İman, statik ve değişmez bir kavram olmaktan öte insanın Düşünce, Duygu ve Davranışlarını kapsayan dinamik bir süreçtir. Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Doç. Dr. Seyithan Can yazdı.
3D ifadesi, genellikle teknolojik bir terim olarak; sanal gerçeklik (VR) veya 3D modelleme gibi sınırlamalara atıfta bulunan bir kavramdır. Ancak bu yazımızda teknik anlamından ziyade çok boyutluluğu ifade eden anlamından faydalanarak kavramı, iman için kullanacağız. Toplumsal tabakada iman, genel manada Allah’ın varlığına ve birliğine inanç şeklinde kabul görse de çok boyutlu bir kavramdır. Bu çok boyutluluğu Düşünce, Duygu ve Davranış şeklinde “3D” kavramıyla ifade edebiliriz. Bu üç boyutundan da anlaşılacağı üzere, iman, statik ve değişmez bir kavram olmaktan öte insanın düşünce, duygu ve davranışlarını kapsayan dinamik bir süreçtir. Bu süreçteki ilk boyut olan düşüncede Allah’ın varlığına, birliğine, sonsuz gücüne ve her şeye hakkıyla hâkim olduğuna dair kesin bir inanç üzerine kuruludur. Bu inanç, sadece zihinsel bir kabul değil, aynı zamanda kişinin tüm hayatını şekillendiren bir dünya görüşüdür. Allah’ın her şeyi yarattığına, her şeyi yönettiğine ve her şeyin O’nun izniyle olduğuna dair derin bir teslimiyet bu boyutun temelini oluşturur.
İNSANIN HAYATINA YÖN VERMESİ AÇISINDAN ÖNEMLİ
İmanın düşünce boyutunun tamamlayıcı noktası olan diğer boyutu ise duygudur. Duygu boyutu, imanın kalbe yerleşmesi ve insanın hayatına yön vermesi için büyük önem arz eder. Şüphesiz ki duygusal boyutun en önemli unsuru sevgidir. İmanda sevgi ilk önce Allah’a oradan da insanın tüm davranışlarını etkileyen güçlü bir motivasyon kaynağına dönüşür. Sevginin, imanla birleşmesiyle ortaya çıkan bu güçlü bağ, insanı sadece ibadet etmeye değil, aynı zamanda tüm insanlığa karşı merhametli, şefkatli ve yardımsever olmaya da teşvik eder. İnsan psikolojisinde, bireyin sevdiği bir işe veya kişiye karşı gösterdiği özveri ve çaba, bir tür içsel motivasyonun sonucudur. Bu motivasyon, bireyi hedeflerine ulaşmak için sürekli bir çaba içerisine sürükler. Benzer şekilde, imanda Allah’a duyulan sevgi, müminin hayatının merkezine yerleşerek onun tüm davranışlarını etkiler. Allah’ın rızasını kazanma arzusu, mümini sürekli iyilik yapmaya, kötülükten kaçınmaya ve ibadetlerini eksiksiz yerine getirmeye teşvik eder. İman ve sevginin birleşimi, bireyi ahlaki mükemmelliğe ulaşma yönünde güçlü bir iradeye sahip kılar.
ASIL HEDEF DAVRANIŞLARIN DEĞİŞMESİ
İman ile ilgili olarak ele alınması gereken en önemli üçüncü unsur, davranış boyutudur. Öyle ki imanda asıl hedeflenen de bireyin davranışlarındaki değişikliktir. Hazreti Peygamber’in metodolojik olarak insana kazandırmaya çalıştığı şey imanın insanın kişilik ve karakteri haline gelmesidir. Bunun oluşabilmesi için imanın, bireyin günlük davranışlarında da tezahür etmesi gerekir. Bu bağlamda, iman eden kişinin inancı, yaşam pratiğiyle örtüşmeli ve belirgin hale gelmelidir. Davranış boyutunda özellikle üzerinde durulması gereken en önemli husus, davranışın kişilik ve karakter haline gelmesinde Hazreti Peygamber’in göstermiş olduğu yöntemdir. Hz. Peygamber’den rivayet edilen, “Allah katında amellerin en makbulü, az da olsa devamlı olarak yapılanıdır” hadisi davranışların karakter ve kişilik haline gelmesinin temelinde sürekli olmasına açık bir vurgu vardır.
SAMİMİYETİ BÖYLE DEĞERLENDİREBİLİR
Dolayısıyla imanın zevkini almanın ve imanı ilkeleri kişilik ve karakter haline getirmenin yolu sürekli bu davranışları yapmaktadır. Öyle ki yaratıcıya karşı duygu boyutu geliştirilmiş olup ve sevgi unsuru olgunlaştırılırsa ilahi emirlere kayıtsızlık mümkün değildir. Bu bağlamda, Allah’a duyulan sevginin en önemli göstergesi, O’nun emir ve yasaklarına gönülden bağlılık ve bu bağlılığın hayatın her alanına yansımasıdır. İnsan, kendi davranışlarını, özellikle de sevdiklerine karşı sergilediği tutumları gözden geçirerek, Allah’a olan bağlılığının samimiyetini değerlendirebilir. Bu durum, imanın düşünce, duygu ve davranış boyutu arasındaki ilişkiyi daha net bir şekilde ortaya koymaktadır.
KİŞİLİK HALİNE GELMELİ
İnsanların inanma iradesi ortaya koymuş olmaları onların iman ettikleri anlamına gelmemektedir. Kur’an-ı Kerim bu durumu açık bir şekilde şöyle vurgulamaktadır: “Bedeviler: “İnandık” dediler de ki: “İnanmadınız ama İslam olduk deyin; inanç henüz gönüllerinize yerleşmedi, eğer Allah’a ve Peygamberine itaat ederseniz, işlediklerinizden bir şey eksilmez; doğrusu Allah, bağışlar, merhamet eder." (Hucurat,14) Bu bağlamda, iman anlayışının kişilik ve karakter haline gelmesi, ahlaklı bir insan ve toplum inşa etme sürecinde kritik bir rol oynamaktadır. İmanla ilgili sürekli uygulama ve davranış değişikliği, bu sürecin temel taşlarını oluşturmaktadır.