Her gün hızla gelişen yapay zekâya dair pek çok haberle karşılaşıyoruz. Yapay zekâ süratle hayatımızın her alanıyla bütünleşiyor.Oluşturulan yeni yapay zekâ programları ve uygulamalarla özel bir eğitime ihtiyaç duymadan yazı ve resim oluşturabiliyor veya yüzlerce dil içerisinden istediğimiz dile çeviriler yapabiliyoruz. Peki, eğitim ve öğretimde yapay zekâyı nasıl kullanabiliriz? Yapay zekâ kullanımı hakkında öğrenciler için bir müfredat oluşturulabilir mi? Bunlar gibi birçok soruya yanıt arayan Hong Kong Eğitim Üniversitesi Müfredat ve Öğretim Bölüm Başkanı Prof. Chi Kin John Lee, “Yapay zekâ bizim iş ortağımızdır. Ortağımızla çalışmak için onu tanımamız gerekiyor” diyor. Yapay zekânın tek bir alanda uzman olmadığını ve kısa sürede istenen konuyla ilgili araştırma yapıp cevap verebildiğini ifade eden Lee, yapay zekânın en büyük görevinin öğretmen rollerini dönüştürmesi olduğunu altını çizerek, “Öğretmenlerin yapay zekâyı kullanmada öğrencilerine rehberlik etmeleri gerekir” diyor ve bu rehberliğin öğrencilerde “yaratıcı bir zihni oluşturmak” adına önemli olduğunu vurguluyor.
Çoğu öğretmenin bugünkü zihniyeti ve rolü, “yapay zekâyı eğitimi geliştiren bir araç olarak kucaklamak” yerine “yapay zekâyı bir tehdit olarak görmek ve eğitimde yapay zekâ kullanmanın olumsuz yönlerine odaklanmak” üzerine kurulu. Bu düşünce değişmeli. Artık öğretmenler, rollerini yalnızca “bilgi taşıyıcısı” olarak görmek zorunda değiller. Bugün öğrenciler, yapay zekâ dahil olmak üzere çeşitli bilgi kaynaklarına erişime sahip ve öğretmenler, öğrencilerinin öğrenmelerini kolaylaştıran rehberler olabilirler. Öğretmenler öğrencilerini yapay zekânın etik kullanımını sağlamak, çeşitli bilgi kaynaklarını keşfetmelerine destek olmak ve çalışmalarına geri bildirim sağlamak için üzere yönlendirebilirler. Elbette bu durum, öğretmenlerin de öğrencileriyle birlikte etkili yapay zekâ kullanıcıları haline gelmeleri gerektiği anlamına geliyor. Böylece bilginin açık ve eleştirel sorgulamasını yapabilirler, doğruluklarını kontrol edebilir ve gerçeklere dayalı olarak kendi bakış açılarını, argümanlarını ve olaylarla ilgili anlayışlarını geliştirebilirler.Öğretmenler, öğrencilerin bireysel öğrenmelerini ele almak için yapay zekâ tarafından oluşturulan araçları kullanmalı ve bu konuda öğrencilere rehberlik etmelidirler.
Eğitimde eşitliği sağlamak için, yapay zekâ okuryazarlığının okul müfredatının bir parçası olması ve özellikle ülkeler arasında daha az gelişmiş bölgelerde okullara yeterli kaynak ayrılmasını sağlamak gereklidir. Kalite için ise, araştırma ve geliştirme konusunda işbirliği ve deneyim paylaşımı, akademisyenler, işletmeler, hükümet/STK’lar ve okullar arasında sürdürülebilir ilerleme ve gelişimin yapay zekâ ile eğitim ve dijital öğrenme alanında sağlanması için gereklidir. Eğitimde eşitlik ve kalite olarak belirlediğimiz bu iki hedefe ulaşmada iki kritik konu bulunmaktadır. İlk olarak, tüm öğrencilere, ebeveynlerinin veya okullarının zenginliğine bakılmaksızın yapay zekâya erişimin sağlanmasıdır. Bu şekilde zengin ve yoksul arasında dijital uçurum yaratan erişim engelleridir. Hükümetlerin bu konuda bir sorumluluğu bulunmaktadır. İkinci konu ise öğretmenlerin eğitimidir, hem ilk kez eğitime girenler hem de zaten öğretmenlik yapanlar için. Öğretmenler, sınıflarında yapay zekâ kullanımını denetleyecekleri için iyi eğitimli ve yetenekli olmalıdır. Öğretmenlere, okullarındaki yapay zekâ uygulama ve kullanımlarında öğrencilerinin gerisinde kalmalarına izin verilmemelidir.
