
Yağlı güreş dünya üzerinde dua ve salavatla başlayan, ezan sırasında durdurulan tek spor… Ata sporumuz aynı zamanda, futbolda ‘sporcu oruç tutmalı mı tutmamalı mı?’ tartışmaları yaşanırken Ramazan arası verilen yegane spor branşı...
“Allah Allah İllallah
Muhammedun Resulallah
Pirimiz Hamza Pehlivan
Aslımız neslimiz pehlivan
İki yiğit çıkmış meydana
Birbirinden merdane
Alta geldim diye yerinme
Üste çıktım diye sevinme
Alta düşersen apış
Üste çıkarsan yapış
Vur sarmayı kündeden at
Gönder Muhammed'e salavat..."
Yukarıdaki satırlarda da görüldüğü üzere tekbirle, duayla, salavatla başlayan yegane spordur yağlı güreş… Zorlu bir spor olmanın yanında bir ritüel de sayılabilecek yağlı güreş bugün Türk halkının en sevdiği sporların başında gelmekte. Zira en küçük turnuvada bile tribünler her zaman tıklım tıklım...
Pehlivanların güreştiği yere ‘dualı çayır’ denilen, İslamiyet’le bu kadar iç içe olan ‘ata sporu’ Ramazan ayıyla birlikte bir aylık bir tatile girmiş durumda. Nitekim her yıl nisan ortasında başlayan yağlı güreşlere Ramazan ayında ara verilir, bayramla beraber kasım ayına kadar tüm hızıyla devam eder. İçinde bulunduğumuz 2014 yılında da, 653. Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri Ramazan ayı nedeniyle haziran ayının sonuna çekildi mesela...

Yağlı güreş Müslüman Türkler tarafından bulunmuş ve geliştirilmiş bir spor, bu nedenle her noktasında İslamiyet’ten izler görmek mümkün. Örneğin, pehlivanların giydiği kispet… Manda veya dana derisinden yapılan meşin pantolon olan kispet, Müslüman erkeklerin mutlaka kapatmakla yükümlü oldukları göbek altı ve diz altını kaplayacak şekilde dizayn edilmiştir.
Kesin kaynaklar olmamakla beraber yağlı güreşin, 13. yüzyılın başlarında Anadolu’nun güneybatısına gelen Türkler tarafından bulunduğu tahmin edilmekte. Türkiye’deki en eski yağlı güreş turnuvasının da Kırkpınar değil de Antalya-Elmalı olması (Kırkpınar 653. Kez yapılırken Elmalı bu sene 662. Kez düzenlenecek) bunun kanıtı.
Peki yağlı güreş nasıl doğdu? Türkler Anadolu’yu feth ettikten sonra burada yerel halkın gündelik hayatta sivrisineklerden korunmak için vücutlarına zeytinyağı sürdüğünü, bu şekilde güreştiğini gördü. Güreşi zorlaştıran yağlanma fikri Türk yerleşimciler tarafından da benimsendi ancak yerel halk çıplak veya sadece avret yerlerini kapatarak güreşiyordu. Türkler bunun üzerine, minimum örtmeleri gereken yerleri kaplayan kispeti dizayn etti. Manda veya dana derisinden bu kıyafet (Farsça elbise anlamındaki ‘kisve’den gelir) zamanla gelişti ve şimdiki halini aldı.

Yağlı güreşin bir diğer özelliği de davul ve zurna eşliğinde yapılması… Savaşa da müzik eşliğinde (Mehter) giden Türklerin en güzel savaş talimi olan güreşi müziksiz yapması da düşünülemezdi elbette. 'Güreş havası', müsabakanın durumuna göre hızlanıp yavaşlarken ezan ve cazgırın sunumu sırasında kesilir. Davul-zurna sesleri, güreşe daha destansı bir hava katar...
Pehlivanların el çırparak başladığı ‘peşrev’se bir kültür fizik ve ısınma hareketinden fazlasıdır. Her bir hareketin kendi içinde derin manaları vardır. Pehlivanlar üç adım geri, daha sonra üç adım ileri yürürler ve sağ dizi üzerine çökerler. Üç adım geri gitmek, ‘Hak, adalet, aşk karşısında boynumuz kıldan ince’, üç adım ileri gitmek de, ‘hedefimiz, amacımız, şehitlik, hakkın rızası, insanların duası’ manasındadır. Daha sonra da sağ elini toprağa dokundurduktan sonra üç defa, dizine, dudaklarına ve başına götürürler. Bu, ‘Ey pehlivan, gücün ve ustalığınla mağrur olma... Topraktan geldin, yine toprak olacaksın... Sahip bulunduğun nimetlerin hesabını vereceksin... Gücün, ustalığın, malın, rütben, sende emanettir, sana ihsandır’ anlamındadır.
Peşrev sırasında rakipler bir ara saha ortasında karşı karşıya gelir. Bu noktada iki pehlivan da ellerini önce rakiplerinin paçasına sonra alınlarına götürür. Bu da ‘Sen benden daha ustasın’ manasına gelir. Rakipler arası bu saygı-sevgi müsabaka sonrası da devam eder. Yenen pehlivan yenilen rakibini yerden kaldırır, sonuç ne olursa olsun yaşça küçük olan büyüğünün elini öper, karşılıklı sırt sıvazlanır.

