CHP'nin kilitlendiği nokta budur.
Türkiye'nin laiklik gibi bir sorunu yok. Laiklik bizi bir arada tutan temel unsurlardan birisidir. Laikliğin üzerinde fazla durduk denebilir. İktidarların sosyal devleti ihmal eden uygulamaları üzerinde daha fazla durmalıydık. Bugüne kadar CHP, laik devlete vurgu yaptı, siyasetini bunun üzerine kurdu. Yeni CHP laiklik konusundaki duyarlılığını ihmal etmeden, sosyal devleti daha çok öne çıkarmaya çalışıyor.
Bunları ben de okuyor ve gülüyorum. Benim Genel Başkan seçilmemi partinin tabanı istedi, delegeler istedi. Genel Başkan adayı olmam için çok baskı geldi: Değişik çevrelerden geldi. Medya yazdı, yazarlar yazdı. Koşullar uygun oldu, biz de aday olduk. Benim genel başkanlığımın bir proje olduğunu söylemek, oy veren delegelere hakaret anlamına gelir. Bu işi benden daha iyi yaparım diyen olursa, çıkar kurultayda aday olur. Ama şunu da söyleyeyim, biz daha yolun başındayız ve yapacak çok şeyimiz var.