Kurban bayramı tatili ne zaman? 2016 Dini takvim Kurban bayramı tarihi

Yeni Şafak
23:1216/08/2016, Salı
G: 16/08/2016, Salı
Diğer

Kurban bayramı tatili ne zaman? 2016 Dini günler takviminde yer alan bilgilere göre Kurban bayramının hangi güne denk geldiğini haberimizde sizlerle paylaşıyoruz. Vatandaşlar bayram tatili için geri sayıma başladı. kurbanlık kesecek olanlar hazırlıklarını şimdiden yapmaya başladı. Peki kurban bayramı tatili ne zaman, tatil kaç gün (9 gün) mü? İşte merak edilen bu soruların yanıtını ve kurban bayramı hakkındaki tüm ayrıntıları haberimizden öğrenebilirsiniz.

Kurban bayramı tatili ne zaman

başlayacak? Kurban bayramı kaç gün sürecek? Diyanet'in 2016

Dini günler takvimi

ne göre, kurban bayramının hangi güne denk geldiğini buradan sizlerle paylaşıyoruz. Kurban bayramının muhtemelen 9 gün tatil olması nedeni ile vatandaşlar da hazırlıklarına başladı. Özellikle kurban kesecek olanlar şimdiden kurban alımına başladı. Çalışanlar ise

bayram tatili

ni sabırsızlıkla bekliyor. 2016 Dini takvime göre,

Kurban bayramı

12 Eylül tarihine denk geliyor. 4 gün sürecek bayram, hafta sonlarının da eklenmesi ile 9 gün'e uzayacak. Kurban bayramı tatilini fırsata çevirmek isteyenler tatil planlarına başladı.

Kurban

bayramı ile ilgili dini bilgileri ve tatil açıklamalarını haberimizden inceleyebilirsiniz.



2016 Kurban bayramı tatili bu yıl 12 Eylül Pazartesi gününe denk geliyor. Kurban bayramı tatilinin son yapılan açıklamaya göre, 9 gün olması bekleniyor. Bayram tatili Bakan Nabi Avcı'nın da ifade ettiği gibi
muhtemelen 9 gün olacak. Ancak 9 günlük tatilin
kesin kararı önümüzdeki günlerde hükümet tarafından
yapılacak.


KURBAN BAYRAMI:



Arefesi 11 EYLÜL PAZAR


1. günü 12 EYLÜL PAZARTESİ


2. günü 13 EYLÜL SALI


3. günü 14 EYLÜL ÇARŞAMBA


4. günü 15 EYLÜL PERŞEMBE



Arefe (Kurban)


Arefe (Arife), Kurban bayramının bir gün öncesi olan Zilhicce ayının dokuzuncu günüdür. Haccın iki rüknünden biri olan vakfe bugünde yapılır. Arefe günü Arafat'ta, öğle namazının farzı ile ikindi namazının farzı öğle vaktinde peş peşe kılınır (cem-i takdim).



Arefe günü güneş batınca hacılar Arafat'tan Müzdelife'ye hareket ederler. Arefe günü, Arafat'ta hacılar, vakitlerini dua, namaz, zikir, tesbih, va'z dinleme, Kur'ân okuma vb. ibadetlerle geçirirler.



Peygamberimiz arefe gününün faziletine ilişkin olarak "Arefe gününden daha çok Allah'ın cehennem ateşinden insanları âzat ettiği bir gün yoktur" buyurmuş, yine "Arefe günü tutulan orucun bundan önce ve sonra birer yıllık günahları örteceği Allah'tan umulur" dediği (Müslim, “Sıyâm", 196-197) nakledilmiştir.



Arefe günü sabah namazından itibaren bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar yirmi üç vakit farz namazların peşinden, selâmdan sonra teşrik tekbiri getirmek vaciptir.



Teşrik tekbiri de şöyledir: "Allâhu Ekber, Allâhu Ekber, Lâ İlahe İllallâhu Vallâhu Ekber. Allâhu Ekber Velillâhil hamd."



İster cemaatle, ister yalnız başına namaz kılan, kurban kesen veya kesmeyen yolcu olan veya olmayan kadın-erkeğin; farz olan her namazın peşinde Teşrik tekbirlerini getirmesi gerekir.



Kurban Bayramı


Kurban Bayramı günleri, Hz. İbrahim'in duasıyla müminlerin tek yürek, tek vücut oldukları, aynı iman ve aynı ruhla mübarek ve mukaddes topraklara geldikleri, tek parça örtülerine bürünerek her türlü ayrıştırıcılığı bıraktıkları, tek merkezde, Kâbe'de tavaf ettikleri, tek meydanda, Arafat'ta toplanarak hac farizasını yerine getirdikleri mübarek zaman dilimleridir.



Kurban Bayramı günleri aynı zamanda bütün müminlerin İbrahimî bir arayışla Rabbimizin kendilerine lütfettiği nimetlere şükranlarının bir ifadesi olarak Kurban ibadetini eda ettikleri mübarek vakitlerdir.



