EDISYON:

Veliler ya da dinin asli gayesine ulaşanlar

04:0015/04/2022, Cuma
G: 15/04/2022, Cuma
Yeni Şafak
Allah’a yakınlık payesi gibi en büyük mertebeye erişen kullara veli ya da çoğul haliyle evliyâ deniliyor.
Allah’a yakınlık payesi gibi en büyük mertebeye erişen kullara veli ya da çoğul haliyle evliyâ deniliyor.

Velâyet Mührü nübüvvet ile velâyet arasındaki bağları, evliyâ türlerini, velîler arasındaki hiyerarşik yapıyı, makamları, kutup, evtad, abdal, müheyyemun gibi ricalullah denilen bu hiyerarşinin vazifeli en üst tabakalarını, efrad gibi ferdiyyet sırrına erişmiş Allah dostlarını, velilerin seyr ü süluklarını ve miraçlarını işin birinci elden üstatlarının müşahedelerinden naklediyor.

BİROL BİÇER

Herkesin dinden anladığı, kendi idrakince hissesine düşen bir pay vardır. Kimi dini zahiri boyutlarıyla şeriat, kimi tarikat, kimi de batıni boyutlarıyla hakikat ve marifet olarak algılar, nasiplenir veya gaye edinir. Dinin hedefi olarak herkes kendine bir gaye tayin eder: Kimi salt imanı, kimi şer’i ahkama riayeti, kimi azaptan kurtularak cennete kavuşmayı, kimi Hakkın rızasını, kimin ise O’nun Zatını, O’na yakın olmayı, O’na ulaşmayı dinden ana gaye olarak benimser.

Hakikat ve marifet boyutunu yaşamayı hedefleyen tasavvuf ya da tahkik ehlinin büyük bir kısmına göre ise dinin aslî ve nihai hedefi beşeri gerçek insan mertebesine çıkararak halifetullah sırrına ulaştırmak bir başka deyişle har şeyin evveli ve ahiri, zahiri ve batını, kaynağı ve terbiyecisi, yaratıcısı olan tek ve gerçek varlık olan Allah’ı bilmek, bulmak, sevmek, sonrasında rızasına ermek, O’na yakınlaşmak, ulaşmak ve nihayet O’nunla vahdete ermektir. Herkese nasip olmasa da dinin en temel, aslî, nihaî gayesi ve hedefi budur.

Bu gayeye ulaşan, Hakk’ı bulan, O’nu bilme sanatı olarak bahşedilen marifete ulaşan, O’nun sıfatlarına mazhar, isimlerine tecelligah olma lütfunu şahsiyetlerinde tahakkuk ettiren ve dolayısıyla Allah’a yakınlık payesi gibi en büyük mertebeye erişen kullara veli ya da çoğul haliyle evliyâ deniliyor.

“Veli /evliyâ kelimelerinin geldiği ‘vly’ kökünün birincil mânâsı ‘yakın, akraba, bitişik’ olandır. Buradan iki mânâ kümesi türer: Bir cihetten ‘dost olmak’ ve başka bir cihetten de ‘irşad etmek, sevk etmek, himâye altına almak’... Dolayısıyla veli, tam olarak ‘dost’ yakın olan ama aynı zamanda örneğin İbn Mansur’un Lisanü’l-Arab’da belirttiği üzere ‘nasir’ yani ‘muavenet eden’, ‘müdebbir’ yani ‘düzenleyen/idare eden’ mânâsına gelir” şeklinde bir tanımlama getiriyor. Her peygamberin de önce veli olduktan sonra nebî olarak seçildiğini unutmamak gerekiyor. Sülemî de bu durumu şu veciz sözle ifade ediyor zaten: “Velâyetin bittiği yerde nübüvvet başlar.”

Sufi Kitap’ın Fransızca aslından tercüme ettirerek Velâyet Mührü- İbn Arabi Öğretisinde Nübüvvet ve Velâyet adıyla yayımladığı Michel Chodkiewicz’in klasik eserinde dinin ve onun aslını, özünü gerçekleştirme gayreti olarak nitelenebilecek tasavvuf ya da tahkik yolunun olmazsa olmazı, hem kaynağı hem meyvesi olan bu mertebeye erişmiş Allah dostlarını konu ediniyor.

EVLİYA OLMADAN TASAVVUF OLMAZ

Chodkiewicz, İslam dininin ve tasavvufun en kilit kavramlarından olan velâyet meselesinin önemine şu satırlarla dikkat çekiyor:

“Tasavvuf ve velâyet birbirinden ayrılamaz. Evliyâ olmadan Tasavvuf diye bir şey söz konusu olamaz; Tasavvuf onların velâyetinden doğar, oradan beslenir ve neticesinde yine velâyeti doğurur.”

Chodkiewicz, Velayet Mührü’nde Allah dostlarını Kuran-ı Kerim ve hadis-i nebeviler başta olmak üzere Tirmizî, Kuşeyrî, Abdülkadir Geylani, Albdülkadir el-Cezairi, Ruzbihan-ı Baklî, Ebu Talip El-Mekkî, Ebu Bekir Verrâk gibi tasavvuf ehlinin ve tabii ki Şeyh-i Ekber namıyla mâruf Muhyiddin İbn Arabî’nin eserlerinden, şahsi müşahedat ve keşiflerinden yola çıkarak anlatıyor.

Chodkiewicz, velî denilen zatların insanlık adına neden önemli olduğunu İbn Arabî’den nakille şöyle özetliyor: “Hem dünyevî hem de semavî olan velî en ulvî ile en süflîyi, Hakk ile halkı birleştiren kimsedir. Vârisi olduğu Muhammedî Hakîkat gibi o da ‘iki deniz’i birleştiren berzahtır. Eğer o kevnîyetteki nizamın teminatçısı ve dolayısıyla rahmet-i ilâhînin vasıtasıysa manevî silsile-i meratipte mertebesi ne olursa olsun, vazifesi her şeyden önce rahmeti her şeyi kuşatan Rahim’in (Araf, 156.) memuru olmaktır.”

NEBİLERİN MİRASÇISI VELİLER

Velayet Mührü, tasavvuf denilince temel meseleyi teşkil eden velâyet konusunu ve bu hususta tıpkı Hz. Peygamberin hatem-i enbiyâ olması gibi kilit ve mühür mahiyetinde bir noktayı teşkil eden hatem-i evliyâyı (velilerin mührü ya da velayet mührü) konu ediniyor. Nübüvvet ile velâyet arasındaki bağı, risalet ve velâyetin ne demek olduğunu, her nebinin aynı zamanda bir velî olduğu hakikatini, velîlerin nebilere naip ve varis olarak onlara mahsus ilimlere mirasçı olmalarını, her velînin bir peygamberin meşrebine mensup olma vasfını açıklıyor.

İbn Arabî başta olmak üzere bizzat hassü’l-havas olarak bilinen velî zatların hem nazarî hem de keşfe dayalı müşahedelerine dayanan bu eser evliyâ türlerini, tabakalarını, velîler arasındaki hiyerarşik yapıyı, makamlarını, kutup, evtad, abdal, müheyyemun gibi ricalullah denilen bu hiyerarşinin vazifeli en üst tabakalarını ve efrad gibi Hakk’tan başka kimseye hesap vermeyen ferdiyyet sırrına erişmiş Allah dostlarını, bunların işlevlerini, velilerin bu yoldaki seyr ü süluklarının müşterek unsurlarını ve gerçekleştirdikleri kendi miraçlarını işin birinci elden üstatlarının müşahedelerinden naklediyor.

#İbn Arabi
#Michel Chodkiewicz
#Birol Biçer

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.