Muhammed Yusuf Aktekin’in ilk şiir kitabı Farelerin Bilime Katkısı Ketebe Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Yıllara yayılan şiir macerası hakkında konuşurken Aktekin, “Uykusundan uyandırıp “Dinle! Yeni bir şiir yazdım.” dediğim arkadaşlarım da oldu, onlara şiir okumayayım diye beni görünce kaçıp yolunu değiştirenler de.” diyor.
*İlk eseriniz yayınlandığında neler hissettiniz?
Şiire ve poetikaya dair ilk derli toplu düşüncelerim oluşmadan ve henüz Türk şiirini geçmişten bugüne kadar sistemli bir şekilde okumaya başlamamışken yoğun bir şekilde şiir yazdığım bir dönem oldu. Her şairin hayatında benzerini görebileceğimiz, şiirin sadece gizemli ve büyülü bir nesne olduğu ve gençlik hevesi olarak adlandırabilecek bu dönemin verimleri de bazı dergilerde yer almıştı. Sonraları ise şiire ciddi emek ve zaman ayırdığım ve Farelerin Bilime Katkısı’ndaki şiirleri yazdığım daha olgun bir döneme geçtim. Sanırım bu yüzden teknik anlamda ilk yayınlanan şiirimin neler hissettirdiğini anımsayamıyorum. Elbette çok mutlu olmuşumdur fakat gerçek anlamda beni şiire dair uzun vadeli hayallere daldıran ilk şiirin -öyle ki bundan üç yıl sonra kitaba da ismini verdi- yayımlanacağını öğrendiğimde kült bir şiir yazmış olabileceğim hissine kapılmıştım. İyi bir şiir yazdığına inanan şair, kimsenin görmediği bir hakikati keşfettiğini düşünür. Benim de ilk hislerim bu şekildeydi. Şiir serüvenimde çok önemli bir yere sahip olan Buzdokuz dergisiyle de yollarım bu vesileyle kesişti.
RASTGELE BİR SAYFA AÇTIM
*Kitabınızı elinize alınca ilk olarak ne yaptınız?
Kitabımı elime almadan çok önce bu an gelince ne yapacağımı kararlaştırmıştım aslında. O yüzden bir afallama yaşamadım. Kitaptaki her şiiri en önce okuyup yorum ve eleştirilerde bulunan, bütün şiirlerin zihinsel hazırlık ve yapım aşamalarına şahit olan eşim için imzaladım kitabın elime geçen ilk nüshasını. Sonra rastgele bir sayfa açıp bir şiir okudum.
*Kitabınızı ilk kime imzaladınız?
Bu sorunun cevabını zaten vermiş oldum. Sanırım henüz kitap yayınlamış bir şair için en keyifli anlardan biridir sevdiklerine kitabını imzalamak. Eşimden sonra sırayla diğer aile fertlerim ve dostlarım için imzaladım.
*Yazmaya nasıl başladınız?
“Ben de neden bir şiir yazmayayım?” sorusu aklıma ilk defa, o dönemler yaşadığım küçük bir öğrenci yurdunun sadece bir kişinin sığabileceği ufacık nizamiyesinde otururken geldi. O dönemler Nazım Hikmet’in ve Turgut Uyar’ın şiirlerini ezberliyor, yurdun koridorlarında sesli bir şekilde kendi kendime okuyordum. Şairlere büyük bir hayranlık duyuyordum. Sonra bir defter edindim ve yaklaşık bir sene boyunca aklıma gelen bütün mısraları bu deftere yazmaya ve denk geldiğim herkese okumaya başladım. Uykusundan uyandırıp “Dinle! Yeni bir şiir yazdım.” dediğim arkadaşlarım da oldu, onlara şiir okumayayım diye beni görünce kaçıp yolunu değiştirenler de. Sonra pandemi zamanları, evlere kapandığımız ve benim Türk şiirini altına üstüne getirircesine okuduğum dönem başladı.
*Gece mi yazarsınız, gündüz mü?
Hiç gece insanı olamadım. Çok nadir geceler olmuştur şiir yazmaya ayırdığım fakat gecenin sadece dinlenmeye ve yenilenmeye dair bir vakit olduğuna inancım bu zamana kadar değişmedi. Gece aklıma gelen şeyleri sadece not alır salim kafayla gündüz üzerine çalışmaya devam ederim.
*Defter mi, bilgisayar mı?
Daha önce de bahsettiğim şiire ilk başladığım dönem hariç uzun zamandır sadece bilgisayarda çalışıyorum şiirlerimi. Görsel ve video şiirlerimi de dijital ortamda yaptığımdan benim gibi deneysel bir şair için aksi bir durum da mümkün olmuyor açıkçası.