Bu bayrama adını veren Kurban; Hz. İbrahim ve Hz. İsmail örneğinde olduğu gibi ilâhî emirlere kayıtsız teslimiyet göstergesi, hak yolunda fedakârlığın bir nişanesi, Allah'ın bize lütfettiklerinden onun hoşnutluğu için verebilmenin hâl ile ifadesidir.



Kurban, sahip olduklarımızı fakir ve ihtiyaç sahipleriyle paylaşmanın tadına varma fırsatı, katılaşan kalplere, hayatın ve varoluşun gerçek anlamını unutan zihinlere öze dönüş çağrısı içeren bir hikmetler bütünüdür.



Kurban, Allah'a, yüce ve ilâhî olan her şeye yakın olma arayışıdır. Nitekim Cenab-ı Hak, şöyle buyurur:



“Allah'a kurbanlarınızın ne etleri ulaşır, ne de kanları. Ona ulaşan takvanızdır..."

(Hac, 37)



Kurbanlarımız Rabbimize yakınlığa vesile olsun. Bayramımız mübarek olsun.







Kurban


Sözlükte “yaklaşmak, Allah'a yakınlık sağlamaya vesile olan şey" anlamına gelen kurban, dinî bir terim olarak, “ibadet maksadıyla belirli bir vakitte belirli şartları taşıyan hayvanı usulünce boğazlamak, ya da bu şekilde boğazlanan hayvan" demektir. Arapça'da bu şekilde kesilen hayvana udhiyye denilir.



İnsanlık tarihi boyunca hemen bütün dinlerde kurban uygulaması mevcut olmakla birlikte şekil ve amaç yönüyle aralarında farklılıklar bulunur.



Kur'an'da Hz. Âdem'in iki oğlunun Allah'a kurban takdim ettiklerinden söz edilir (el-Mâide 5/27); bir başka âyette de ilâhî dinlerin hepsinde kurban hükmünün konulduğuna işaret edilir (el-Hac 22/34). Ancak Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta kurban telakkisi bir hayli değişikliğe uğramıştır. Hıristiyanlık'ta İsâ'nın çarmıha gerildiği ve bunun insanoğlunun aslî günahına karşı Baba'nın oğlu İsâ'yı feda etmesi olduğu inanışıyla kurban telakkisi özel bir anlam kazanmıştır.



İslâm'da kurbanın dinî hükmüyle ilgili olarak Kur'an'da, Hz. Peygamber'in sünnetinde önemli açıklamalar yer almış, bu çerçevede oluşan fıkıh kültüründe de konu hakkında ayrıntılı bilgi ve hükümler derlenmiştir.



Kurban gerek fert gerekse toplum açısından çeşitli yararlar taşıyan malî bir ibadettir. Kişi kurban kesmekle Allah'ın emrine boyun eğmiş ve kulluk bilincini koruduğunu canlı bir biçimde ortaya koymuş olur. Müminler her kurban kesiminde Hz. İbrâhim ile oğlu İsmâil'in Cenâb-ı Hakk'ın buyruğuna mutlak itaat konusunda verdikleri başarılı sınavın hâtırasını tazelemiş ve kendilerinin de benzeri bir itaate hazır olduğunu simgesel davranışla göstermiş olmaktadır.



Kurban toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar, sosyal adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunur. Özellikle et satın alma imkânı hiç bulunmayan veya çok sınırlı olan yoksulların bulunduğu ortamlarda onun bu rolünü daha belirgin biçimde görmek mümkündür. Zengine malını Allah'ın rızâsı, yardımlaşma ve başkalarıyla paylaşma yolunda harcama zevk ve alışkanlığını verir, onu cimrilik hastalığından, dünya malına tutkunluktan kurtarır. Fakirin de varlıklı kullar aracılığıyla Allah'a şükretmesine, dünya nimetinin yeryüzündeki dağılımı konusunda karamsarlık ve düşmanlıktan kendini kurtarmasına ve kendini toplumunun bir üyesi olarak hissetmesine vesile olur.



1. Kurbanın Dinî Hükmü ve Kurban Çeşitleri


İlmihal dilinde kurban ve kurban kesiminin dinî hükmü denilince, aksine bir kayıt bulunmadığı sürece, kurban bayramında kesilen kurban ve bunun hükmü anlaşılır.



