İmam Malik bin Enes, İslam'ın erken dönemlerinde yaşamış bir İslam alimidir. Tam adı Malik bin Enes bin Mâlik bin Ez-Zühr'dür. İmam Malik, 8. ve 9. yüzyıllar arasında doğmuş ve yaşamış, yaşadığı dönemde İslam dünyasının en önemli hukukçularından biri olarak kabul edilmiştir. İmam Malik hadis ilmi ve fıkıh konularında derin bir bilgiye sahip olan saygın bir alim olarak tanınmıştır. Peki İmam Malik’in ilmi şahsiyeti ve eserleri nelerdir? Kaç yılında vefat etti? İşte soruların yanıtları.
İmam Malik, Medine'de doğmuş ve yetişmiştir. O dönemde Medine, İslam'ın hukuki ve dini bir merkezi haline gelmişti. İmam Malik'in en önemli eseri "Muvatta" olarak bilinir. Muvatta, hadislerden oluşan bir derlemedir ve İslam hukukunun erken dönemlerindeki uygulamaları ve görüşleri içerir. İmam Malik hakkında merak ettiğiniz her şeye haberimizden ulaşabilirsiniz.
İMAM MALİK KİMDİR, NE ZAMAN YAŞAMIŞTIR? KAÇ YILINDA VEFAT ETTİ?
İmam Malik 93’te (712) dünyaya geldi. Doğum tarihiyle ilgili olarak kendisinden de nakledilen bu rivayet yanında 90-98 (709-717) yılları arasındaki bir tarihte doğduğu da zikredilmektedir. 8. ve 9. yüzyıllar arasında yaşamış ve 795 yılında vefat etmiştir.
İmam Mâlik devrin önemli ilim merkezlerinin başında gelen Medine’de yetişti. Önceleri ilim tahsiline rağbet etmeyip güvercinlerle vakit geçirirken bir gün babasının sorduğu bir soruya kardeşi Nadr’ın doğru, kendisinin yanlış cevap vermesi ve babasının, “Güvercinler seni oyaladı” demesi üzerine öğrenime karar verdiğini ve ilk olarak Abdurrahman b. Hürmüz el-A‘rec’den hadis dersi almaya başladığını söyler. Kur’ân-ı Kerîm’i bu sırada ezberlemiş olmalıdır. Büyük tâbiîn âlimlerinden biri olan bu hocasının yanında geçirdiği yedi yıllık öğrenim hayatından meşhur fakih Rebîatürre’y’in ders halkasına katıldı. Fıkhî melekesinin gelişmesinde ve usulünün şekillenmesinde re’y taraftarı bu hocasının büyük tesiri olmakla birlikte kendisinin hadis ve esere olan bağlılığı ve Rebîa’nın selefin görüşlerine muhalefeti sebebiyle son zamanlarda onun meclisini terkettiği belirtilir. Bunun ardından bağlandığı ve kendisinden en çok faydalandığı hocası İbn Şihâb ez-Zührî’dir. Bu arada İbn Ömer’in âzatlısı Nâfi‘, Ebü’z-Zinâd Abdullah b. Zekvân, Eyyûb es-Sahtiyânî, Yahyâ b. Saîd el-Ensârî, Ebü’l-Esved Muhammed b. Abdurrahman ve Hişâm b. Urve gibi âlimlerin ilim meclislerine devam etti. Hadis aldığı hocalarının üç yüzü tâbiîn, altı yüzü tebeu’t-tâbiîn olmak üzere dokuz yüz civarında bulunduğu söylenir.
İMAM MALİK İLMİ ŞAHSİYETİ VE ESERLERİ NELERDİR?
Sağlam hâfızası ve derin anlayışı yanında sabrı, disiplin ve ihlâsı sayesinde hadis ve fıkıh alanlarında büyük bir âlim olan İmam Mâlik kendi zamanında ve daha sonra gelen âlimler tarafından övgüyle anılmış, İslâm ümmetinin yetiştirdiği mümtaz şahsiyetler arasında yerini almıştır. Kaynaklar onun hakkında övgülerle doludur.
