Amerika'da doğan ve 24 yaşında Müslüman olan yazar Muhyiddin Şekur, Afroamerikalı bir psikoloji profesörü. Müslüman olduktan sonra bir tasavvuf koluna bağlanan Şekur, bu yolda yaşadıklarının bir kısmını ülkemizde büyük lgi gören “Su Üstüne Yazı Yazmak” adlı eserinde anlatıyor. Savaş sonrasında Bosna ve Hırvatistan’da bulunan Muhyiddin Şekur, şimdilerde özellikle ailesini yitirmiş çocukların rehabilitasyonu için New York’ta bağlı bulunduğu tekke aracılığıyla çalışmalar yürütüyor. Timaş Yayınları’ndan çıkan yeni kitabı “Yazdan Kalan Son Gül” ve bayram vesilesiyle bir araya geldiğimiz yazar, özellikle savaş sonrası dönemde Bosna’da bir bayram sabahı yaşadıklarını unutamadığını söyleyerek “Savaştan kaçan insanların ceplerinde taşıdığı bayram çikolatalarını bana ikram etmesinden inanılmaz etkilendim. Müslümanlar bayrama ulaşmanın sevinciyle şükrediyor ve birbirilerinden helallik istiyordu. Tüm bunlara şahit olmaktan onur duydum” diyor.
İlk bakışta bu çok basit bir soru gibi duruyor. Bayramın Budizm, Hristiyanlık ve Yahudilik gibi diğer inançlarda olduğu gibi yıllık bir tatil olduğunu söylemek kolay olurdu. Fakat bu zamanda Müslümanlar da dahil insanlar tatilleri şehirden uzaklaşma, aile ya da arkadaşlarla vakit geçirmek için bir fırsat olarak görme eğilimindeler. Tüm bunlar bana normal geliyor. Aile ile beraber olma eğilimi hatta değerli bile. Fakat bayramın Müslümanlar için anlamı sorulursa aslında biz Müslümanlar için daha çok dini bir kutlama olduğunu söylemeliyim. Maalesef kalbî olan bu dini tören sadece geri planda da değil. Bazen büyük resmin tamamen dışında.
Evet, bayramın önemi tamamen dînîdir. Bayramın tarihi ya da dünyalık olaylarla hiçbir alakası yoktur. Örneğin Ramazan ayı çok anlamlı bir aydır onun ardından bayram gelir: Yaradanın tavsiye ve emirlerini önemseyen insanlar için hayrın ve lütfun ayı. İç huzura, dünyadaki yaşamın huzuruna ve bu dünyadan ebediyetin muhteşem alemine doğru yol alırkenki huzura ulaşmada bir yol göstericidir. İnancının farkında ve samimi olan Müslümanlar bunu anlar ve bilir. Kişisel ya da özel yöntemlerle inançlarına bağlı olup olmadıkları ya da bunu hayatına yansıtıp yansıtmadıkları da önemli değil. Onlar bu dünyadaki yaşamın daha harika bir yaşamla bağlantılı olduğunu anlarlar.
Evet biz Müslümanlar yeni kıyafetler giymekten ya da çocuklarımızın bayramda yeni şeyler giymesinden mutluluk duyuyoruz. Diğer ülkelerdeki Müslümanlar da bunu yapıyor. Eğer yiyecekleri olacak kadar şanslılarsa yemekler pişiriyorlar. Eğer yeni kıyafetler alabilecek imkanları varsa bunları da alıyorlar. Şartları iyi olmayan Müslümanlar dâhi Allah’ın rızası için yapabileceklerinin en iyisini yapmak için çaba gösteriyor. Bazen tesadüfen yaşadığımız şeyler de bizi çok etkileyebiliyor. Mesala bir Ramazan bayramında Bosna’daydım. Orada yaşadıklarımı unutamam.