Kurban kesmenin fıkhî açıdan değerlendirilmesi hususunda fakihler arasında görüş farklılıkları vardır. Dinen aranan şartları taşıyan kimselerin kurban kesmeleri Hanefî mezhebinde ağırlıklı görüşe ve bazı müctehid imamlara göre vâcip, fakihlerin çoğunluğuna göre müekked sünnettir. Hanefîler,



Kur'an'da Hz. Peygamber'e hitaben “Rabbin için namaz kıl, kurban kes" (elKevser 108/2) buyrulmasının ümmeti de kapsadığı ve gereklilik bildirdiği görüşündedir. Ayrıca Hz. Peygamber'in birçok hadisinde hali vakti yerinde olanların kurban kesmesi emredilmiş veya tavsiye edilmiş, hatta “Kim imkânı olduğu halde kurban kesmezse bizim mescidimize yaklaşmasın" (İbn Mâce, “Edâhî", 2; Müsned, II, 321), “Ey insanlar, her sene, her ev halkına kurban kesmek vâciptir" (Tirmizî, “Edâhî", 18; İbn Mâce, “Edâhî", 2) gibi ifadelerle bu gereklilik önemle vurgulanmıştır. Öte yandan kurban kesmeyi Hz. Peygamber hiç terketmemiştir. Bu ve benzeri delillerden hareket eden fakihler gerekli şartları taşıyanların kurban bayramında kurban kesmesini vâcip görürler. Sünnet olduğunu ileri sürenler ise, Kur'an'da bu konuda açık bir emrin bulunmayışından, Hz. Peygamber'in devamlı yapmış olmasının kurbanın sünnet olmasıyla da açıklanabileceği noktasından hareket ederler.



Kurban bayramında kesilen kurbandan ayrı olarak yine ibadet niyetiyle kesilen başka kurban çeşitleri de vardır. Buna göre kurban çeşitleri şöylece sıralanabilir: Kurban bayramında kesilen kurban, adak kurbanı, akîka kurbanı, kıran ve temettü haccı yapanların kestikleri ve hedy adı verilen kurban, hacda yasakların ihlâli halinde gereken ceza ve kefâret kurbanı. Bu kurban çeşitlerinin ortak ve farklı hükümleri vardır. Vasiyetinin veya adağının bulunması halinde ölmüş kimse için kurban kesilmesi gerekir ve kesilen kurbanın etinin tamamı fakirlere dağıtılır. Vasiyet veya adak olmasa bile, Şâfiîler hariç fakihlerin çoğunluğuna göre, sevabı ölüye bağışlanmak üzere onun adına kurban kesilebilir.







2. Kurban Kesme Yükümlülüğü


Bir kimsenin kurban kesmekle yükümlü sayılması için bulunması gereken şartlara kurbanın vücûb şartları denilir. Kurban kesmenin sünnet olduğunu söyleyenlere göre ise bunlar sünnet oluşun şartlarıdır.



Bir kimsenin kurban kesmekle yükümlü olabilmesi için dört şart aranır:



1. Müslüman olmak.



2. Akıllı ve bulûğa ermiş olmak.



3. Mukim olmak, yani yolcu olmamak.



4. Belirli bir malî güce sahip bulunmak.



Gayri müslimler öncelikli olarak imanla mükellef olup ancak iman ettikten sonra ibadetleri ifa etmeye ehil sayılırlar. Bu sebeple, bir kimsenin kurban kesmekle yükümlü tutulabilmesi, daha doğrusu böyle bir ibadeti ifaya ehil sayılabilmesi için müslüman olması gerekir. Bu kural bütün ibadetler için geçerlidir.



Hanefîler'den Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf ile Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre kurbanla yükümlü sayılmak için akıl ve bulûğ şart olmayıp gerekli malî güce sahip olan küçük çocuklar ve akıl hastaları adına kanunî temsilcileri tarafından kurban kesilmesi gerekir. Bu fakihler kurbanın malî bir ibadet oluşu ve başta fakirler olmak üzere üçüncü şahısların hakkının gözetilmesi hususunu ön planda tutmuşlardır.



Hanefî fakihlerinden İmam Muhammed'e ve Şâfiîler'e göre kurban mükellefiyeti için akıl ve bulûğ şarttır. Hanefî mezhebinde bu konuda fetva İmam Muhammed'in görüşüne göre verilmiş ve tatbikatta bu görüş ağırlık kazanmıştır. Bu son görüşün ilk bakışta, üçüncü şahısların yani kurban etinden yararlanacak ihtiyaç sahiplerinin haklarını göz ardı ettiği ileri sürülebilirse de, ehliyetsiz ve eksik ehliyetli kimselerin mal varlığının korunması ve gerekli tedbirler alınarak onlara daha güvenli bir gelecek hazırlanması açısından isabetli olduğu da söylenebilir. Çünkü çocuk ve akıl hastasının haklarının istikbale mâtuf olarak korunması, kanunî temsilciler için hukukî ve dinî bir sorumluluktur. Böyle bir kaygının söz konusu olmadığı durumlarda kanunî temsilcilerinin zengin çocuklar ve ehliyetsizler adına kurban kesmesi güzel bir davranış olur.



