Âlemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin, aynı zamanda savaş peygamberi olması mümkün müdür? Elbette mümkün.
Allah Resulü (sav) hem rahmet peygamberi hem de savaş peygamberidir.
Huzeyfe (ra) rivayet ediyor: Resulullah (sav) şöyle buyurdular: “Ben Muhammed’im, ben Ahmed’im, ben rahmet peygamberiyim, ben tövbe peygamberiyim, ben Nebilere tevhit esasında ve güzel ahlakta uyucuyum, ben Hâşir’im ve ben büyük savaşların Nebisiyim.” (Tirmizi, Şemâil, H. N. 320, Müsned, ayrıca bk. S. Müslim, K. Fedâil, Davudoğlu Şerhi, c. 10, s. 141)
Rahmet peygamberi olduğunu da savaş peygamberi olduğunu da söyleyen bizzat Allah Resulü’nün (sav) kendisidir.
Efendimiz (sav) aynı zamanda; Rasulü’l-Melâhim; cihat, savaş peygamberi, Sâhibü’l-Cihad; Allah (cc) yolunda cihad eden, Sâhibü’s-Seyf; kılıç sahibi, Nebiyyü’s-Seyf; kılıç peygamberi ve Sâhibü’l-Miğfer; savaş için hazırlıklı olup miğferi olan bir elçidir.
Burada şu hususu hemen belirtmekte yarar vardır: Allah Resulü (sav); bugün Batılıların, kimi cahil ve art niyetli insanların sunmaya çalıştığı bir insan değildir. Onun sonsuz bir rahmet ve af peygamberi olduğunu öncelikle belirtmek gerekiyor. Ancak nasıl ki ödülün yanı sıra ceza, sevginin yanı sıra kızma var ise ve bu bir hakikat ise Allah Resulü’nün yaşamında da cihat olmuştur.
Efendimiz’in (sav) savaşı öncelikle iman hakikatlerini sunmak ve buna karşı gelen zavallıları ıslah etme amacına yönelik olmuştur. Şirkin, cehaletin, bilgisizliğin, ataların dinine ve anlayışına körü körüne bağlanmanın, insanlara zulüm ve haksızlık yapmanın yanlışlığına yönelik bir savaş gerçekleşmiştir. Mekke dönemindeki 13 yıllık peygamberlik hayatı boyunca hep inanç ve akidenin yerleşmesi, hakkın ve adaletin egemenliği kapsamında bir mücadele sürdürmüştür. Sıcak savaş anlamında bir mücadele, son çare olarak başvurulan bir yöntem olmuştur.
Bugün bizler de barışı esas alır, savaştan kaçınmaya çalışırız. Ancak düşmanın bizi yok etmeyi düşündüğü ve bunun için girişimde bulunduğu bir noktada sessiz kalmanın yanlışlığını da her aklıselim kabul eder. Çünkü müminlerin aşırı iyimser olmaları ve tedbirsiz davranmaları, düşman tarafından bir acziyet olarak algılanabilir. Bugün katil İsrail karşısında savaş anlamında cihat en birinci yol değil midir?
Peygamber Efendimiz’in (sav) hayatına baktığımız zaman, onun hiçbir zaman boş durmadığını sürekli bir mücadele ve tebliğ faaliyeti içinde olduğunu görürüz.
Bu mücadelenin bir yönü de cihat/ savaştır.
İslam düşmanları ve cahillerin, Peygamberimizi ve Müslümanları suçlamak, İslamiyet’i karalamak için cihat kavramına yanlış bir anlam yüklemektedirler. Onlar; peygamberimizi ve Müslümanları, ellerinde kılıç, insanları öldüren, asan, kesen, zorla İslam’a sokmaya çalışan kişiler olarak sunmak istemektedirler. Özellikle Batı dünyasında, İslam’ın terörü destekleyen bir din olduğu fikri bütün insanların bilinçaltına dayatılmaya çalışılmaktadır.
Oysa bu apaçık bir yalan ve iftiradır.
Çünkü İslamiyet barışın bizatihi kendisidir.
Hz. Muhammed’in (sav) yegâne amacı, insanları öldürmek değil yaşatmaktır. “İnsanlara huzur ve saadet vermek, dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamaktır. Yeryüzünde zulüm ve adaletsizliği ortadan kaldırmak, zalim ve zorbalara karşı mazlumun yanında yer almaktır. İnsanları hakkın yüceliğinden, hidayetin nurundan uzak tutmaya çalışan karanlık zihniyetli insanlara engel olmaktır.
