Kur’an, estetik değerleri ortadan kaldıran insanların örneklerini verir. Bunlardan ilki Karun’dur. O, Hz. Musa’nın kavmi arasında yaşamış, zenginliği ile övünen, gösterişi seven, mağrur, zenginliği sayesinde insanlar arasında ihtişamla dolaşan bir kişidir. Karun’un bu tavrı insanların dikkatini çekmekte ve kendilerinin de bu denli varlıklı ve zengin olmalarını arzulamaktadırlar. Karun’un yaşadığı dönemde bazı akıllı insanların, kendisinin sahip olduğu servetle böbürlenmemesi gerektiği tavsiyesine karşı o, sahip olduğu serveti kendi emeği ve bilgisi ile oluşturduğunu iddia etmiş ve servetini Allah’a isyan ve inanan insanların zararı doğrultusunda kullanmıştır. Ayrıca Hz. Musa’nın tebliğ ettiği Tevhit inancını da reddetmiştir. Karun’u Allah’a inanmaktan ve itaat etmekten alıkoyan şey, sahip olduğu servet ve o servetin kendisine verdiği şımarıklıktır. Karun’un bu durumu bir yönü ile Allah’ın gönderdiği peygamberi sahip olduğu zenginliğine güvenerek reddetmek suretiyle Allah’ın gönderdiği Tevhit dinini ortadan kaldırmayı temel amaç edinmiş olması, Allah’a ve Peygamberi’ne başkaldırı olarak nitelendirilmiş ve haddini aştığı anda, diğer insanlara zenginliğin insana bir fayda vermediğini esas olanın Allah’a ve O’nun Resulü’ne itaat olduğunu anlatmak için helak edilmiştir.
“Karun, “Bu serveti sahip olduğum bilgi sayesinde elde ettim” diye karşılık verdi. Bilmiyor muydu ki Allah ondan önceki kuşaklardan, ondan daha güçlü ve daha çok servet biriktirmiş kimseleri helak etmişti. Ama suçluluğu kesinleşmiş olanlara artık günahları sorulmaz! Karun gösterişli bir şekilde kavminin karşısına çıkardı. Dünya hayatını arzulayanlar, “Keşke Karun’a verilenin bir benzeri bize de verilseydi! Doğrusu o çok şanslı!” derlerdi. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle derlerdi: “Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlar için Allah’ın mükafatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.” Sonunda biz onu ve evini barkını yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı ona yardım edecek adamları olmadığı gibi, kendi kendini kurtarabilecek durumda da değildi. Daha dün Karun’un yerinde olmayı isteyenler bu defa, “Yazıklar olsun bize! Demek ki Allah rızkı kullarından dilediğine bol bol, dilediğine de ölçülü veriyormuş. Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de mutlaka yerin dibine geçirmişti. Vah ki vah! Demek inkarcılar iflah olmazmış!” der oldular.” (Kasas /78-92).
Allah’ın gönderdiği estetik değerleri din adamı sıfatı ile bozmaya çalışan, Kur’an’da açıkça ismi zikredilmeksizin “Resulüm! Onlara şu kimsenin ibret verici haberini anlat: Biz ona ayetlerimizi vermiştik. Fakat o, gurura kapılarak, ayetlerimizden sıyrılıp çıktı. Böylece şeytan onu kandırıp peşine taktı. Sonunda yolunu yitirip azgın sapıklardan biri haline geldi. Eğer dileseydik, onu ayetlerimiz sayesinde yüceltirdik; fakat o dünyaya saplandı ve nefsinin isteklerine uydu. Onun hali, köpeğin haline benzer ki, üzerine varıp kovalasan da dilini çıkarır solur, kendi haline bıraksan da solur. İşte ayetlerimizi yalanlayan bir toplumun hali böyledir. Sen kendilerine bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler. (Araf, 7/175-176) ayetiyle anlatılan ve birçok müfessirin, Belam olduğunu ifade ettikleri kişi, duasının anında kabul edildiği, çevresi tarafından büyük hürmet ve saygı gösterilen, kendisine Hz. Musa’nın helaki için dua etmesi karşılığında büyük servet teklif edildiğinde kabul eden, din adamı sıfatı ile Allah’ın gönderdiği Tevhit inancını dünya menfaati karşılığında ortadan kaldırmaya çalışan insan tipidir.