Dinen yolcu hükmünde olan kimse kurban kesmekle yükümlü değildir. Ancak yolcu hükmünde bulunan kimsenin tek başına veya mukimlerle birlikte kurban kesmesine bir engel de yoktur. Diğer mezheplere göre kurban mükellefiyeti açısından yolcu olanla mukim olan arasında, kurban kesmenin onlara göre sünnet olması sebebiyle, zaten bir farklılık yoktur. Hanefîler'in yolcu için böyle bir ruhsattan söz etmeleri, ibadetlerde külfeti kaldırmaya ve kurbandan gözetilen hikmetlerin gerçekleşmesine öncelik vermeleri sebebiyledir.



Şöyle ki; yolculuk halinde bulunan kimse gerek kurbanlık temin etme ve kurbanı kesme, gerekse kesilen kurbanın etini değerlendirme ve dağıtma açısından o bölge halkının (mukim kimseler) sahip olduğu bilgi ve imkâna sahip değildir. Ayrıca yolculuk hali zengin olan yolcunun bile elindeki parayı daha tedbirli harcamasını gerektirir. Böyle olunca kurban bayramı süresince iş ve görev gereği yolda olan veya bulunduğu bölgede yolcu konumunda olan kimselerin bu ruhsattan yararlanması mâkuldür. İsterlerse kurban kesmeyebilirler. Bu kimselere kurban mükellefiyeti yüklemek maddî yönden ziyade ibadetin ifası yönünden ağır bir külfet teşkil edebilir.



Ancak, klasik fıkıh kültüründe konu böyle ele alınmış olmakla birlikte, günümüzde yolculuk imkân ve şartları büyük ölçüde değişmiştir. Bayram tatilini fırsat bilerek yurt içi veya yurt dışı geziye çıkan, yazlığa giden, memleketine ana-ata ocağına giden kimsenin durumu farklıdır. Bu durumdaki kimselerin söz konusu ruhsattan yararlanma yerine ya önceden gerekli tedbirleri alarak vekâleten kurbanını kestirmesi ya da bulunduğu yerde kurban kesmesi daha isabetlidir. Çünkü kurbanın namaz, oruç gibi bireyin niyetiyle ve iç dünyasıyla alâkalı yönü bulunduğu gibi onlara ilâveten toplumda sosyal adaleti sağlayan ve üçüncü şahısların haklarını ilgilendiren yönü de mevcuttur. Bu sebeple de, yolcunun namaz ve oruçta yolculuk ve meşakkat içinde olma ruhsatından yararlanması daha bireysel bir karardır. Kurbanda ise zikredilen hususların, bu ibadetin sosyal amaçlarının göz önünde bulundurması, savunulabilir bir gerekçe, sıkıntı veya mazeret bulunmadığı sürece kurban ibadetinin yerine getirilmesi gerekir.



Kurban kesme mükellefiyeti için dördüncü şart, malî imkânın bulunmasıdır. Hanefî mezhebine göre, kurban kesmeyi vâcip kılan zenginliğin ölçüsü, zekâtta ve fıtır sadakasında aranan zenginlik ölçüsüyle aynı olup kişinin borçları ve aslî ihtiyaçları dışında 20 miskal (80.18 gr.) altına, ya da buna denk bir paraya veya mala sahip olmasıdır. Bu miktar bir mala sahip olan kimsenin kurban kesme imkânına sahip olduğu düşünülmüştür. Böyle olunca ücretli, memur gibi sabit gelirli kimselerin, kendi bütçe imkânları içinde sıkıntı çekmeden kurban ücretini ödeyip ödeyemeyeceğini göz önünde bulundurması ve ona göre karar vermesi gerekir. Pratik bir çözüm olması itibariyle, bu konuda Hanefîler'in yukarıda zikredilen ölçüsü esas alınabilir.



Bu takdirde, sabit gelirlilerin aslî ihtiyaç harcamalarını çıktıktan sonra yıllık gelirinden artakalan miktar 80.18 gr. altın değerine ulaşıyorsa kurban kesmeleri gerekir.



Zekât, sadaka-i fıtır ve kurban gibi malî yönü bulunan ödevlerle yükümlülük, dinimizde belli bir asgari zenginlik ölçüsüne ulaşmış olmaya bağlanmıştır. Dinen asgari zenginlik ölçüsü olarak belirlenen bu miktara nisâb denir. Bu üç malî mükellefiyet için aranan asgari zenginlik ölçüsü kural olarak aynıdır. Fakat, zekât verme yükümlülüğünün mükellefe fiilen yönelmesi için, diğer ikisinden farklı olarak, öngörülen bu nisâbın üzerinden tam bir yılın geçmiş olması şart görülmüştür. Bu şart bir bakıma, ulaşılmış olan bu asgari zenginlik seviyesinin ne kadar süreceği belli olmayan bir ihtiyaçsızlık (istiğnâ) hali mi, yoksa oturmuş istikrar bulmuş bir zenginlik (gınâ) hali mi olduğunun test edilmesi amacına yöneliktir. Fıtır sadakasının ramazan orucuyla irtibatlandırılarak ramazan bayramına getirilmesi, kurban kesmenin ise adını bu işten alan öteki dinî bayramla birleşmesi tesadüfî olmayıp bu günlerin yeme, içme ve eğlenme günleri oluşuyla ilgilidir. Böyle bayram günlerinde herkes yiyip içerken fakirlerin mahzun kalmamasını sağlamak Müslümanlık gereği olmak bir yana, toplumsal bütünleşme ve kaynaşmayı sağlamanın da hem etkili bir yolu hem de gereğidir. Böylesi bir günde harcama yapmak için oturmuş zenginlik (nisâb-ı gınâ) aranmamış, o an için var olan ihtiyaçsızlık durumu (nisâb-ı istiğnâ) yeterli görülmüştür.



