Hikâyeleri kapalı ve zordur Zarifoğlu’nun. Kapalılık metin ilerledikçe çözülür. O, bu engellere rağmen her dâim okunan, okundukça anlaşılan bir şairdir!
Zarifoğlu, hakkında ‘çok’ça yazılan şairlerden çünkü velûd bir kalem. Şiirin yanı sıra roman, deneme, hikâye, günlük gibi edebî türlerde de eserler vermiş, çocuklar için kitaplar kaleme almış bir ‘ilginç ve güzel adam!’ İlginç dedim çünkü kopan düğmelerini kendi dikermiş Zarifoğlu. Yemek pişirip dostlarına ziyafet verirmiş. Güreş tutkusu varmış. Otostopla Avrupa’yı dolaşmış. Pilot olmak istiyormuş. Gözünde bir rahatsızlık olduğu için pilot olamasa da planör uçurmaya kalkmış. Resim ve müziğe uzak olmadığından çeşitli çizimlere imza atmış. Çok iyi anlaştığı çocuklar için birçok masal kitabı yazmış.
Zarifoğlu’nun şiirle başlayan ‘yazma’ macerası çeşitlenerek ‘nesir’le derinlik kazanmış. Şairin hikâyeleri için, ‘taslak’ olarak kalmış, aceleyle kitaplaştırılmış denilse de bu metinlerin anlatım ve mizanpaj teknikleriyle desteklendiği ortada. Etkilenmelere açık olmasına rağmen kendine has bir üslup geliştirip, kendi hikâyesini kurmayı başarmış Zarifoğlu.
Hikâyesini güzelleştiren ve okuru düşünmeye sevk eden cümlelerin altını çizmişim: Gün çıktığı yerde ağaçları tutuşturarak yükseldi. (s. 19), Kendini kendinin içine koydu, kaybolsun istedi... (s. 27), Duran insanın kımıldaması olmalı... Şaşırma. (s. 29), Yazmaya başlayınca müzik belirir. Fonda. (s. 33), Bütün büyük anlar yalnızlıktan yontuldu. (s. 34), Okulda aldıklarımın ve kanımdakilerin anlaşıp dışarı ittikleri bir şeydim ben. (s. 39). “Odam benim maskem” (s. 40).
Kendisini eserlerine gizlediğine inandığım Zarifoğlu’nu yeniden okuyun, okumaya da günlüğünden başlayın derim...