Savaş zamanında evini terk edip Hırvatistan’a kaçan insanlar gördüm. Bazıları eve ve barınağa dönüştürdükleri karton kutuları bulacak kadar şanslıydı. Terörün merkezinden kaçarken ceplerinde taşıyarak getirdikleri küçük çikolata parçalarından bayram günü size ikram etmeleri sizi ağlatıyor. Bu insanlar iftar ve sahur için çok az yiyeceği olup oruç tutan Müslümanlardı. Bayram geldiğinde Allah onları Müslüman yaptığı için şükrediyorlardı. Bayram sabahı birbirlerinden hellallik alıyorlardı. Belki oruç tutarken bilmeden hata yapmış olabilirler diye Müslüman kardeşlerinden af diliyorlardı. Onlar bayram sabahı camide bağışlanma, af dileme, kalplerde hasıl olana dek orucun kabulünün tehlikede olduğunu biliyorlardı. Buna şahit olmaktan onur duyduğum bir örnekti tüm bunlar. Bunun anlamı kelimelerle ifade edemeyeceğim kadar fazla benim için.
Sanırım şu ümit veriyor ki Sevgili Peygamberimizin vefatı üzerinden bu kadar zaman geçmesine rağmen hala Yaradan’ın emirlerini gözeten bilinçli Müslümanlara sahibiz. Örneğin geçtiğimiz Ramazan ayında şahit olduğum kadarıyla en azından oruç olmasalar bile ellerinde yiyeceklerle gezmiyorlar. Bayramın önemi kayboluyor gibi gözükebilir. Ve muhtemelen 20 yıl öncesinden şu an her şey çok daha farklı. Ama bu hazzın kaybolduğunu düşünmüyorum.
Bayramlar bir aile toplantısı değildir. Fakat aile ve toplum ilişkileri İslam inancına göre elbette çok önem arz ediyor. Cuma namazı hutbelerinde kişinin aile bireyi ve komşularına karşı nasıl davranması gerektiğiyle alakalı ayetler okunur. Bu açıdan bakınca kişinin bayram namazı zamanı niyet ve amacına dayanarak ailesine gösterdiği özen çok kutsaldır. Çünkü kavgalar ve kötü düşünceler insanoğluna zarar vermekte en büyük potansiyele sahiptir. Teknolojinin ve değişen dünyanın etkilerine bakınca teknolojinin payı çok daha fazladır. Çünkü hem hayırlı hem de hayırsızdır. Genelde sadece Müslümanlar değil bu zamanın tüm insanları hayatlarında bu kadar etkisel olan teknolojiyi yönetebilme noktasında uyanık ve bilinçli olmalıyız. Teknolojinin tıp, eğitim, bilim ve dünyevi olaylarla alakalı hayatımızdaki önemini inkar edemeyiz. Fakat bir yandan da bizi tüketen bir şey. Herkes şunu bilmeli er ya da geç teknoloji bizi yönetecek. Cep telefonu bu gelişen teknolojide olumsuz etkinin ufak bir parçası. Hayal dünyamızın çok daha ötesinde bir şeyler gelişiyor, Allah bizi korusun inşallah.
Türkiye çok olağanüstü bir ülke. Çok çeşitli bilim, matematik ve tıp dünyasına katkısı olan muazzam bir tarihe sahip. Müziği, doğal güzelliği, toprakları, ormanları, doğası olan manevi bir bölge. Modern ve güzel olan birçok harika şehre sahip. Bana göre İstanbul bu şehirlerin parlayan yıldızlarından bir tanesi. Yemekleri, mutfakları , tatlıları, şerbetleri ve tabii ki Türk lokumu harika. Türk insanı da en az tüm dünya insanları kadar farklı ve karmaşık. Tek tip bir kalıba sokulmayacak kadar çeşitli. Köklü ve çok kuşaklı yönü harikulade etkili. Çok şanslıyım ki birçok Türk insanı bana yardım etti, destekledi ve çok kibar davrandı. Elhamdülillah Allah’a bunun için teşekkür ederim.