Böyle kimse kurban kesmekle, fitre vermekle mükellef olup zekât ve fitre de alamaz. Kişinin bu tür zenginliğinde kurban bayramı süresindeki durumu ölçü alınır. Böyle bir malî imkâna sahip her müslümanın, akıllı ve bâliğ (ergen) olması kaydıyla kurban kesmesi gerekir. Bu durumdaki kadın ve yetişkin çocuklar bizzat mükellef olmakla birlikte kocası veya babası bunlar adı nahibe yoluyla– kurban keserse o da yeterli olur. Klasik fıkıh kitaplarında kurban mükellefiyeti için sayılan “hür olma" şartı, o dönemde sosyal bir vâkıa olarak mevcut bulunan kölelerin mülkiyet sahibi olamayışından kaynaklanır.



Diğer mezhepler kurban kesmeyi sünnet saydıklarından, kurban mükellefiyeti için ayrıca bir zenginlik ölçüsü tesbit etmemişlerdir.



Uygun olan, kurban alma imkânı bulunmayan kimselerin, kurban kesmek için kendini zorlamamasıdır. Hatta bazı Hanefî fakihlerine göre, böyle kimselerin kendilerine vâcip olmayan ibadeti vâcip hale getirmesi, böylece kesilen kurbanın adak kurbanı hükmünü alması bile ihtimal dahilindedir.



Fakir kimsenin aldığı kurbanlık hayvanın kaybolması ve ikinci bir kurbanlık alması, bu arada birincinin de bulunması halinde iki hayvanı da kesmesi gerektiği hükmü bu ihtimale dayanır. Ancak bu hüküm hakiki mânasından ziyade maddî imkânı olmadığı halde sosyal baskı sebebiyle veya ibadetin ecrini kaçırmama gayesiyle kendini kurban kesmeye zorlayan kimseleri uyarı, böyle bir mükellefiyetin bulunmadığına vurgu ve bunu örneklendirme şeklinde anlaşılmalıdır. Zaten Hanefî mezhebinde fetvaya esas olan ağırlıklı görüş, fakir kimsenin kestiği kurbanın, özel olarak onu adamadığı sürece, adak kurbanı hükmünü almayacağı, zengin kimsenin kestiği kurbanla aynı hükme tâbi olduğu, hatta kurbanın etini dağıtma mükellefiyetinin en aza indiği yönündedir.







3. Kurbanlık Hayvan ve Kesimi


Kurban kesmekle mükellef olan kimsenin bu ibadeti geçerli olarak yerine getirmiş sayılabilmesi için gerek kurbanlık hayvanla gerekse bu hayvanın kesimiyle ilgili bazı şartlar vardır. Bunlar kurbanın sıhhat şartlarıdır.



a) Şartlar



1. Dinen kurban olarak kesilmesi kabul edilmiş hayvan türleri şunlardır: Koyun, keçi, sığır, manda ve deve. Dolayısıyla ancak bu hayvanlardan (veya türdeşleri) kurban kesilebilir. Tavuk, kaz, ördek, deve kuşu, ceylan gibi hayvanların kurban olarak kesilmesi geçerli değildir. Kurbanın geçerliliği açısından bu hayvanların erkek veya dişi olması arasında fark yoktur. Ancak koyunun erkeğinin, diğerlerinin ise dişisinin kesilmesi daha faziletli görülmüştür. Koyun ve keçi sadece bir kişi için; deve, sığır ve manda ise yedi kişiyi aşmamak üzere ortaklaşa kurban olarak kesilebilir. Bu hüküm Hanefîler dahil üç mezhebe göre olup Mâlikî mezhebinde parasına ve etine iştirakle ortak kurban kesimi câiz görülmez.



2. Koyun ve keçi cinsinden hayvanlar bir yaşını doldurduktan sonra kurban edilebilir. Hanefîler de dahil fakihlerin çoğunluğu, koyunun semizlik ve gösteriş olarak bir yaşındakilerle aynı olması halinde altı ayını tamamladıktan sonra da kurban olabileceği görüşündedir.



Sığır ve manda cinsinden hayvanlar iki yaşını, deve ise beş yaşını tamamladıktan sonra kurban olarak kesilebilirler.



