Zalime meyletmek ve zulme razı olmak

04:007/06/2024, Cuma
G: 7/06/2024, Cuma
Yeni Şafak
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

Prof. Kerim Buladı yazdı: Haksız yere toprak işgal eden, her türlü cinayeti, baskıyı, zulmü mübah gören zalimlere, çağdaş firavunlara, zorbalara, katillere ve canilere ses çıkarmayan Müslümanlar, onların başındaki idareciler, hangi Kur’ân’a inanıyor?

Zâlim, zulüm kelimeleri, Kur’an’ın önemle üzerinde durduğu kavramlar arasında yer alır. Kur’ân, zâlimi yermiş, lanetlemiş ve bu yüzden zulmü, insan haklarına tecavüzün en uç noktası saymıştır. Kur’ân, Allah’a ortak koşmayı en büyük günah olarak tanımlarken, insanlar arasında vuku bulan zulmün her çeşidini de yasaklamış, hatta insanın kendine karşı yaptığı haksızlığı da zulüm olarak nitelemiştir. Allah Teâlâ, Kur’an’da hiçbir şekilde zulme razı olmayacağını ve kuluna zulmetmeyeceğini belirtmiş, öte yandan asla zâlimin sevilmeyeceğini, onun haksız fiillerine meyledilmeyeceğini, yağcılık edilmeyeceğini, alkış tutulmayacağını açıklamıştır. Bu yazıda biz, zalim ve zulüm kavramının geniş bir yelpaze teşkil etmesinden dolayı sadece Hûd Sûresi, 113. âyet bağlamında zâlim ve zulme meyletme konusunu değerlendirmek istiyoruz.

ÂYETTE ZİKREDİLEN ÖNEMLİ KAVRAMLAR

Hûd Sûresi, 113. âyette geçen bazı kavramların anlamlarını kısa da olsa açıklamak, konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olur kanaatindeyiz. Ancak, bunlara değinmeden önce âyetin meâlini vermek istiyoruz.

“Zulmedenlere meyletmeyin. Sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra (O’ndan da) yardım görmezsiniz.” (Hûd-113)

Âyette geçen bazı kavramları şöyle sıralayabiliriz:

er-Rukûn: “RKN” kökünden türeyen bir kelime olup, meyletmek, kabullenmek, itimat etmek, gerçek anlamda dayanmak, sırtını verip güvenmek, herhangi bir şeye yanaşıp durmak ve ona razı olmak, demektir. Bu âyetteki “Zâlimlere meyletmeyin” buyruğu, zalimleri sevmeyin, onlara itaat etmeyin, anlamındadır. Burada meyletmekten maksat, zalimlere yağcılık yapmaktır ki, bu da, onların küfürlerini tepki ile karşılamamak, reddetmemek, demektir.

Zulüm: Âyette “zalemû/zulmettiler” kavramı fiil ve çoğul formatında geçmektedir. Kısaca ve genel olarak zulüm, kişinin kendi sınırlarını aşması ve hiç hakkı olmayan bir şeyi yapması anlamında adâletsizlikte bulunmasıdır.

Zulüm üç kısma ayrılır; Birincisi; İnsanla Allah arasındaki zulüm. Bunların en büyüğü küfür, şirk ve nifaktır. İkincisi; kişiyle insanlar arasındaki zülüm. Üçüncüsü; Kişinin kendisiyle nefsi arasındaki zulüm. Gerçekte bunların her üçü de nefse zulümdür. Çünkü insan, zulme ilk yöneldiğinde kendi nefsine zulmetmiş olur.

el-Veliyyü: Âyette zikredilen el-veliyyü kelimesi, Allah Teâlâ’nın isimleri bağlamında kullanılırsa yardımcı anlamını içerir, çoğulu “evliyâ” şeklinde gelir. Kur’ân’ın geneline baktığımızda veli sıfatının koruyan, yardım eden, sevip kollayan ve sahip çıkan anlamlarında zikredildiği görülür.

en-Nesîr: Âyette zikredilen en-nesîr sözcüğü, yardım eden, destek veren, arka çıkan, kollayan, koruyan anlamlarına gelir. Bu âyette olduğu gibi çeşitli âyetlerde bu anlamda kullanılmıştır. Yardım etmek ve destek olmak fiili, Kur’ân’da, hem Allah’a hem de insanlara isnat edilmiştir. Allah Teâlâ, mümin kullarına yardım eder. Allah Teâlâ’nın kuluna yardımı apaçık ortadadır. Ancak kulun Allah Teâlâ’ya yardımı nasıl olur? Kulun Allah’a yardımı şu şekilde yorumlanmıştır: Allah’ın kullarına yardım etmesi, destek vermesi, O’nun tayin ettiği hudutları muhafaza etmesi, koruması, ahitlerine, öğütlerine, emirlerine riâyet etmesi, hükümlerine boyun eğmesi ve yasaklarından kaçınması şeklinde olur. Nitekim bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “…Eğer siz Allah’a yardım ederseniz O, size yardım eder…” (Muhammed, 47/7).