Öğrenciler için derslerin, ders kitaplarının ve öğretim materyallerinin ötesine geçerek etik bir şekilde yapay zekâ araçlarından yararlanmak uygun olacaktır. Öğrenciler, özellikle kompozisyon yazma gibi görevlerde, potansiyel cevapları aramak, gerçekleri kontrol etmek, ChatGPT gibi yapay zekâ araçlarından alınan cevapları geliştirmek, yapay zekâdan üretilen bilgi üzerinde eleştirel düşünce geliştirmek ve belki de iş birliğiyle deneme taslaklarını akran değerlendirmesine tabi tutmak konusunda istekli olmalıdır. Öğretmenler, öğrencilerinin yapay zekâ ile ilgili yaptıkları işleri izlemek için süreçler geliştirmelidir. Okul ve sınıf yönergeleri, öğrencilerin ve ebeveynlerinin tarafından çok açık ve iyi bilinmelidir. Önemli bir strateji, yapay zekâyı sınıf içi bir öğretim aracı olarak kullanmayı geliştirmektir, böylece öğrenciler cevapları kontrol etmeyi, bilgiyi doğrulamayı ve yapay zekânın sağladığının gerçek ve doğru olduğundan emin olmak için eleştirel ve problem çözme becerilerini birlikte kullanabilirler. Yapay zekânın kullanımı sadece bireysel düzeyde bir faaliyet olarak görülmemeli, bunun incelenmeye ve tartışılmaya açık olduğu anlaşılmalıdır.
İstanbul’da, Asya ve Avrupa arasında etkileyici ve güzel bir şehirde gerçekleşen İstanbul Eğitim Zirvesi gibi uluslararası bir konferansa ilk kez katılıyorum. İstanbul Eğitim Zirvesi, Türkiye Maarif Vakfı tarafından düzenlenen iki günlük bir program olarak, akademisyenlerin araştırma bulgularını sunduğu sıradan konferanslardan farklı. Bu zirve, benim ayrıcalıklı olarak eğitim bakanları, ünlü akademisyenler ve okul liderlerinin görüşlerini dinleyebildiğim, önemli eğitim gündemleri hakkında onlarla buluşup tartışabildiğim yüksek düzeyli ve zengin bir bilimsel platform ve toplantı oldu. Her oturumda, panelistler, düşündürücü sorularla seçilmiş bir konuda kendi görüşlerini sundu. Ardından eğitim ve ilgili alanlarda uzman ve lider olan moderatörlerin zihinsel olarak uyarıcı sorularına yanıtlar verildi. Benim oturumumda, yapay zekânın eğitim üzerindeki etkisi tartışılırken, farklı ülkelerden iki bilgisayar bilimcisi ve iki eğitim araştırmacısı birbirleriyle etkileşimde bulunarak çeşitli bağlamlarda zengin bir araştırma ve eğitim iç görüsü ve deneyimi sergiledi. Zirvenin bu profesyonel tavrını ve İstanbul Eğitim Zirvesi koordinatörlüğünün sıcak misafirperverliğini asla unutmayacağım. Zaten tüm bunlar da bu etkinliği başarılı ve unutulmaz kılıyor.