3. Kesilecek hayvanın kurban olmaya engel bir kusurunun bulunmaması gerekir. Kurban edilecek hayvanın sağlıklı, düzgün, âzaları tamam, besili olması hem ibadetin gaye ve mahiyetine hem de sağlık kurallarına uygun düşer. Kötürüm derecesinde hasta, zayıf ve düşkün, bazı âzaları eksik meselâ bir veya iki gözü kör, kulakları ve boynuzları kökünden kesilmiş, dili kesik, dişlerinin tamamı veya çoğu dökülmüş, kuyruğu ve memesi kesik hayvanlar kurban olmaz. Ancak hayvanın doğuştan boynuzsuz, şaşı, topal ve deli, biraz hasta, bir kulağı delinmiş veya yırtılmış olmasında kurban açısından bir sakınca yoktur. Koyunun daha semiz ve lezzetli olması maksadıyla doğduğunda kuyruğunun kısmen veya tamamen kesilmesi kusur sayılmaz.



4. Kurbanın sahih olabilmesi için belirlenmiş vakit içinde kesilmesi gerekir. Kurban, kurban bayramının ilk üç günü yani zilhicce ayının 10, 11 ve 12. günleri, bayram namazının kılınmasından, 3. günün akşamına kadarki süre zarfında kesilebilir. Şâfiî mezhebine ve bazı fakihlere göre bu süre, bayramın



4. günü akşamına kadardır. Bayram namazı kılınmayan yerlerde sabah namazı vaktinden itibaren kesilebilir. Kurbanın bayramın 1. Günü kesilmesi daha faziletli görülmüş, kesimin gündüz yapılması tavsiye edilmiştir. Geceleyin kurban kesmeyi câiz görmeyenler veya mekruh görenler, aydınlatma imkânının yetersizliğinin yol açacağı muhtemel tehlike, hata ve zorlukları göz önünde bulundurmuş olmalıdır. Bu sakıncalar yoksa, gece de kurban kesilebilir.



5. Kurbanın ibadet niyetiyle kesilmesi şarttır. Kur'an'da, kesilen kurbanlık hayvanların et ve kanlarının değil bu kesimi yapan Müslümanın niyet, takvâ ve bağlılığının Allah'a ulaşacağı bildirilmiştir (el-Hac 22/37).



Esasen kurbanı diğer hayvan kesimlerinden ayıran da budur. Niyette aslolan kalbin niyetidir, dil ile açıkça söylenmesi gerekmez. Kurbanda niyetin bu önemi sebebiyledir ki, Hanefî mezhebinde ortaklaşa kesilen kurbana bütün ortakların ibadet niyeti ile katılmaları şarttır. Ortaklardan birinin sadece et elde etme niyetiyle iştiraki diğerlerinin kurbanını geçersiz kılar. Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre ise böyle bir ortaklık, kurban ibadetine zarar vermez.



Bir kimse tek başına kesmek üzere aldığı büyük baş hayvana, sonradan altı kişiye kadar ortak kabul edebilir.



Kurbanlık niyetiyle alınan hayvan kesilmeden önce ölürse, zengin kimsenin tekrar kurbanlık satın alması gerekir, fakir için gerekmez. Kesimden önce kurbanlık kaybolur, sahibi ikinci defa kurbanlık alır da sonra birinci hayvan bulunursa, zengin de fakir de bunlardan sadece birini, tercihen daha iyi olanını keser. Fakirin ikisini de kesmesi gerektiği görüşü fetvada tercih edilmeyen zayıf bir görüş olup fakirin kesmesinin adak hükmünü alacağı noktasından hareketle söylenmiştir.



Mükellefler yanlışlıkla birbirlerinin hayvanlarını kesseler, her kesilen kurban, sahibinin kurbanı olmak üzere sahih olur. Etler dağıtılmamışsa değişim yaparlar, değilse helâlleşir ve bir fark da talep etmezler.



b) Kesim İşlemi


Diğer gayelerle yapılan kesimlerde olduğu gibi kurbanlık hayvanın kesiminde de bazı kurallara uymak gerekir. Hayvan kesim yerine incitilmeden götürülür, kesilecek zaman da kıbleye karşı ve sol tarafı üzerine yatırılır.



Elinden geldiği sürece her mükellefin kurbanını kendisinin kesmesi menduptur, değilse bir başkasına vekâlet verip kestirir. Kurbanı kesecek kimsenin müslüman olması tercihe şayandır. Yahudi ve hıristiyanlara da kesim yaptırılabilir. Çünkü Ehl-i kitabın kestiği yenir.



