İrade Terbiyesi kitabıyla tanıdığımız ünlü yazar Jules Payot, bu kez Yazma Sanatında Çıraklık adlı yeni eseriyle okurunun karşısında. Payot’ya göre, yazma sanatı ne hafızayla ne de sözel zekâyla ilgilidir. Ona göre yazma sanatı iradenin terbiyesinden, dikkat terbiyesinden başka bir şey değildir.
Yazı yahut yazmak, dilimizin en güzel sözcüklerinden. Yazı insanın belleğidir. Yazmaksa, okur olmakla yetinemeyenlerin uğraşısıdır. Siz, yazma sanatının daha dışında olanlar, bir düşüncenin, düş gücünün, gerçeğin evreninde dolaşanlar ya da yazmaya yeni başlangıç yapmak isteyenler yazma sanatında çıraklık nasıl olur ya da yazmaya dair bir eserin ayrıntıları nasıl keşfedilir yolculuğuna hazır mısınız?
Daha önce İrade Terbiyesi kitabıyla tanıdığımız ünlü yazar Jules Payot, bu kez Yazma Sanatında Çıraklık adlı yeni eseriyle okurunun karşısında. İsmet Tekerek’in dilimize çevirdiği eser Kapı Yayınları arasından çıktı. Jules Payot’nun, bu eseri sadece yazma becerisini geliştirmek isteyen öğretmenlerle öğrencilere değil, yaratıcı yazarlık seminerlerinden yazarlık atölyelerine katılanlar ya da yazma alanında kendi kendini geliştirmek isteyenlerle yazının büyüsüne kapılmış herkese hitap eden zihin açıcı ve aydınlatıcı bir kaynak!
Gerçi eser doğrudan yazma pratiğine yönelik yazılmamış bunu ya yaratıcı yazarlık dersi verenler ya da kendi kendini yazma çıraklığına adayanlar yapacak.
YAZMAK BİR BENLİK İNŞASI
Yazmak bir benlik inşasıdır, hiçbir zaman bitmez. Jules Payot, Yazma Sanatında Çıraklık’ta, yazmaya dair ilkeler, gözlem yöntemleri, düşüncenin düzenlenişine dair döngüler ve pratiklerden yola çıkıyor. Bu başlıklar altında eğitim, zihin, hayal gücü, duygular, nesneler ve özellikleri, benzerlikler ve farklılıklar, nedenselliğin anlamı, ahlak ve akıl kültürü, günlük yaşamın güzelliği, pratik ve pratiğin eleştirisi, nasıl yapmalı, okuma ve üsluba dair yardımcı eğimlerle bireysel gelişim ve yaratıcılık açısından yazma sürecini ele alarak yaşadığı dönemin ve ülkesinin yazma eğitimini eleştirirken okura sunduğu tekliflerle yeni bir benlik inşasının mümkün olabileceğini iddia ediyor. Bu bağlamda Payot’nun eseri, üzerinden bir yüzyıl geçse de, hatta kitabın bazı ayrıntıları eskimiş kabul edilse de, hem ele aldığı konular hem de ele alış tarzı bakımından hala canlılığını koruyor.
Önce eğitimi ele alır Payot ve yapılması gerekenin eğitimde devrim olduğunu iddia eder. Çünkü “Eğitim özgürleştirmektir ve çocuğun kişiliğini zihinsel başıboşluğun tehlikesine karşı güçlendirmektir.” Bu, çocuğun akla bağlı olarak eğilimlerini tanıması, kişiliğinin oturması, hayal gücünün doğallığı, yeteneklerini fark etmesi ve kendini bulmasında bir eşgüdüm (uyum ve düzen sağlama) denemesidir. Kompozisyonun yani yazmanın çocuğa böyle bir faydası olacaktır. Çocuğun istikrarlı gelişebilmesi için zamana ve odaklanmaya ihtiyacı vardır.