Kaynaklarda İmam Mâlik’in yüz bin civarında hadis ezberlemekle birlikte bu konudaki titizliği sebebiyle ancak az bir kısmını rivayet ettiği belirtilir. Fetva konusunda olduğu gibi hadis rivayeti hususunda da çekingen davranır, çok hadis rivayet edenleri, her bildiğini söyleyenleri kınar, böyle yapanların insanların sapmasına sebep olabileceğini söylerdi. Vefat ettiğinde evinde sandıklar dolusu hadis yazılı sayfalar bulunduğu halde sağlığında bunları rivayet etmediği anlaşılmıştır. Hadis konusunda el-Muvaṭṭaʾı ile ilk tasnif çalışması yapanlar arasında önemli bir yeri olan Mâlik bütün hadis otoritelerince bu ilmin zirvelerinden biri kabul edilmiş, “hâfız, hüccet, imam, emîrü’l-mü’minîn fi’l-hadîs” gibi vasıf ve unvanlarla anılmıştır. Hadislerin sıhhatini ve senedlerin sağlamlığını bilme konusunda tartışmasız bir otoriteydi. Kendisi son derece güvenilir olduğu gibi rivayette bulunduğu kimseler hakkında da aynı titizliği göstermesi onun yer aldığı senedlerin güvenirliğini en üst düzeye çıkarmıştır.
İmam Mâlik büyük bir muhaddis olması yanında fıkıh alanındaki bilgisi, fetva ve ictihad dirayetiyle de otorite kabul edilirdi. Esasen onun yaşadığı dönemde bu iki alanla ilgili uzmanlaşma birbirinden tamamen ayrılmış durumda değildi. Hicaz merkezli ehl-i hadîs ve Irak merkezli ehl-i re’y ayırımı da meslekî mensubiyetten çok iki ayrı ilim muhitinin fıkhî anlayış ve yaklaşımını yansıtmaktaydı. Hadis rivayeti ve yaşayan sünnet bakımından büyük mirasa sahip olan Medine muhitinde karşılaşılan meselelere çözüm bulmaya çalışılırken hadis ve sünnete, sahâbe ve tâbiîn uygulamasına ağırlık verilmesi tabii olduğu gibi ihtiyacı da karşılayabiliyordu.
İmam Mâlik, bazı fetvalarında dayandığı delilleri izaha çalışıp bunları niçin esas aldığını belirtmişse de ictihadlarında takip ettiği usule ve gözettiği ilkelere dair bir açıklamada bulunmamıştır. Daha sonra Mâlikî âlimleri, Hanefî mezhebinde olduğu gibi fer‘î meselelerde İmam Mâlik’in getirdiği çözüm tarzlarından hareketle onun usulünü tesbite çalışmış ve buna yeni hükümler bina etmişlerdir. Mâlikî usulüne dair ilk eser yazan âlimlerden İbnü’l-Kassâr onun usulünü dayandırdığı esaslar olarak kitap, sünnet, icmâ ve kıyası (istidlâl, istinbat), Kādî İyâz da kitap, sünnet, kitap ve mütevâtir sünnet bulunmayınca icmâı ve sonra kıyası zikreder.
ESERLERİ
İmam Mâlik’in bilinen en önemli eseri el-Muvaṭṭaʾ olmakla birlikte tabakat kitaplarında ona nisbet edilen bazı çalışmalar daha vardır. Kādî İyâz bunların bir kısım talebeleri tarafından rivayet edildiğini, çoğu ondan sahih senedle nakledilse bile şöhret bulmadığını belirtir. İbn Vehb’e kader ve Kaderiyye’nin reddi konusunda yazdığı risâle en bilinenidir. Mâlik’ten Abdullah b. Nâfi‘in naklettiği nücûma ve ayın menzillerine dair bir eseri, Abdullah b. Abdülcelîl’in rivayet ettiği kadılara yazdığı bir risâle, Muhammed b. Mutarrif’e yazdığı fetvaya dair risâle ve Hâlid b. Abdurrahman el-Mahzûmî’nin rivayet ettiği Ġarîbü’l-Ḳurʾân anılan diğer çalışmalardır (Tertîbü’l-medârik, I, 204-207). Kādî İyâz’ın İbnü’l-Kāsım tarafından nakledildiğini söylediği Kitâbü’s-Sır, Zehebî tarafından da bir cüz olduğu söylenip bu adla zikredilirken (Aʿlâmü’n-nübelâʾ, VIII, 89; ayrıca bk. İbn Hacer el-Askalânî, s. 406) Süyûtî’nin eserinde Kitâbü’s-Sürûr, İbn Ferhûn’un eserinde (ed-Dîbâcü’l-müẕheb, I, 126) Kitâbü’s-Sîre şeklinde yanlış kaydedilmiştir. İbn Zekrî’den naklen İbn Ferhûn’un, bu eserin muhtevasındaki birçok bilginin Mâlik’in sahâbe ve ulemâ ile ilgili görüşleri yanında onun takvâ ve edebiyle bağdaşmayacağını belirttiği kaydedilir (Hamîd Lahmer, s. 6).