Dünya spor tarihinin kesintisiz en uzun organizasyonu olan Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nin başlangıcında da İslamiyet aşkına yapılan fetihler etkili olmuştur. Güreşlerin nasıl başladığına dair net bir bilgi olmasa da genel olarak kabul edilen efsane şu şekildedir: Osmanlılar, Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa Komutasında 1356-1357 yıllarında Rumeli 'ye geçerler. Burada yaptıkları akınlar sırasında savaş yapmadıkları ve mola verdikleri günlerde zamanlarını aralarında güreşe tutuşurlar. Bir keresinde güreşe tutulan 40 yiğit içinden Ali ve Selim kardeşler müsabakalarını gece yarısına dek sürdürdükleri halde sonuçlandıramazlar ve ikisi de güreştikleri yerde can verirler.
Arkadaşları bu iki yiğidi güreş yaptıkları yerde bulunan bir incir ağacının altına gömdükten sonra Edirne'ye doğru akınlarına devam ederler. Edirne'nin fethinden sonra Ahırköy Çayırı’na geldiklerinde, o incir ağacının civarında bir suyun çayıra doğru aktığını görürler, bu nedenle de "Kırktı bunlar. Bu yakaya ilk ayak basanlardır bunlar" diyerek o yere 'Kırkların Pınarı' derler. Bu isim zamanla Kırkpınar olur. Sultan I.Murat Edirne'nin alınmasından sonra kentte bir pehlivan tekkesi kurar ve bundan böylede her sene güreş yapılması bir gelenek halini alır.
Kırkpınar üzerine araştırmalarıyla bilinen yazar Halil Delice’ye göreyse güreşlerin ilk doğuşu, Ahmet Yesevi hazretlerinin talebesinin talebesi olan bir alperen, Sarı Saltuk’tur: Hicri 662, miladi 1263 yılında Sarı Saltuk ve beraberindekiler, Şehzade Süleyman’ın Rumeli’ye geçişinden 91 yıl önce buraya gelir; 1264 yılında Edirne’yi fetheder. Edirne’nin fethiyle birlikte burada Kırkpınar Güreşleri başlar. Edirne’yi terk ettikleri 1304 yılına kadar Kırkpınar güreşlerine devam ederler.
Gerçek Kırkpınar Çayırı Balkan Savaşları’ndan sonra Yunanistan sınırları içinde kalmış olup, Cumhuriyet’in ilanından sonra yağlı güreşler Edirne Sarayiçi’nde yapılmaya başlanmıştır. Yani Edirne Kırkpınar’ın gerçek ev sahibi olmayıp, zorunlu bir yuvadır. O dönemki zorlu ekonomik şartlarda ‘ağa’ bulunamadığından ilk güreşler Kızılay’ın himayesinde yapılmış, organizasyonu efsane başpehlivan Adalı Halil gerçekleştirmiştir. Zamanla güreşler Edirne Belediyesi tarafından düzenlenmeye başlamıştır.

Güreşler öncesi eski pehlivanlar Kara Emin ve Adalı Halil’in mezarlarını ziyaret etmek, hep beraber Cuma namazına gitmek de Kırkpınar’ın geleneklerindendir.

Bu yıl 20-22 Haziran tarihlerinde 653.’sü gerçekleştirilen Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri sonrası, her yıl olduğu gibi yağlı güreş camiası tatile girdi. Bunun en önemli nedeniyse sporcusuyla, seyircisiyle dinine son derece bağlı olan tüm güreş camiasının Ramazan ayını huşu içinde idrak etmek istemesi.
Elbette bir diğer neden yağlı güreşin hem sporcu hem de izleyen için zor bir spor olması. Bir güreş turnuvası sabah 10.00’da başlayıp akşam 19.00’a kadar sürebilmekte. 8-9 saat güneşin altında oruçlu halde durmak bile zorken müsabaka sırasında sürekli su tüketmek durumunda olan pehlivanların hali herkesin malumu. Bu nedenle Ramazan ayında müsabakalara ara veriliyor. Pek çok pehlivan da oruç tuttuklarından idmanlarını iftardan hemen önce veya akşam geç saatlerde yapmakta.
Yağlı güreş heyecanı 30 Temmuz’dan itibaren yaşanmaya devam edecek…
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.