Onun amacı hangi din ve inanıştan olursa olsun herkesin kendi inancını en sağlam bir şekilde öğrenmesini, en rahat bir şekilde yaşamasını temin etmek, herkesin mal edinme, onu koruma ve sahiplenmesini sağlamadır.
Hangi din ve inanıştan olursa olsun, yaşam hakkını koruma, sağlıklı bir nesil emniyetini, iffet ve güzel ahlakı tesis etmek, insanların akıl güvenliğini bozacak hiçbir yanlışa fırsat vermemektir. Enformatik cehaletin ve dezenformasyonun en vahşi bir şekilde işlendiği günümüz küresel dünyasında hakikatler ters yüz edilebilmektedir.” (Mehmet Nezir Gül, Tüm Zamanların Efendisi, s. 298-309)
İslam uğruna çalışma, Allah (cc) yolunda mücadele, O’nun adını yüceltme, iyiliği hâkim kılmak kötülüğü yok etmek için gösterilen her türlü faaliyettir. Allah’ın dinini yaymak ve egemen kılmak için canı, malı, kalemi, dili ve bedeniyle yaptığı her türlü uğraştır.
Cihat; Allah’ın (cc) rızasını kazanmak için yapılır. Dolayısıyla Allah’ın istediği şekilde, meşru yol ve yöntemle olmalıdır. Kişinin sadece kahramanlık olsun, yiğit desinler diye yaptığı mücadele cihat değildir. Kişi başta Allah’ın dinini yüceltme, ayrıca yaşadığı coğrafyada kutsal değerlerini korumak için samimi ve ihlaslı bir şekilde çalışmalıdır.
“Hz. Peygamber’e (sav), şecaat olsun diye veya hamiyet (kavmi, ailesi, dostu) için veya gösteriş için mukâtele eden kimseler hakkında sorularak bunlardan hangisi ‘Allah yolundadır?’ dendi. Resulullah (as): ‘Kim, Allah’ın kelamı yücelsin diye mukâtele ederse o Allah yolundadır’ diye cevap verdi.” (Buharî, Cihad, 15; Müslim, Tirmizî, İbn-i Mace)
Cihat esnasında çocuklara, kadın ve yaşlılara dokunmayı, onlara zarar vermeyi Resulullah (sav) kesinlikle yasaklamıştır. Cihat, İslam’ın ibadetleri içinde bir ibadet türüdür; namaz gibi, zekât gibi, hac gibi. Bu ibadetler nasıl ki zamanı gelince ve şartları uyanlar için bir zorunluluksa cihat ibadeti de aynı şekilde şartları uyanlar için bir zorunluluk, bir emirdir.
İslamiyet’te asıl gaye dünya ve ahiret barışını sağlamaktır. İslam da “barış üzere olmak”tır. Müslüman önce Allah’la, sonra kendisi, ailesi, toplumu, devleti ve tüm insanlıkla barış içinde yaşamayı amaçlar. “Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, apaçık düşmanınızdır.” (Bakara, 2/208) “Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş.” (Enfal, 8/61)
İslam’ın egemen olduğu ve hakkıyla uygulandığı toplumlarda hem Müslümanlar hem de gayrimüslimler barış içinde yaşar. Hz. Muhammed de zorunlu olmadıkça eline kılıcını almamıştır.
Hz. Muhammed (sav), barış için savaşmıştır. Yirmi üç yıllık hayatının çok az bir zamanını savaşla geçirmiştir.
Allah Resulü (sav), meşru müdafaa, İslam davetini güvence altına alma, insan haklarını tesis etme, anlaşmaları bozanları ve hainlik yapanları cezalandırma, İslam topraklarını yabancıların saldırılarından koruma gibi pek çok sebeple savaş yapmıştır.
Onun (sav) tüm savaşlarında toplam 138 şehit verilmiş, 216 kâfir öldürülmüştür.
Bugün medeni (?) ve çağdaş ülkelerin, katil İsrail ve işbirlikçilerinin insanlığa özgürlük ve barış götürme adına milyonları katlettiğini, kimin barışsever olduğunu görüyoruz.
Savaşırken bile insanlığa huzur ve saadet getiren Efendimiz’e (sav) sonsuz salât ve selam olsun.