Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Kemâl Tavukçu ile Yûnus’un en eski yazmalarında varyantlar halinde bulunan ve gerek söyleyiş gerekse içerik itibarıyla Yûnus üslubunu yansıtan şiirleri içeren Yûnus Emre ve Divan’ı adlı çalışmasını konuştuk.
Dediğiniz gibi Yûnus Emre Divanı daha önce pek çok kez yayımlandı; bu meyanda kıymetli çalışmalar ortaya konuldu. Bizim çalışmamız Divan’ın en eski (hemen tamamı 15. yüzyıla tarihlenebilecek) beş nüshasını esas alarak hazırlandı; böylece Yûnus’a ait olduğu noktasında şüphelerin en aza indirgendiği manzumelerin Yûnus’un söyleyişine en yakın biçimde neşredildi. Bu yaklaşım tarzından ötürü yayımlanan kitapta sadece sözü edilen beş nüshada bulunan 304 manzume yer aldı.
Bu çalışmada, hakkındaki mevcut bilgileri göz ardı etmeden yeni belge ve bilgilerin yorumlanmasıyla Yûnus Emre’nin hayatına dair birtakım önemli ayrıntılar gün ışığına çıkarıldı. Bu cümleden adı, ailesi, memleketi, yolculukları, mesleği, eğitim durumu, ümmîliği, çevresi, kaynakları ve şiirinin başlıca özelliklerine dair yeni bir bakış açısı geliştirildi.
Buna göre Yûnus’un, hayatının ilk dönemlerini Orta Anadolu’da bugünkü Aksaray, Nevşehir Kırşehir üçgeninde geçirdiği; daha sonra artan Moğol baskısıyla batıya göçmek zorunda kaldığı; ahiler içerisinde bulunduğu; Edebâlî, Sadreddin Konevî gibi kişiliklerle irtibatı olduğu; “ümmî” olmadığı bu kelimeyi bir mahlas gibi kullandığı vb. Yûnus araştırmalarında “yeni” olarak nitelendirilebilecek sonuçlara ulaşıldı.
Fuat Köprülü gibi büyük bir âlimin çizdiği çerçeve, birçok sahada olduğu gibi “Yûnus Emre Araştırmaları”nda da belirleyici olmuştur. Genellikle, Köprülü’nün kendi zamanında ulaştığı belge ve bilgilere bağlı olarak geliştirdiği yorumlar yeterli görüldüğü için konuyla ilgili araştırmalar yeterince derinleşememiştir.
Kitapta bahsedilen öncelikle Yûnus’un da müntesip olduğu yani Yûnus’u besleyen mekteptir. Bu meyanda Yûnus’un kendisinden önce Türk dili, kültürü ve medeniyetiyle ilgili belirleyici olan hemen bütün kaynaklardan istifade ettiği ve bunlardan elde ettiği birikimi şiirleri üzerinden muhataplarına aktardığı görülmektedir.
Yûnus’un takipçileri meselesine gelince; onun ne yazık ki çağında hak ettiği ölçüde ilgi gördüğünü söylemek mümkün değildir; temsil ettiği yerli ve millî üslup çeşitli sebeplerden sadece tekke-tasavvuf çevrelerinde yayılmış öyle ki Türk Edebiyatı’nın klasik dönemi olarak ifade edebileceğimi 16. yüzyıldan itibaren bazı çevrelerde “Yûnus şiiri” kötü şiir örneği olarak gösterilmiştir.