Âyette zikredilen bazı kavramların anlamlarını arz ettikten sonra genel olarak âyetin bize ne demek istediğini, bizden ne istediğini ve zalimlere karşı nasıl hareket etmemiz gerektiğini düşünmeye çalışalım:

ZALİMLERE MEYLETMEYİN

Âyetin açık ifadesinden anlaşılacağı üzere, zâlimlere meyletmek, zalimleri sevmek, onlara itaat etmek, onların işlediklerine, yapıp ettiklerine razı olmak, onlara yağcılık yapmak yasaklanmıştır. Ayrıca onların zulümlerine tepki göstermenin, reddetmenin gerekliliğine de işaret edilmiştir.

“Zulmedenlere meyletmeyin…” hitabından önce “O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru hareket et” (Hûd-112) âyeti zikredilmiş ve Hz. Peygamber’e ve ona tabi olanlara istikamet üzere olmaları emredildikten sonra onlara ve onların zatında bütün ümmetin bireylerine zulmedenlere meyletmeleri yasaklanmıştır. Hz. Peygamber, istikamet üzere hareket etmesi emrinin doğrultusunda dosdoğru yoldan ayrılmamıştır. Hatta bu âyetin tesirinde o kadar kalmıştır ki, “Beni Hûd Sûresi ihtiyarlattı” buyurmuş ve âyetin kapsadığı mesajın derinliğine ve büyüklüğüne işaret etmiştir.

Çağımızda mazlumları ezen, haksız yere bir kısım coğrafyaları işgal eden, kendi çıkarları için her türlü cinayeti, baskıyı, zulmü mubah gören zalimlere, çağdaş firavunlara, zorbalara, katillere ve canilere ses çıkartmayan, lakayt bir tavır sergileyen, kendi ikballeri uğruna, zulmü ve zalimi kınama cesaretini bile gösteremeyen Müslümanlar, onların başındaki idareciler, hangi Kur’an’a inanıyor ve hangi dine mensupturlar diye bir soru yöneltmek kısaca sorgulama yapmak gerekmez mi?

SONRA SİZE ATEŞ DOKUNUR

Şayet zalime meyleder, ona yağcılık yapar, onun işlediği suça ses çıkarmazsanız, tepki göstermezseniz, imkânınız ölçüsünde kınamaz ve karşı koymazsanız dahası onun yaptıklarına razı olursanız, size ateş dokunur, cehennemde yanarsınız. İstisnalar hariç, İslam dünyasının kahir ekseriyeti ve en başta idarecileri Gazze’de işlenen soykırımına, bir avuç Müslümanın katledilmesine, cayır cayır çadırlarda yanmasına, kadın, çocuk, yaşlı ve masum insanların hunharca çağın en gelişmiş silahlarıyla öldürülmesine, soykırıma uğramasına, aç-susuz bırakılmasına ne kadar tepki gösterdi? Ne kadar karşı çıktı? Ne kadar canla başla çalıştı? Terör ordusundan ve ona destek veren zalimlerden korktukları gibi ne kadar Âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korktular? Kur’ân, inananlara, Müslümanlara kardeşleri zulme, tecavüze, saldırıya uğradığında zalimden intikam ve öç almayı (Şûrâ, 39, 41) emretmedi mi? Ve daha birçok sorgulama yapılabilir ve yapmak da lazım.

ALLAH’TAN BAŞKA DOSTUNUZ YOKTUR

Müminin Allah’tan başka dostu yoktur. Ne pahasına olursa olsun, mümin zâlimi dost edinemez. Zulme rıza gösteremez. Zâlime karış koymak ve onun zulmüne tepki ve direnç göstermek, müminin imanının alâmetidir. Nitekim bütün insanlığa ve müminlere Gazze mücahitleri ve halkı, bu dersi ve hak yolunda ve hakikat uğrunda direnmenin, insanlığın ve imanın ne demek olduğunu öğretmiştir.

Sonra (O’ndan) Yardım Görmezsiniz

Âyetin son pasajını şöyle yorumlamak mümkündür. Ey müminler! Gerek korkaklığınızdan, gerek menfaatinizi düşünerek gerek zafiyetinizden dolayı zâlime meyletmeniz, destek vermeniz, yağcılık yapmanız, onun zulmüne, cinayetine, saldırısına ve katliamına sessiz kalmanız halinde, size yardım gelmeyecektir. Allah Teâlâ, size yardım göndermeyecektir. Acaba gözleri önünde soykırıma uğrayan kardeşlerini kurtaramayan bunca İslam dünyasının halkları, böyle bir ilahî yardımdan yoksun kalmakla mı karış karşıyadırlar? İsterseniz hep birlikte düşünelim ve muhasebe yapalım.



#İslam ve İnsan
#Aktüel
#Din
#Toplum