Orta Çağ İslam dünyasının en önemli düşünürlerinden biri olan İbn-i Sina tıp, felsefe, matematik ve diğer alanlarda önemli eserler kaleme almıştır. Eserleri, hem Doğu'da hem de Batı'da büyük bir etki yaratmıştır ve günümüzde de hala okunan ve çalışılan eserler arasındadır. İbn-i Sina'nın eserleri, günümüzde de tıp, felsefe ve bilim alanlarında önemli bir kaynak olarak kullanılmaktadır. Peki, İbn-i Sina eserleri nelerdir? İslam dünyasına katıları nelerdir? İşte İbn-i Sina hakkında merak ettiğiniz her şey.
İbn-i Sina, Batı dünyasında Avicenna olarak da bilinen, 980 yılında bugünkü Özbekistan'ın Buhara şehrinde doğmuş, ünlü bir İslam filozofu ve hekimidir.
İbn-i Sina'nın tam adı Ebu Ali Sina'dır. Buhara'da doğduğu için, genellikle "Buharalı İbn-i Sina" olarak anılır.
İbn-i Sina, İslam dünyasının en önemli bilim insanlarından biri olarak kabul edilir. Tıp, felsefe, astronomi, matematik ve diğer bilim dallarında önemli eserler vermiştir.
İbn-i Sina, 1037 yılında Hamedan'da vefat etmiştir. Vefat sebebi ile ilgili kesin bilgi yoktur, ancak tarihçiler genellikle sağlık sorunlarına bağlı olarak vefat ettiğini düşünmektedir. Bazı kaynaklar, onun yoğun çalışma temposu ve sürekli seyahatlerinin sağlığını olumsuz etkilediğini, bu nedenle de mide veya bağırsakla ilgili problemlerden öldüğünü belirtir.
İbn-i Sina’nın 17’si tıp alanında olmak üzere 160’ın üzerinde eserleri vardır. İbn-i Sina eserleri arasında El-Şifa, Al-Kanun fi’t- Tıp ( Tıp Kanunu), El-Necat ve El-İşarat ve Tenhibat başı çeker. İlk Latinceye çevrilen kitapları Metafizik ve Kitab el-Nefs’tir.
İbn-i Sina şifa kitabı ortaçağda Sufficientia olarak bilinen, mantık, psikoloji, tabi bilimler, metafizik ve fiziği de içeren on sekiz bölüme sahip geniş kapsamlı bir eserdir.
İbn-i Sina hayatı ve eserleri arasında özel bir yere sahip olan El Hikmet’ül Aruziye, hekim tarafından 21 yaşında sarayda geçirdiği ve kütüphaneden öğrendiği tüm ilimleri içine toplayan bir eserdir. Gezgin bir hayat sürdüğü dönemlerde dört ay zindanlara atılan İbn-i Sina El Hidayet kitabını yazar. Yine zindanlarda ortaya çıkan İbn-i Sina eseri Haya bin Yakman ve Kulunç, ileride Robinson Cruise adlı esere esin kaynağı olur. İbn-i Sina ve eserleri halen güncelliğini koruyan bilgileri ile tıp dünyasına yön vermektedir.
İbn-i Sina yaptığı çalışmalar ile bugünün tıp dünyasının temellerini atar. Kanın besinleri taşıyan bir sıvı olduğu fikrini ileri süren İbn-i Sina, şeker hastalığını idrardaki şeker varlığı ile de kanıtlar. Ayrıca kızıl hastalığı, şarbon hastalığı ve karaciğer hastalıkları ile hepatitin keşfi İbn-i Sina buluşları arasında yer alır.
Hastalıkların birçoğunun nedeninin gözle görülmeyen mikroplar olduğunu söyleyerek ilk defa mikrobun varlığı fikrini ortaya koyan İbn-i Sina hacamat tedavisini ilk defa yapan hekimdir.
O dönemde yapılan İbn-i Sina tedavileri halen uygulanmaktadır. İbn-i Sina icatları arasında en çok dikkat çeken ise yapılan ameliyatlarda ilk defa uyuşturucu kullanılmasıdır.
İbn-i Sina ünlü bir düşünür olarak İslam Felsefesi’nde özel bir yere sahiptir. Razi’nin deneyciliğini ve Farabi’nin akılcılığını sentezleyerek kendi felsefesini oluşturan İbn-i Sina, aklın ilkeleri ile deneylerin birbirlerini bütünlediklerini ve yaşantıyı oluşturduklarını savunur. Bu bütünleşmede gözlemin ayrı bir yeri olduğunu da belirten İbn-i Sina bilginin gelişebilmesi için gözlem, deney ve aklın aynı derecede önem taşıdığını söyler.
Hayatı boyunca felsefe alanında akılcı bir yol izleyen İbn-i Sina tıp alanında deneyci, doğa bilimlerinde ise gözlemci kişiliğini ortaya koyar.
İbn Sînâ, İslam'ın Altın Çağı olarak bilinen ve Yunanca, Farsça ve Hintçeden eserlerin çevirilerinin yapılıp yoğun bir şekilde incelendiği İslami dönemde önemli çalışmalar ve yapıtlar gerçekleştirdi. Horasan ve Orta Asya'daki Sâmânî Hanedanı ve Batı İran ile Irak topraklarındaki Büveyhîler, bilimsel ve kültürel ilerlemeye çok uygun bir ortam hazırlamışlardı. Bu ortamda Kur'an ve hadis çalışmaları çok ilerlemişti. Felsefe, fıkıh ve kelam çalışmaları, İbn-i Sina ve çağdaşlarınca oldukça geliştirilmişti. Râzî ve Farabi, tıp ve felsefe alanında yenilikler sağlamışlardı. İbn-i Sînâ; Belh, Hemedan, Horasan, Rey ve İsfahan'daki muhteşem kütüphanelerden yararlanma olanağı elde etmişti.
Kendi çağının tıp geleneği bakımından zirveyi temsil eden, kendisinden sonraki tıp öğretimi ve araştırmaları için hem İslâm hem de Avrupa ilim çevrelerinde sarsılmaz bir otorite, aydınlatıcı bir kılavuz ve yeni fikirler ilham eden bir kaynak teşkil eden İbn Sînâ’nın hastalıkların tanımı, teşhisi ve tedavisiyle ilgili olarak ortaya koyduğu başarının ana hatlarıyla sergilenmesi, onun ilmî şahsiyetini daha yakından değerlendirmeyi mümkün kılacaktır.