Kurban sahibinin kesim esnasında orada hazır bulunması müstehaptır. Hayvan yere yatırılırken Kur'an'dan “Yüzümü gökleri ve yeri yaratan Allah'a, O'nun birliğine inanarak çevirdim. Ben müşriklerden değilim" (elEn'âm 6/79), “Benim namazım, ibadetim (kurbanım), hayatım ve ölümüm hep âlemlerin rabbi olan Allah içindir. O'nun ortağı yoktur. Bana böyle emrolundu ve ben Allah'a teslim olanların ilkiyim" (el-En'âm 6/162-163) meâllerindeki âyetleri okur. “Ey Allahım, dostun İbrâhim'den ve habibin Muhammed'den kabul buyurduğun gibi benden de kabul buyur" şeklinde veya benzer tarzda dua eder. Daha sonra da tekbir ve tehlîl getirir.



Kurbanı kesen kimse hayvana eziyet vermemeye dikkat etmeli, bıçağı hayvana göstermemeli ve keskin bıçak kullanmalıdır. Sağ eliyle tuttuğu bıçakla hayvanı keserken “Bismillâhi Allahü ekber" der. Kurbanı vekilin kesmesi halinde kurban sahibi de besmeleye iştirak eder. Kurban kesen kimse kesim esnasında Allah'ın adını anmayı (besmele) kasten terkederse, Hanefî mezhebine göre bu hayvanın eti yenilmez.



Kurban kesmenin rüknü, kurbanlık hayvanın kanını akıtmaktır. Sığır, manda, koyun ve keçi cinsinden hayvanlar yatırılıp çenelerinin hemen altından boğazlanmak suretiyle (zebh), deve ise ayakta sol ön ayağı bağlanarak göğsünün hemen üzerinden (nahr) kesilir. Kesim işlemi boğazın iki tarafındaki şah damarları, yemek ve nefes borusu kesilerek yapılır ve hayvanın kanının iyice akmasını temin için bir süre beklenilir.



Hayvana acı vermemek için önce şoka sokmak (bayıltmak), sonra kesmek câizdir; çünkü şoka giren hayvan ölmez, hayatı devam eder, ancak kesilince kanı akar ve ölür.







Kurban pazarları hareketlendi


Türkiye'nin önde gelen hayvancılık merkezlerinden Şanlıurfa'da, Kurban Bayramı öncesinde kurbanlıklar yavaş yavaş pazarlardaki yerini alıyor.



Şanlıurfa'daki pazarlarda küçükbaş hayvanlar ortalama 700, büyükbaş hayvanlar ise 5 bin liradan başlayan fiyatlarla alıcı buluyor.



Kurbanlık alacakların gözdesi boğalar kilosuna göre 12 bin lirayı bulan fiyatlara, koçlar bin 500 liraya kadar satılabiliyor.



Kimi vatandaş kurbanlığını şimdiden alarak bayrama kadar özel olarak beslemeyi tercih ediyor. Bazı vatandaşlar ise pazarlık sonucu satın aldığı kurbanlıkları, besicilerin yanına bırakıyor.



- "Biraz pahalı"


Şanlıurfa Hayvan Pazarı Derneği Başkanı Ramazan Gül, AA muhabirine yaptığı açıklamada, pazarda hareketliliğin başladığını söyledi.



Köylerden çok sayıda kurbanlığın pazara getirildiğini ifade eden Gül, "Birer, ikişer kurbanlık satılmaya başladı. Fiyatlar geçen seneye göre biraz pahalı. Tosun, 5 bin liradan başlıyor, 10 bin liraya kadar satılıyor. Toklu, 700 liradan bin 500 liraya kadar satılıyor. Koyun, 750 liradan bin liraya kadar alıcı buluyor. Bu sene ortalama bin liradan aşağıya iyi bir kurbanlık yok. Kurban kesmeye niyetiniz varsa bundan aşağıya bulunmaz. " dedi.



Türkiye'de kurbanlık sıkıntısının yaşanmasının temel nedeninin gebe hayvan kesimi olduğunu savunan Gül, bu konuda yetkililerin biraz daha fazla önlem almasını beklediklerini kaydetti.



Besici Mehmet Büyükkaya da kurban için beslediği hayvanlardan ilkini satmanın mutluluğunu yaşadığını belirterek, bayram yaklaştıkça ilginin daha da artmasını beklediğini dile getirdi.



Emin Çakmak ise yıl boyunca beslediği küçükbaş hayvanlarını 900 ila bin 100 liradan satışa sunduğunu ancak henüz alıcı bulamadığını kaydetti.



Turizmciler, dört gözle kamu çalışanlarını bekliyor

Hem Rusya hem de Avrupa'dan gelen turist sayısındaki azalış sonucu zor bir yıl geçiren ve iç piyasaya yönelen turizmciler, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişiminin ardından kamu çalışanlarına getirilen izin yasağının kaldırılmasıyla sektörde hareketlilik yaşanmasını bekliyor.



Sektör temsilcileri, Kurban Bayramı'na kadar olan bir aylık süreçte 1 milyon civarında kamu personelinin yıllık iznini kullanmasını öngörüyor.



Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Başkanı Başaran Ulusoy, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kamu personelinin izinlerinin askıya alınmasının talebin en yoğun olduğu döneme denk geldiğini belirterek, kamu personeline izin yasağının kaldırılmasının turizmi olumlu yönde etkileyeceğini düşündüklerini ifade etti.



Ulusoy, "Henüz Ağustos ayının başındayız. Kurban Bayramı'nın da 9 güne çıkartılması gündemde. Dolayısıyla önümüzde bir ayı aşkın bir süre için iç pazardan yoğun talebin geleceği sürece girdiğimizi söyleyebiliriz." şeklinde konuştu.



Devlet Personel Daire Başkanlığı verilerine göre, kamuda çalışan personel sayısının Mayıs 2016 itibarıyla 3 milyon 390 bin seviyesinde bulunduğunu anımsatan Ulusoy, sözlerini şöyle sürdürdü:



"Bu personelin 1 milyona yakın kısmını Milli Eğitim Bakanlığına bağlı örgün eğitim kurumlarında görev yapan öğretmenler oluşturuyor. Okullar tatilde olduğundan öğretmenler zaten izin yasağı kapsamında değildi. Dolayısıyla izin yasağından etkilenen 2,4 milyona yakın kamu personeli olduğundan bahsedebiliriz. Bununla birlikte kamu personelinin tamamının aynı dönemde izne çıkamayacağını da hesap etmemiz gerekiyor. Tüm bu verileri dikkate aldığımızda, Kurban Bayramı'na kadar olan bir aylık süreçte 1 milyon civarında kamu personelinin yıllık iznini kullanmasını öngörüyoruz."



- "Kamu personeli tatil için acentalarla temasa geçmeye başladı"


Başaran Ulusoy, izin yasağının kalkmasının ardından birçok kamu personelinin tatil planlaması için üye acentalarla temasa geçmeye başladığını, gelecek günlerde bu sayının artmasını öngördüklerini kaydetti.



Rusya'dan turist akışının başlamasını ve bayram tatilinde hareketlilik yaşanmasını beklediklerini ifade eden Ulusoy, "Sektördeki toparlanmadan ancak 2017 yılı ile birlikte başlayan süreçte bahsedilebiliriz." dedi.



Ulusoy, önemli fiyat artışı veya düşüşlerinin arz talep dengesini bozacağını vurgulayarak, hem vatandaşların hem de turizmcilerin çok bilinçli olduğunu, dolayısıyla fiyatlarda dengeli bir seyir beklediklerini söyledi.



- "Fiyat artışı beklemiyoruz"


Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) Başkanı Osman Ayık da yeniden talep canlanması beklediklerini belirterek, darbe girişiminin ardından gelen kamu personeli izin yasağının hem mevcut hem de gelecekteki rezervasyonların iptaline neden olduğunu vurguladı.



Ayık, sezonun geri kalanı için kaybettikleri rezervasyonları geri kazanmayı beklediklerini ifade ederek, şöyle devam etti:



"100 binlerle ifade edilebilecek iptaller oldu. Son 25 günlük dönemde de alınması muhtemel rezervasyonlar vardı, bunlar da gerçekleşmedi. Bizim beklentimiz önümüzdeki günlerde bunların telafi edilmesidir. Sektörün konaklama tesisleri bölümü olarak biz her türlü çaba ve gayreti göstereceğiz, fiyatlarımızı ona göre ayarlayacağız. Sektör olarak gayet yapıcı davrandık. Hiçbir kesintiye uğratmadan rezervasyon yaptıran tüm kamu personelinin paralarının iadelerini sağladık. Önümüzdeki dönemde tekrar bu talebi canlandırma adına da her türlü çaba ve gayreti göstereceğiz."



Fiyatlarda artış beklenmediğini kaydeden Ayık, konaklama sektörü olarak tüketicinin güvenini sarsacak hiçbir hamlede bulunmayacaklarını, fırsatçılık yapılıp fiyat artışına gidilmeyeceğini söyledi.



Osman Ayık, kamu çalışanlarına izin yasağının kalkmasının ilk günleri olmasına rağmen sektörde kıpırdanmanın hissedildiğini de ifade etti.



Kurban bayramı tatili

ne zaman? 2016 Dini günler takviminde yer alan bilgilere göre Kurban bayramının hangi güne denk geldiğini haberimizde sizlerle paylaşıyoruz. Vatandaşlar bayram tatili için geri sayıma başladı. kurbanlık kesecek olanlar hazırlıklarını şimdiden yapmaya başladı. Peki kurban bayramı tatili ne zaman, tatil kaç gün (9 gün) mü? İşte merak edilen bu soruların yanıtını ve kurban bayramı hakkındaki tüm ayrıntıları haberimizden öğrenebilirsiniz.


#Kurban bayramı tatili ne zaman
#Bayram tatili kaç gün
#2016 Dini günler takvimi
#Kurban bayramı