Diğer bir örnek, sanatçı sıfatı ile estetik değerleri bozmaya çalışan Sâmirî’dir. Hz. Musa’nın önderliğinde İsrailoğulları’nın Mısır’dan ayrılışından sonra, Allah’ın davetine uyarak Tur Dağı’na gittiğinde, Sâmirî’nin, İsrailoğulları’nın ziynet eşyalarından buzağı şeklinde bir put yaparak, bu buzağıya tapmaya ikna eden kişi olarak anlatılır. Bu olayı Allah’ın, Musa’ya kavminin Sâmirî tarafından saptırıldığını haber vermesi üzerine (Tâhâ, 20/85) Musa halkının yanına gelerek altın buzağıyı niçin ilah edindiklerini sormuş, onlar da bu olayın sorumlusunun Sâmirî olduğunu söylemişlerdir. “Bunun üzerine Sâmirî onlara böğüren bir buzağı heykeli ortaya koydu. O ve adamları: ‘Bu sizin de Musa’nın da tanrısıdır, ama o unuttu’ dediler.” (Tâhâ, 20/87-88). Musa, Sâmirî’ye bunu niçin yaptığını sorduğunda Sâmirî’nin “O da: Ben, onların görmediklerini gördüm. Zira, o elçinin izinden bir avuç (toprak) alıp onu (erimiş mücevheratın içine) attım. Bunu böyle nefsim bana hoş gösterdi, dedi.” (Tâhâ, 20/96) cevabını vermesi, sanatçıların bugün bile normal insanlardan farklı bakış açısına sahip oldukları iddiasının temelini oluşturur. Bu anlamda Sâmirî’nin ayette ifade edilen “Ben onların görmediklerini gördüm” ifadesi, sanatçı kimliğine sahip insanların, sanat adına, Allah’ın Tevhit inancını ifsat etmelerinin örneğini oluşturur.
Kur’an’da Allah’ın gönderdiği estetik değerleri siyasetçi kimliği ile bozmaya çalışan insan tipine Firavun örnek gösterilir. Firavun, Kur’an’da anlatıldığı şekliyle, Hz. Musa’nın getirdiği dinin karşısında yer almış, Allah’a karşı büyüklük taslamış, böbürlenmiş ve hatta ilahlık iddiasında bulunacak ve Allah’a ulaşmak amacıyla kuleler yaptıracak kadar ileri gitmiş, kendi halkını küçümseyerek ezmiş ve köleleştirmiş bir yönetici olarak anlatılır. Firavun, bu davranışı ile siyasi olarak iktidarı ele geçirdiğinde, kendini ilahlaştırarak, Tevhit inancının güzelliğini ortadan kaldırmayı amaçlayan insan tipine örnektir. Bu Kur’an’da, “Musa’yı, mucizelerimizle destekleyerek Firavun ve çevresine gönderdik. (Onlara) “Ben alemlerin Rabbi’nin elçisiyim” dedi. Onlara mucizelerimizi gösterince bunlara gülüverdiler. Oysa kendilerine gösterdiğimiz her mucize bir diğerinden daha büyüktü. Belki yanlış yoldan dönerler diye kendilerini felâketlerle sarstık. Bunun üzerine şöyle dediler: “Ey büyücü! Rabbi’nin seninle sözleşmesine uygun olarak bize dua et, artık biz doğru yola döneceğiz.” (Dua sebebiyle) onların başından felaketi uzaklaştırınca bir de bakıyorsun sözlerinden dönüveriyorlar. Firavun kavmine seslenerek şöyle dedi: “Ey milletim! Mısır’ın mülkiyeti benim değil mi? Şu ırmaklar ayaklarımın altında akmıyor mu? Bunları görmüyor musunuz? Ayrıca ben bu değersiz, neredeyse söylediğini anlatmaktan aciz adamdan daha iyi değil miyim? (O bir peygamber ise) kendisine altın bilezikler indirilse yahut dizi dizi melekler birlikte gelseler ya!” Firavun bu konuşmalarla halkının aklını çeldi, hemen ona boyun eğdiler; onlar zaten yoldan çıkmış bir topluluk idi. Bize karşı öfkelendirici davranışlarını sürdürünce onlara hak ettikleri cezayı verdik ve hepsini suya gömdük. Onları, arkadan gelecek diğerlerinin geçmişi ve ibretlik örneği kıldık.” (Zuhruf 43/45-56) ayetlerinde anlatılır.
Sonuç olarak her ne kadar bu insanlar Allah’ın gönderdiği Tevhit inancına karşı savaş açsalar da, estetik açıdan ortaya çıkan bu dört olumsuz örneğin ortak yanı, hiçbirinin amaçlarına ulaşma imkanı bulamamış olmasıdır.