GÖZLEM VE YARATICI HAYAL GÜCÜ
Çevirmenin ön söz niteliğindeki başlangıç sözünden anlıyoruz ki Payot, dili retorikle kullanan bir yazar. Çünkü kitabın ayrıntısında yazarın döneminden hareketle yer yer saldırgan ve ironik bir tavır sergilediğini belirtiyor. Buna Fransızcanın kendine has kıvraklığını eklediği için okurun öğretici eserden yine de edebi bir tat almasını sağlıyor. Çeviride metnin bu yönünün göz ardı edilmediğini hissediyoruz. Bilginin havada kalmaması hatta uygulamaya dönüştürülmesi için bu bir gerekliliktir.
Payot, okulları “Muhteşem bir gözlem alanı” olarak kabul eder. Özel matematik öğrencilerine bile kompozisyon öğretir. Bunu yaparken de ölçüsü şu: “Kendimi her zaman öğrencinin yerine koydum ve verilen dersin öğrenciye faydasını araştırdım.” Öğrenci kompozisyonlarda tespit ettiği kusurları şöyle sıralar: Laf kalabalığı, tutarsızlık, ispat duygusunun eksikliği… Bu kaygı, acaba günümüzün onca yazarlık atölyelerinde hala yaşanıyor mu? Yaşanmıyorsa, öğrenciler düşüncülerini duyurmadan önce kavramak, duygularını hayal ve tecrübe bağlamında inceltme, derinleştirme ve düzenleme fırsatına sahip olmaları sağlanıyor mu? Yoksa, yazma dersleri (sözlü ve yazılı haliyle kompozisyon) sisteme (müfredata) iliştirilmiş sıradan bir dersten ibaret havasıyla zihnin, duygu ve düşüncelerin kekelemesine çanak tutacaktır.
Payot’ya göre, yazma sanatı ne hafızayla ne de sözel zekâyla ilgilidir. Ona göre yazma sanatı iradenin terbiyesinden, dikkat terbiyesinden başka bir şey değildir. Bilginin yerine odaklanmayı, düzenlemeyi koyuyor. Eğitimdeki en zor şey, çocuğun kendi düşüncesini cesaretle ele almasını sağlamaktır. Bir hedef olarak “Kompozisyon eğitimi, çocuğa kendinin efendisi olmasına yardım etmektir yoksa etkisiz bir rutinden öteye geçmez.” Eğitimde ve yazmada akıl dışı müfredatlardan uzak durmak gerekir. Esas olan eğitimde devrimle birlikte zihinlerin özgürleştirilmesidir. Zihnin özgürleşmesi kendi olmayı hep beraberinde getirir. Hakikatin karmaşadan ziyade düzene konması gibi zihinlerin de yoldan sapmadan özgürleşebilmeleri için gerçekle karşılaşmalarına bağlıdır. Çünkü basit bir nesnesinin ayrıntıları bile sonsuzdur. “Gözlemek yavaş ve derinden gitmektir.” Gözlemlemeyi tam anlamıyla pek az kişi bilir. Gözlemlemeyi bilenler, “iç duygu ve düşünceler ile dış izlenimlerin çifte girdabında bir baş dönmesi yaşarlar.” Gözlem bilgisi ve elde edilen malzemeyi uygulamaya koyma açısından önemli bir tespit bu.
ÖZGÜR RUHUN DIŞA VURUMU
Payot, yazma çalışmalarında romantiklerin suistimal ettiği hayal gücünden ziyade özgür bir ruhun dışa vurumu için yaratıcı hayal gücüne ihtiyaç vardır, anlayışını benimsemektedir. Devamında da günlük yaşamın güzelliğini kavramak için çocukların mutlaka cesaretlendirilmesini savunuyor. Buradan “En yüce sanat gerçeklikteki şiirselliği yakalamaktır.” sonucuna varır. Pratik Kısım’da yazma çalışmalarında nelerin yapılıp nelerden uzak durulacağını özetler. Bu bölümden itibaren bilim, resim, tarih gibi yardımcı eğitimlerin dışında nasıl yapmalı, nasıl yazmalı sorularını uygulamada gerekli başlıkları açıklayarak devam eder.
Sonuç olarak yazma sanatıyla ilgili didaktik bir eserin dil ve anlaşılırlık bakımından titiz bir çeviriyle dilimize kazandırılması önemlidir. Yazma Sanatında Çıraklık, umarım, okur nezdinde hak ettiği yere kavuşacaktır.